İzzet Çapa: “Kariyerim kıskançlıkla başladı”
Türkiye’nin her anlamda değişen ikliminden en çok nasibini alan sektörlerin başında geliyor eğlence… Değişimin ve dönüşümün temelinde ekonomik nedenler öncelikli olsa da kuşaklar arası eğlence anlayışındaki farklılığın da önemli bir etken olduğu bir gerçek. Halihazırda işlettiği eğlence mekanlarıyla eğlence dünyasına uzun süredir yön veren İzzet Çapa ile hem bu dönüşümü hem de sektöre kazandırdığı yenilikleri konuştuk. 80’in üzerinde mekan ve yarattığı pek çok eğlence markasıyla adından her daim söz ettirmeyi başaran Çapa, “yeme–içme sektörünü domine eden yerlerin pek çoğunda imzam var” diyor.
Eğlence sektörüne nasıl adım attınız?
Aslında tüm kariyerim bir kıskançlık hikayesi üzerine kurulu. Babaları bir üç kardeşiz… Her birimizin arasında 10’ar yaş fark var. Rahmetli Ahmet abim gerçek bir aristokrattı. Celal burjuva ben ise halk çocuğuyum. Celal ve Ahmet Çapa’nın eğlence sektöründeki şöhreti bir efsane gibi ağızdan ağıza yayılıyordu. En son Şamsa’ya gittiğimde beni sıraya sokup zorla bana bilet kestiler. O gün karar verdim. Ben bu işi yapıp onlardan daha başarılı olacaktım. Önce Dedikodulu Kafe’yi açtım. Dış cephesine de tahta kaplatıp kocaman “ÇAPA GELİYOR” sloganını yazdım. Böylece Celal’le Ahmet’in bir kardeşi daha olduğunu ve bu sektöre girdiğini insanlara duyurmayı amaçlıyordum. Başardım da. Kafe kısa zamanda çok başarılı oldu. İstanbul’un en popüler mekanlarından biri haline geldi. Ben de buradan kazandığım parayla “Dedikodulu Meyhane”yi açtım. Fakat rakiplerimden farklı olmalı ve kimsede olmayanı yapmalıydım. Türkiye’de hiçbir mekanda daha önce uygulanmamış olan “Fix Menü” uygulamasını başlattım ve bir meyhanede ilk defa canlı müziğe yer verdim. Hepsi de insanların çok sevdiği ve taklit edilen şeyler oldu. Bugün “yeni nesil meyhane” olarak adlandırılan şeyi biz 25 yıl önce yapmıştık. O zamandan beri de devam ediyorum. 30 yıla yaklaşıyorum bu sektörde, 80’in üzerinde de mekan açtım ve markalar tasarladım.
Danışmanlık yaptığım irili ufaklı birçok işletme oldu. Bunların hepsini de tek marka adıyla, kurumsal bir kimlik altında “Çapamarka Entertainment Group” olarak toplayarak yola devam ediyorum.
Eğlence sektörünün trendlerini şekillendiren isimlerden birisiniz. Son yıllarda Türkiye’nin eğlence anlayışı nereye evrildi?
Gece hayatı; bir maraton yarışında şık giyinmiş, altında ince uzun topuklarıyla koşan bir kokoştur. Bunu; kıvraklar veya mevtalar olarak açıklayabiliriz. Ya kıvrak olup ayakta kalacaksın ya da mevta olup bu piyasadan silineceksin. Ayakta kalabilmek için de şartlara uyum sağlamalısın. Günümüzde çevreme baktığımda sürekli herkes bir şeylere, bir yerlere yetişme telaşında. Kendilerine ayırdıkları vakit aslında çok az. Bu yüzden de her şeyi ellerinin altında istiyorlar. Şöyle düşünelim: Artık hiçbirimiz bir şeyler almak için evden çıkmak zorunda bile değiliz. Neye ihtiyacımız varsa internetten sipariş veriyoruz ve ayağımıza kadar geliyor. O yüzden insanlara öyle şeyler vadetmelisiniz ki evinden çıkıp, hazırlanıp size gelsinler. Bunun için de yemeğinden içkisine, eğlencesine kadar her şey kusursuz olmalı. Bugün için Türk insanı vur patlasın çal oynasından başka eğlence sevmiyor ya da bilmiyor. En şık restorana da gitse geceyi dans edebileceği, eller havada mekanlarda sonlandırıyor.
