Kapitalizmde “fikrî mülkiyet” kutsaldır
Aslında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) verdiği ilanı görmezseniz, gazetelerde yer alan şu haberin derinliğini tartışma şansı elde edemezsiniz: “Türkiye Voleybol Federasyonu, Filenin Sultanları’nı kutlayan TPAO’ya ihtarname göndererek, ‘Kutlama paylaşımlarında bize ait görseli kullandınız. Millî takımın sponsoruymuş gibi izlenim yarattınız. Herhangi bir bedel ödenmeden haksız kazanç sağladınız’ dedi. TPAO ise ‘Federasyonu onore etmek istedik. Bu durumu şaşkınlıkla karşılıyoruz. Artık sizin logonuzu kullanmayacağız’ şeklinde cevap verdi.”
Oysa, ilana baktığınız zaman en alttaki logo paylaşımı, olayı aydınlatıyor. Üç kurumun amblemi eşit büyüklükte ve yan yana yerleştirilmiş: TPAO, TVF (Türkiye Voleybol Konfederasyonu) ve CEV (Avrupa Voleybol Konfederasyonu). Bu kullanım şekline ancak sponsorluk durumunda izin verilir. TPAO’nun Millî Kadın Voleybol Takımımızı kutlaması iyi bir şeydir. Ancak oyunu kurallarına göre oynamak kaydıyla…
Fikrî mülkiyet hakkı ve markanın koruma altına alınması, kapitalizmin en temel ve en sofistike meselelerinden biridir. Uluslararası terminolojisiyle “infringement” denen “ihlal” eylemi, ciddi rakamlar ödeyen resmî sponsorların hakkına tecavüzdür. Burada, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın yapması gereken; olayı eğip bükmemek, “Şecaat arz ederken sirkatin söyleyen merdikıpti” durumuna düşmemektir. Yoksa kutlama niyetinde olması elbette doğru ve güzel olmanın yanı sıra beklenen de bir davranıştır. Ancak bu niyetin arkasına sığınıp fikrî mülkiyetin sınırlarını zorlamak yakışmamış.
Polat çiftinin hayatından iletişimcilere kalan…
Dilan ve Engin Polat olayı aslında katma değeri büyük bir “iletişim vakası” olarak değerlendirilebilir. Üniversitelerimizin iletişim fakülteleri, Polat çiftinin medya faaliyetlerini başlangıcından final sahnesine kadar öğrencileriyle birlikte analiz edebilirler.
Olayın kriminal kısmı, iddiaları bir yana… Publicity’nin (medyada görünürlük) tek başına hiçbir işe yaramadığını, üstelik itibar yönetilmediği sürece, tanınma arttıkça beğeninin düşeceğini, bunun da sonucu olarak hedef kitlenin ilgisinin bir anda negatife döneceğini bundan daha iyi hangi vaka anlatabilirdi?.. Bilemiyoruz…
PR ve reklam ajanslarını “Markamızı, şahsımı parlatın” diye darlayan pek çok müşteriyi “işin oluruna” ikna etmek için uğraşan iletişimciler, Polat çiftinin, gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesiyle başlayan dramını örnek gösterebilirler.
O nedenle şunları akılda tutmakta yarar var: PR’ın stratejik boyutuyla zenginleştirilmeyen, beğeniye ve itibara yönelik olmayan “publicity” faaliyetleri hiçbir işe yaramaz. Hatta “sansasyonel” sosyal medya postları gibi kısa vadeli uygulamalarla, çeşitli spin doctor numaralarıyla elde edildiği zannedilen başarı(!), orta ve uzun vadede tersine bile dönebilir.
Tanınma, popüler kültürde çoğu zaman iş yapsa da kalıcı olmaz ve uzun vadede başarıyı sağlamaz. Onun için ihtiyacınız olan itibardır. İtibar da kolay kazanılmaz. Üstelik telgraf telindeki kuşlar gibidir. Bir kez kaçırdınız mı; tekrar geri gelmeleri hiç de kolay değildir. Ancak, itibarınız sağlamsa hem kişi hem de kurum olarak kendinize krizlere karşı bir “ısı kalkanı” inşa etmişsiniz demektir. O zaman da kolay kolay sarsılmazsınız. Kısacası, Polat çiftinin “bize izletilen” hayatından iletişim boyutunda çıkarılacak çok ders var…
Dezenformasyon yine azdı!..
