İstanbul’da sanat mevsimi başladı!
İstanbul’un kış sanat sezonu, şehrin kültürel nabzını tutan etkileyici sergilerle dolup taşıyor. Mimari, tasarım, sanat ve yaşam biçimlerini buluşturan bu sergiler, sadece izleyiciyi değil, aynı zamanda bu alanlarda çalışan profesyonelleri de derinlemesine etkileyen yaratıcı bir ortam sunuyor. Disiplinlerarası bir yaklaşımla estetik ve düşünsel zenginliği bir araya getirmeyi amaçlayan Pop Connected’ın Kurucusu Pelin Özgen Piker’in liderliğinde İstanbul’un sanat mevsimini Marketing Türkiye okurları için yorumladık…
Kuşkusuz pazarlama bir sanat değil, bilimsel yöntemlerle anlam kazanan, sonuçları rakamlarla ölçülen bir uygulama alanı. Ancak pazarlamanın sanatla en ilişkili sektörlerin başında geldiğini söylemek yanlış olmaz… Bu iki disiplin, hikaye anlatımından estetiğe kadar pek çok noktada kesişirken sanatsal faaliyetler de pazarlamacılar için en önemli ilham kaynakları arasında yer alıyor.
Özellikle, sanatsal sergiler, pazarlama yöneticilerine sadece estetik bir zevk vermekle kalmıyor, aynı zamanda yaratıcılık, inovasyon, stratejik düşünme ve kültürel bilinç gibi birçok alanda gelişimlerine katkı sağlıyor. Bu nedenle, pazarlama yöneticilerinin sanat dünyasını yakından takip etmesi yaptıkları işte katma değer yaratmaları açışından da kritik bir öneme sahip.
Sanatsal aktiviteleri takip edip, pazarlamanın o yoğun gündeminde bu faaliyetlere yer açmak ise işin en zor tarafı… Bu içgörüden hareketle Pop Connected Kurucusu Pelin Özgen Piker’in liderliğinde İstanbul’un kültür-sanat takvimini pazarlama uzmanları için derleyip yorumladık. İşte İstanbul’un yeni sanat mevsiminde pazarlamacıların mutlaka görmesi gereken sergiler…
Bir Koleksiyoner Hikayesi: Mustafa Taviloğlu
İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, ARTISTANBUL Feshane, Müze Gazhane, Likör Fabrikası, Galer, Eyüpsultan, İş Sanat Kibele Sanat Galerisi – 15 Aralık 2024’e kadar
Mustafa Taviloğlu’nun 52 yıllık koleksiyonunu gözler önüne seren “Bir Koleksiyoner Hikayesi: 1972’den Günümüze Taviloğlu Koleksiyonu” sergisi, sanatın Türkiye’deki gelişimine ve modern sanattan güncel sanata geçiş süreçlerine odaklanıyor. Sergi, Taviloğlu’nun 1972 yılında Necdet Kalay’ın bir tablosunu edinmesiyle başlayan koleksiyonculuk yolculuğunu ve bu süreçte koleksiyonun nasıl evrildiğini izleyiciye aktarıyor.
Sergi, 52 yıllık birikim ve tutkuyu temsil eden dört ana tema altında sunuluyor: “Tanıdığımız İnsanlar”, “Yaşadığımız Şehirler”, “İzlediğimiz Manzaralar” ve “Gördüğümüz Renkler”. Bu temalar, Türkiye sanat tarihinin önemli eserlerini ve dönemlerini kapsarken, koleksiyonun sanatsal ve kültürel zenginliğini yansıtıyor.
“Tanıdığımız İnsanlar” başlığı altında figür odaklı eserler, Art İstanbul Feshane, Mecidiyeköy Likör Fabrikası ve İş Sanat Kibele Sanat Galerisi’nde izlenebilir.
“Yaşadığımız Şehirler”, insanların yaşadığı mekânları konu alan eserleriyle Mecidiyeköy Likör Fabrikası’nda sergileniyor.
“İzlediğimiz Manzaralar”, ağırlıklı olarak peyzaj konulu eserleriyle Haliç Tersane İstanbul Sanat Müzesi’nde yer alıyor.
“Gördüğümüz Renkler” başlığı ise soyutlama temalı eserlerle Müze Gazhane ve Haliç Tersane İstanbul Sanat Müzesi’nde sanatseverlerle buluşuyor.