İzzet Çapa olarak eğlence sektörüne kazandırdığınız yenilikler neler oldu?
Getirdiğim yenilikler maddelendirilecek kadar kısa değil… 80’i geçen ve hiçbiri birbirine benzemeyen mekanlar açmış biri olarak şunu ben yaptım bunu ben yaptım diyemem. Türkiye’nin popüler eğlence kültürünü takip edip günümüze geldiğinizde marka olan ve uzun süre (ve hala) yeme–içme sektörünü domine eden yerlerin pek çoğunda imzam var. Bugün “ben trendsetter’ım, eğlence sektörüne yeni soluk getirdim” diyenlerin çoğu Çapa okulundan mezundur.
Kuşaklar arası eğlence anlayışları arasında nasıl farklılıklar gözlemliyorsunuz?
Artık çok daha keskin farklar var. Bunda tabii ki ülkenin ekonomik durumunun etkisini de yadsıyamayız. Z kuşağı mesela, mekanlarda eğlenmek yerine daha kapalı kapılar ardında ucuza vakit geçirmeyi tercih ediyor. Sokağa çıkan ve para harcayanlar X ve Y kuşakları… Tabii bu gelen misafirlerinize ne verdiğiniz, ne vaat ettiğinizle de çok alakalı. Kaliteli eğlence, güzel yemek ve benzeri asset’ler birleştiğinde geniş bir yelpazeye hizmet verebilirsiniz. Mesela bizim mekanlarımızdan Beerhall, Z kuşağına hitap eden ve müşteri trafiği oldukça yüksek bir mekan. Çünkü fiyatları sunduklarına göre son derece ekonomik ve bu yükseliş ivmesi 5 yıldır yukarı doğru hareket ediyor.
İnsanların sosyal statüleri, ekonomik segmentleri, cinsiyetleri, hayat evreleri ne kadar farklı olursa olsun mekanlarımızda eşitlenmelerini isteriz. Bizde kimin kaç yaşında olduğunun önemi yoktur. Zaten içeriye girildiğinde ruhlar gençleşir. Mekanlarımızda tek hedefimiz bu.
Paranın el değiştirmesi ve şehirlerin sosyal dokusunun karmaşıklaşması sonucu bizde cebi biraz para gören insan, her şeyi yapmayı kendinde hak görür. Türkiye’de işletmelerin genel tercihi, müşteri portföyünü fiyatlarla oluşturmaktır. Fiyatları yüksek tutarsınız, bunu ödeyebilecek parası olanlar da kaliteli müşteri oluverir. Bu tutum, bizim politikamıza tamamen ters düşüyor.
Dünya ile Türkiye’yi karşılaştırdığınızda, global eğlence trendleri ve Türkiye’deki trendler arasında nasıl farklılıklar var?
Her şeyden önce İstanbul artık dünyanın en önemli eğlence merkezlerinden biri; çünkü dünyada öne çıkan trend yemekler ve bizim eşi benzeri olmayan güzellikte bir mutfağımız var. Üstelik onunla oynayabiliyoruz ve diğer kültürlerden esinlenerek eklemeler ve çıkarmalar yapabiliyoruz. Bu da bizi bir adım öne geçiriyor. Ama gel gör ki Türk insanı görülebilir olmayı da çok önemsiyor. Bu görgüsüzlüğün dünyada karşılığı yok.