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı (CİB) “Dezenformasyonla Mücadele Merkezi” bir süredir yayınladığı bültenlerle yayılmaya çalışılan yalan, yanıltıcı, manipülasyon amaçlı bilgi ve haberleri deşifre ediyor. Bu kez de hazırladıkları Filistin özel sayısıyla sosyal medyadaki durumun ne kadar vahim olduğunu gözler önüne sermişler.
CİB’den yapılan açıklamaya göre; sosyal medyada dolaşan İsrail-Hamas çatışmasıyla ilgili görüntülerin pek çoğunun sahte olduğu anlaşılmış.
Bu yalanların bir ikisi bile, sebep olacağı toplumsal sonuçlar nedeniyle son derece tehlikeliyken onlarcasına birden maruz kalmanın büyük hasarlara yol açacağını anlamak hiç de zor olmasa gerek. Bu yalanları ve hakikatleri sıralayınca ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır:
- ABD’li haber kuruluşu NBC’nin bir haberinde, öldürülen bir Hamas direnişçisinin üzerinden çıkan gizli belgelere göre 7 Ekim saldırısı sırasında kasıtlı olarak İsrail’deki ilkokulların ve çocukların hedef alındığı iddiası yer almış. Oysa 7 Ekim Cumartesi okullar tatil olduğu gibi İsrail Savunma Kuvvetleri İç Cephe Komutanlığı, ardından da Millî Eğitim Bakanlığı, 7 Ekim’de İsrail’de okulların kapatıldığını açıklamış.
- Bazı sosyal medya hesaplarında “Hamas’ın kaçırdığı çocuk” başlığıyla yayınlanan video, çatışmanın başlamasından 1 ay önce medyada yer almış başka bir olaya aitmiş. ABD Başkanı Biden “Çocukların kafasının kesildiği fotoğrafları göreceğimi hiç düşünmezdim” demiş. Öte yandan Beyaz Saray yetkilileri ellerinde böyle bir bilgi ya da belge olmadığını belirtmişler.
- Bir başka haberde “Hamas direnişçileri festivalde yakaladıkları kızı diri diri yaktı” deniliyormuş. Bu haberle servis edilen görüntü, Mayıs 2015’te Meksika’da yaşanmış bir olaya aitmiş.
- The Times “İsrail, ağır yaralanan bebekleri gösterdi” diye haber yapmış. Hâlbuki o görüntüler, İsrail bombardımanında yaralanan Filistinli çocuklara aitmiş.
- İstanbul’daki İsrail Başkonsolosluğu önünde “Mehmetçik Gazze’ye” sloganları atıldı yönündeki haber, 10 Mayıs 2021’de İsrail Mescid-i Aksa’ya saldırdığı sırada yaşanan olaydanmış.
- “Savaştan kaçan 1671 İsrailli sığınmacı gemiyle Alanya’ya geldi” bir başka yalan habermiş. İddia doğru olmadığı gibi haberde kullanılan fotoğraf, 6 Ekim günü Alanya’ya gelen kruvaziyer gemisinden inen turistlere aitmiş…
“Dezenformasyonla Mücadele Merkezi”nin 94 sayılı Filistin özel sayısında bunlar gibi 25 iddia yer alıyor. Muhtemelen dergimiz basılana kadar bu sayı daha da artacaktır. Bilindiği üzere yalan haberin yayılma hızı altı kat daha fazla olduğu da uzmanlarca ifade ediliyor. O nedenle bu yalanların yayılmasına aracılık etmemek için temkini hiçbir zaman elden bırakmamakta büyük yarar var.
Neil Postman, meşhur “Televizyon Öldüren Eğlence” kitabında “Dezenformasyon, yanlış enformasyon demek değildir… Dezenformasyon, yanıltıcı (yersiz, ilgisiz, parçalı ya da yüzeysel) enformasyon, yani insanda bir şey hakkında bilgi sahibi olma illüzyonu yaratan, aslında insanı bilmekten uzaklaştıran enformasyon demektir” der. ABD Başkanı Biden’ın “Görünen kadarıyla hastanedeki patlamayı diğer taraf düzenledi, İsrail değil” açıklamasını da bu bağlamda okumak ve dezenformasyonun kaynağının nerelere kadar gidebileceğini daha iyi anlamak gerek…