Solo Botter: Komet
Casa Botter -12 Ocak 2024’e kadar
Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünde Casa Botter’de düzenlenen “Solo Botter: Komet” sergisi, Komet’in resim, heykel ve yerleştirmelerinden oluşan geniş bir seçkiyi sanatseverlerle buluşturuyor. Sanatçının ironik, çok katmanlı eserleri hem kişisel tarihini hem de sanat felsefesini derinlemesine keşfetme imkânı sunuyor. Komet, eserlerinde modern dünyaya dair eleştirilerini zaman ve mekân kavramlarını sorgulayarak ortaya koyuyor. Bu bağlamda, Casa Botter’in tarihi atmosferi, sanatçının eserleriyle anlamlı bir diyalog kuruyor. Sergi, izleyiciye Komet’in düşünce dünyasını daha yakından tanıma fırsatı verirken, yerleştirmeler ve heykeller üzerinden modern dünyanın çelişkilerini ele alıyor.
Bu yaklaşım Komet’in kişisel tarihini ve felsefesini vurgularken, eserlerin Casa Botter gibi tarihi bir mekânda sergilenmesi, sergiye ek bir katman kazandırıyor. Bu da izleyiciyi sanatın mekânla kurduğu ilişki üzerinden farklı bir bakış açısıyla düşünmeye davet ediyor.
Farz Et Ki Sen Yoksun
Arter-29 Aralık 2024’e kadar
Arter’deki bu sergi, insanın varlığı ve yokluğu üzerine derin bir düşünsel alan yaratıyor. “Farz Et Ki Sen Yoksun” sergisi, izleyiciyi varoluşun sınırlarına götürürken, aynı zamanda yokluğun da bir varlık biçimi olabileceğini düşündürüyor. Eserler, insanın kendi benliğiyle kurduğu ilişkiyi sorgularken, hiçlik ve boşluk kavramlarını yaratıcı bir biçimde ele alıyor. Sergi, varoluşu yeniden gözden geçirme fırsatı sunarken, izleyiciyi yokluğun içindeki ihtimalleri keşfetmeye davet ediyor.
Georg Baselitz: Son on yıl
Akbank Sanat & Sakıp Sabancı Müzesi – 2 Şubat 2025’e kadar
Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), çağdaş sanatın en büyük isimlerinden biri olan Alman sanatçı Georg Baselitz’in son 10 yılda ürettiği eserlerine odaklanan, çağdaş sanatın en provokatif ve etkileyici isimlerinden biri olan “Georg Baselitz: Son On Yıl” sergisine ev sahipliği yapıyor. 13 Eylül 2024’te açılan ve 2 Şubat 2025’e kadar sürecek olan sergi, Baselitz’in sanatsal yolculuğunun son dönemine derin bir bakış sunuyor.
Sergi, SSM’nin tüm galeri alanlarına ve bahçesine yayılan 100’e yakın anıtsal boyutlardaki tablo ve heykelden oluşuyor. Baselitz, kendine özgü figüratif anlatımı ve ters figür tekniğiyle, tarih, kimlik ve geçmişle hesaplaşma temalarını derinlemesine işliyor. Sanatçının doğduğu toprakların tarihine karşı duyduğu derin hassasiyet, eserlerinde sürekli bir yüzleşmeye dönüşüyor. Bu yüzleşme, izleyiciyi hem tarihsel hem de sanatsal bir yolculuğa çıkararak, sanatçının kişisel ve toplumsal bellekle olan ilişkisini keşfetmeye davet ediyor.
SSM’deki sergiye ek olarak, Baselitz’in baskı eserlerinden oluşan kapsamlı bir seçki Akbank Sanat’ta sanatseverlerle buluşuyor. Bu seçki, sanatçının farklı tekniklerle yarattığı eserleri inceleme fırsatı sunarken, Baselitz’in çok yönlü sanatsal pratiğini gözler önüne seriyor. “Georg Baselitz: Son On Yıl” sergisi, sadece sanatçının eserlerinin büyüleyici görselliğini sunmakla kalmıyor, aynı zamanda izleyiciyi, geçmişin izlerinin sanatla nasıl yeniden yorumlandığına dair derin düşüncelerle baş başa bırakıyor. Sakıp Sabancı Müzesi, bu sergiyle birlikte, Baselitz’in son dönem çalışmalarını Türkiye’de sanatseverlerle buluşturarak, çağdaş sanatın evrensel diline güçlü bir katkı sunuyor.