Bir diğer özelliğimiz de biz daha “vıcık vıcık” eğlenmeyi seviyoruz. Birlikte dışarı çıkmayı tercih ediyoruz. Eğlenirken sohbet etmeyi seviyoruz mesela. Avrupa’daki eğlence çok daha bireysel… Biz güzel bir yemek yediğimiz zaman üzerine bir müzik de olsun biraz dans edelim istiyoruz. Avrupalı ise güzel bir yemek yedikten sonra evine çekilebiliyor, bu onun için yeterli…
Yeni dönemin eğlence trendleri neler?
Kabul edelim ki sosyal medyanın etkisi eğlence hayatında artık çok önemli bir yer tutuyor. Müşteriler fotoğraf çekilip anlık paylaşım yapabilecekleri yerler ve köşeler arıyor. Şimdinin trend tabiriyle “Instagrammable” olmasını istiyorlar. Bu doğrultuda bir sokak köftecisi de çok şık ve pahalı bir mekan olabilir. Yeter ki dekorundan, yemeğine her şeyde bir “al beni” olsun. Yerel mutfaklar daha revaçta. Mesela İtalyan mutfağıyla Meksika mutfağı karışımı bir yemek olabilir. Ya da damak tatlarına alışkın olduğumuz Türk, Yunan ve Orta Doğu mezelerinin klasikten çıkıp üstüne bir tık geliştirilmiş versiyonları cazip geliyor. Kokteyller sadeleşti. Daha net tatlar aranıyor. Negroni, klasik martini, tekila ve votka ağırlıklı tercih ediliyor. Rengarenk kokteyllerin aslında modası çoktan geçti. Günümüzde dünya internet sayesinde küçük bir köye dönüştü. İnsanlar artık her şeye daha kolay ulaşabildikleri için eskiden olduğu gibi bir trendle bir sezon geçmiyor. Her şeyde olduğu gibi trendler de çabuk tüketiliyor. Bu yüzden her ay yeni değişimler oluşuyor. Hızlı sevip hızlı tüketen bir topluma evrildik.
Mekanınız Cahide Palazzo’yu araştırdığımızda, “eğlencenin yepyeni boyutuyla başka bir dünyaya geçiş yaratılıyor, eğlencede bilinen tüm ezberler bozuluyor” cümlesi ile karşılaşıyoruz. Cahide’yi diğer eğlence mekanlarından ayıran özellikleri neler?
Cahide eğlencenin rönesansıdır. Türk insanlarının genetik yapısıyla ilgili bir durum. Genetiği çözdüğünüz zaman Cahide’yi anlarsınız. Cahide, Türk toplumunun genlerine hitap ediyor. Yaşam kültürüne, alışkanlıklarına, sonradan edinilmiş değerlerine değil. Sıkı bir Batı tarzı eğitim almış olsa bile bu toprağın insanının genetik yapısında alaturkalık var. Bunu kendisi fark etmese, hor görse bile var. Pop kültüre evinde uzak dursa, sokakta aşina olmuşluğu var. En snob’undan en popuna, en tutucusundan en solcusuna, herkesin ritmini yakalayabilen sosyolojik bir olgu Cahide. Damarlarımızda İngiliz kraliyet soyu dolaşmıyor. Hiçbir Türk; Edith Piaf’la, tangoyla büyümemiştir. Cahide, Türk insanındaki alaturkalığı bulup ortaya çıkaran sosyolojik bir işletmedir. Aynı zamanda da eğlenceyle birlikte “orgazmik lezzetler” sunması onu diğer mekanlardan ayırıyor.
Jazz tutkunu, klasik müzik aşığı, kendisini rockçı diye tanımlayan insanların, frenleri boşaldığında genlerinin sesini duymaya başlayacaklarını bilme bilgisi benimki de. En önemlisi de Cahide’nin vestiyerinde sosyal statülerinizi bırakmak zorundasınız. Sizin kim olduğunuz işletmeyi ilgilendirmiyor.