Dünyalar arasında
İstanbul Modern – 20 Nisan 2025 kadar
Chiharu Shiota’nın Japonya-Türkiye diplomatik ilişkilerinin 100. yılı kapsamında gerçekleştirdiği bu kişisel sergi, sanatçının Japonya’dan Almanya’ya göç hikâyesini ve “ara bir yerde olma” duygusunu merkezine alıyor. İstanbul Modern’deki yerleştirmesi, tüm salonu kırmızı ipliklerle sararak, bavulları bu kütlenin içine yerleştiriyor ve “yokluk içinde var olma” temasını vurguluyor. Sergi, izleyicilere güçlü bir göç ve aidiyet hikâyesi sunarak, kişisel ve kültürel kimliklerin zaman içindeki dönüşümünü araştırıyor.
Vera Molnar’ın izinde
Pera Müzesi – 26 Ocak 2025’e kadar
“Vera Molnár’ın İzinde” (À La Recherche de Vera Molnár) sergisi, bilgisayar sanatının öncülerinden biri olan Vera Molnár’ın yenilikçi ve deneysel sanatsal pratiğine derinlemesine bir bakış sunuyor. Molnár, 1960’lardan itibaren basit algoritmalarla görsel seriler yaratmaya başlamış ve dijital sanatın ilk isimlerinden biri olarak tarihe geçti. Sorbonne Üniversitesi’nin bilgisayar merkezinde geliştirdiği dijital çalışmalarla, sistematik ve algoritmik sanatın kapılarını açan Molnár, aynı zamanda “Molnárt sistemi” adıyla bilinen ve algoritmalara yüzde 1 oranında düzensizlik katan yaratıcı bir yöntemi kullanarak sanatını farklı bir boyuta taşıyor.
Sergi, Molnár’ın 70’li yıllarda geliştirdiği delikli kâğıtlar üzerine plotter çizimlerinden, daha sonra geleneksel sanat formlarıyla dijital teknikleri buluşturan eserlerine kadar geniş bir yelpazeyi gözler önüne seriyor. Molnár, Cézanne, Dürer, Klee, Monet, Mondrian ve Malevich gibi ustalardan esinlenerek oluşturduğu Hommage serilerinde, geçmişin büyük sanatçılarının eserlerini kendi özgün dijital diliyle yorumluyor. Bu yorumlamalar, yalnızca geçmişe bir saygı duruşu niteliği taşımıyor, aynı zamanda algoritmik sanatın estetik potansiyelini keşfetmeye devam ediyor.
Sergi, Josef Broich’in küratörlüğünde, 16 sanatçının Molnár’ın sanatsal yöntemlerinden ilham alarak ürettiği çağdaş eserleri bir araya getiriyor. Bu sanatçılar, Molnár’ın dijital estetiğini günümüz teknolojileriyle harmanlayarak video, artırılmış gerçeklik ve algoritmik sanatı yeniden yorumluyor. Sergi, Molnár’ın 99 yıllık hayatında bıraktığı derin sanatsal mirası kutlarken, onun dijital sanat üzerindeki etkilerini güncel bir perspektifle izleyiciye sunuyor.
Katılımcı sanatçılar arasında Refik Anadol, Arno Beck, Casey Reas ve Mario Klingemann gibi dijital sanatın çağdaş öncüleri yer alıyor. Her biri Molnár’ın izinden giderek, dijital dünyanın sınırlarını yeniden keşfetmeye devam ediyor. Sergi, Molnár’ın vizyonunu ve algoritmalarla sanatı dönüştürme gücünü kutlarken, onun eşsiz mirasını çağdaş sanat dünyasına taşıyan bir köprü niteliği taşıyor.
Karaya çıkmak yasaktır – Maara Wirkkala, Küratör: Nilüfer Şaşmazer
Arter – 23 Şubat 2025’e kadar
Maaria Wirkkala’nın “Karaya Çıkmak Yasaktır” başlıklı yerleştirmesi, 2007 yılında 52. Venedik Bienali’nde sergilenmesinin ardından Arter Koleksiyonu’na dahil edilmişti ve şimdi İstanbul’da ilk kez izleyicilerle buluşuyor. Bu etkileyici yerleştirme hem sanatçının kişisel geçmişinden hem de günümüzün önemli toplumsal meselelerinden ilham alıyor.
Wirkkala, Finlandiya’nın güneyindeki Helsinki, kuzeyindeki Laponya ve İtalya’nın Venedik kenti arasında geçen çocukluğunda deneyimlediği doğanın unsurlarını -su, hava, ışık- eserlerinde sürekli bir değişkenlik içinde işliyor. “Karaya Çıkmak Yasaktır” yerleştirmesi, kırık cam parçalarından oluşturulmuş bir deniz, suyla dolu geleneksel bir Venedik sandolosu, tavandan sarkan cam bir merdiven ve bir kürekten oluşuyor. Bu parçalar bir araya gelerek hem fiziksel hem de sembolik olarak hırçın ve tehlikeli bir deniz izlenimi yaratıyor.
Eserin kırık camları, sanatçının babası Tapio Wirkkala’nın Venedik’teki Murano Adası’nda bulunan Venini Cam Fabrikası’nda çalıştığı döneme referans veriyor. Wirkkala, Venedik kanallarında sıklıkla karşılaşılan “Karaya çıkmak yasaktır” uyarısını, göçmen karşıtı politikaları eleştiren bir metafor olarak kullanıyor. Göçmenlerin çoğu kez trajik sonuçlanan deniz yolculuklarına atıfta bulunan bu yerleştirme, seyirciyi modern dünyadaki sınırlar, yasaklar ve göç krizine dair derin bir düşünceye davet ediyor. Wirkkala’nın bu eseri izleyiciye güçlü bir görsel ve duygusal deneyim sunuyor.
İzzet Keribar: Renklerin Yolculuğu
İstanbul Modern – 25 Mayıs 2025’e kadar
“Renklerin Yolculuğu”, İzzet Keribar’ın zengin arşivinden 125 fotoğrafla izleyiciyi renk, ışık ve dokunun dünyasına davet ediyor. Küratörlüğünü Demet Yıldız Dinçer’in üstlendiği sergi, Keribar’ın 1950’lerden itibaren İstanbul ve Güney Kore’yi belgeleyen ilk çalışmalarından başlayarak, Türkiye ve dünyanın farklı yerlerinde yakaladığı doğa, kent ve portre kompozisyonlarına uzanıyor. Sanatçının sıradan anları dikkat çekici hale getiren özgün üslubu, geçmişi hatırlatan ve evrensel bir bakış açısı sunan bu seçkide öne çıkıyor.
Tasarımcının notu
Salt Beyoğlu – 2 Şubat 2025’e kadar
Tasarımcının Notu sergisi, grafik tasarımcıların kültür yayıncılığı içerisindeki rolünü inceleyerek sanatseverlere tasarım dünyasının perde arkasına bir bakış sunuyor. Bu sergi, grafik tasarımın sadece estetik bir olgu değil, kültürel ve düşünsel bir üretim biçimi olarak yükselişe geçtiği döneme odaklanıyor. Kültür yayınlarının tasarım dünyası üzerindeki etkilerini incelerken, izleyicilere grafik tasarımın yaratıcı süreçlerine dair yeni bir farkındalık kazandırıyor. Tasarımcıların, bir yayını sadece görsel açıdan değil, aynı zamanda düşünsel anlamda da nasıl şekillendirdiğini keşfetmek isteyenler için ilham verici bir deneyim sunuyor.
Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler-Küratör: Prof. Dr. Gül İrepoğlu
Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi – 6 Ekim 2025’e kadar
Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi üzerindeki tarihi Boudouy (Bodvi) Apartmanı’nda hizmet veren Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi, yeme içme kültürünü sanatsal bir mercek altına alan kapsamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun üstlendiği ve tasarımı PATTU Mimarlık tarafından gerçekleştirilen sergi, 28 Eylül’de kapılarını açarak sanatseverlere doğanın cömertliği ve yeme içme temalarının zengin sanatsal yansımalarını sunuyor. 90 sanatçıya ait 200’den fazla eserin sergilendiği bu etkileyici koleksiyon, Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndan gelen parçalar ve önde gelen koleksiyonerler ile kurumlardan ödünç alınan eserlerle genişliyor.