Cahide Palazzo ve Cahide Alaçatı’da alanının en başarılı isimleriyle çalışıyoruz. Konser öncesi sergilediğimiz görkemli şovlar var. Tabii Cahide’nin 2003’te hayata başladığı Beyoğlu’ndaki mekanda üç şovcuyla başladığımız noktadan 25 kişiye kadar sayımız yükseldi. Geldiğimiz yerle şimdi arasında büyük gelişme var. Teknolojiyle yapılan şovlar Avrupa’daki rakipleriyle yarışır hale geldi.
Türkiye’nin değişen ikliminden eğlence sektörünün de bir biçimde etkilendiği ortada. Dönüşümün temelinde yatan nedenleri nasıl tanımlıyorsunuz? Ekonomik konjonktürün gidişatı ortada… Bu durum eğlence anlayışımızı nasıl etkiliyor?
Kâr marjı yok denecek kadar az. Vergi, sigorta, her gün değişen maliyetler derken işletmecilerin asli görevi finansçılık oldu. Çok klasik bir temenniyle bu soruya yanıt vereceğim. “Allah herkese kolaylık versin.” 2024 Haziran’ından sonra ayakta kalabilmek büyük bir başarı olacak. Yani eğlence sektörünün Survivor’ını izleyeceğiz.
İnsanlar en çok nerelerde ve hangi sıklıkta eğlenmeyi tercih ediyor?
Daha çok insanların kendilerini özel hissettikleri mekanlar ön plana çıkıyor. Verdikleri paranın karşılığını almak istiyorlar. Biz de buna mantıkla yön veriyoruz. Global krizin de etkisiyle insanlar tek mekanda eğlenceye yöneldi, yani hem iyi yemek yiyip hem de eğlenmeye devam edebilecekleri mekanlar ön planda. Eller havaya eğlencenin yerini hiçbir şey alamaz. Bu Akdenizli kanımızda var.
Peki, İzzet Çapa nasıl eğleniyor? Bireysel eğlence anlayışınızı bize anlatır mısınız?
İzzet Çapa o renkli ambalajın içinde kapalı bir kutudur aslında. Keşfedilmesi zor, şaşırtıcı şifrelerle örülmüş bir kişiliktir. Tanıdıkça çapının yüzeyinden daha geniş olduğunu anlarsın. Risk alır önemli kararlarında; çalışanlarına, aklına güvendiği arkadaşlarına danışır. Ama kendi bildiğini okur. Demokratik bir diktatördür. Kalabalıklarla yaşar, görülür oysa yaşam çevresi olabildiğince dar, üstünde görünmez duvarlar örülüdür. Sağlam bir Oğlak burcudur. Sözünü sakınmaz, damarına basmaya kalkarsanız damarsız kalırsınız. Yaşamımda olduğu gibi eğlence anlayışımda da kendi kurallarım geçerlidir. Kendime göre bir kafesim var ve bu kafesin anahtarını denize atmışım. Başka kalabalık mekanlarda huzursuz oluyorum. Bu nedenle, kendi mekanlarımın dışında başka yerlerde eğlenmeyi pek sevmem… Ben hayatla eğleniyorum. Okuduğum duvar yazılarından, seyrettiğim bir filmden, dostlarımla geçirdiğim sıradan pazar gezmelerinden, hayatın içinde yakaladığım her şeyden… Genel olarak eğlenceli biri olduğumu düşünmüyorum açıkçası ve eğlenceli birinin de eğlendirebileceğine inanmıyorum. Dikkat ederseniz komedi filmlerinin en büyük ustaları bile, sosyal hayatlarında ciddi ve pek de eğlenceli olmayan kişilikleriyle karşımıza çıkıyor. Eğlendirmenin yüksek bir ciddiyet gerektirdiğini düşünüyorum.