Sergi, “Cömert Doğa” temasıyla başlıyor ve doğanın insanlığa sunduğu meyvelerden sebzelere, balıklardan sofralara uzanan zengin bir içerikle izleyiciyi buluşturuyor. Natürmortlar, pazar yerleri, manavlar, fırınlar ve sokak satıcıları gibi bölümler, her biri detaylı bir şekilde işlenerek, yeme içme kültürünün geçmişten bugüne sanat üzerindeki etkilerini gözler önüne seriyor. Balıkçılar, su, yiyecek hazırlıkları ve sofralar, birbiriyle bağlantılı temalarla işlenerek hem görsel hem de düşünsel bir ziyafet sunuyor. Bu sergi, yalnızca sanatsal açıdan değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel açıdan da zengin bir deneyim sunmayı hedefliyor. Sergi odaları arasında dolaşırken, sadece sanat eserleriyle değil, aynı zamanda şiirlerle de karşılaşan ziyaretçiler, doğa ve insan arasındaki kadim ilişkiyi derinlemesine hissediyor.
Yasemin Özcan – Islak Zemin
Arter- 6 Nisan 2025’e kadar
Yasemin Özcan’ın “Islak Zemin” başlıklı kişisel sergisi, insanın toprakla, hatırlamanın dille ve otobiyografinin kurguyla olan ilişkisine derin bir bakış sunuyor. Arter’deki bu sergi, sanatçının yeni üretimlerini, önceki eserleriyle bir araya getirerek, nesiller arası aktarım, göç ve kimlik inşası gibi kavramlar üzerinden güçlü bir anlatı oluşturuyor.
Toprak, serginin ana malzemesi ve kültürel aktarımın simgesi olarak öne çıkıyor. Sergide yer alan eserler, toprağın farklı kullanım ve dolaşım biçimlerini vurgularken, malzemenin yolculuğu ile insanın dil, kimlik ve ilişkilerinin evrimi arasında güçlü bir paralellik kuruyor. Özcan, gündelik imgeleri ve nesneleri ince müdahalelerle dönüştürerek, izleyiciyi ailesinden devraldığı Alevi geleneği bağlamında yas tutmanın, iz bırakmanın ve doğadaki döngülerin kabulünü düşünmeye davet ediyor.
Sergiye adını veren “ıslak zemin” kavramı, sanatçının ev arayışı sırasında emlakçılardan sıklıkla duyduğu bir tabirden ilham alıyor. Su ile temas eden mutfak ve banyo gibi alanlara atıf yapmasının yanı sıra, kaygan ve güvensiz alanları da simgeliyor. Bu kavram, sergide miras, aktarım, hafıza ve modernleşme gibi kavramlara mizahi ve düşünsel bir yaklaşım sunarak, kırılganlığın kabulüyle umudu yeşertmenin yollarını araştırıyor.
Hedef, sanatı yaşamın merkezine taşımak
Pop Connected Kurucusu
✓ Pop Connected olarak, yaşamı şekillendiren sanatsal deneyimlerin izleyiciler ve yaratıcı zihinler için ilham verici olduğunu düşünüyoruz. Sanatın gücüyle yaşamın farklı boyutlarına dokunarak, tasarımcılar ve mimarlarla daha geniş perspektiflere ulaşmayı hedefliyoruz. Pop Connected, disiplinlerarası içerikleri tasarımcılara ve yaşam meraklılarına ulaştırmayı hedefleyen bir platform olarak, sanatı yaşamın merkezine yerleştiren bir anlayışla hareket ediyor. Bu bağlamda, seçici listemizdeki bazı önemli sergiler, hem İstanbul’un önde gelen sanat mekânlarında hem de uluslararası düzeyde ilgi gören sanatçıların çalışmalarını izleyiciyle buluşturuyor.
✓ Arter, İstanbul Modern ve Mustafa Taviloğlu’nun koleksiyonunu içeren sergiler, günümüz sanatının çok katmanlı anlatılarını derinlemesine keşfetme fırsatı sunuyor. Taviloğlu’nun “Bir Koleksiyoner Hikâyesi” sergisi, Türkiye sanat tarihine ışık tutarken, Arter’deki “Karaya Çıkmak Yasaktır” ve “Islak Zemin” gibi sergiler, toplumsal ve kişisel tarihin izlerini sürdürüyor. İstanbul Modern’de ise Chiharu Shiota’nın göç ve aidiyet temalarını işleyen eserleri, sanatın evrensel meselelerle nasıl diyalog kurduğunu gösteriyor.