Karamsarlık önceki duraktı, şimdi “çaresizlikteyiz”
Son yıllarda biz araştırmacıların diline pelesenk olan ifadelerden biri de tüketicilerin karamsar bir ruh haline sahip olmasıdır. Hiç kuşku yok ki, bu oldukça yerinde bir ifade.
TÜİK tarafından ölçülen Tüketici Güven Endeksi, uzun süredir “normal” kabul edilebilecek bir değeri göstermiyor. Kasım ayında 79.8 olarak ölçülen güven endeksinin son on yıldaki en yüksek değeri 97.3 ile 2014 yılı Nisan ayında kaydedildi. Endeksin en düşük değeri ise 63.4 ile 2022 yılı Haziran ayında gözlendi.
Endeks sürekli 100 değerinin altında seyrediyor ve değer 100’ün altına ne kadar düşerse, karamsarlık düzeyi de o kadar artıyor.
Aslında konuya hangi açıdan yaklaşırsak yaklaşalım, özellikle 2018 Ağustos ayından beri sürekli tüketicilerin karamsar ruh halinden söz ediyoruz. Kuşkusuz ki bu karamsarlığın en önemli nedeni ekonomi kaynaklı; ancak konu artık sadece ekonomiyle sınırlı değil. Toplumsal ruh sağlığımızı derinden etkileyen doğal afetler ya da şiddet olaylarının yaygınlaşması gibi sosyal meseleler gündemin merkezinde yer alıyor.
Ancak geldiğimiz noktada toplumsal ruh halimizin karamsarlıktan bir adım öteye geçtiğini düşünüyorum.
Bugün metropol illerinde yaşayan genç ve yetişkin nüfus arasında geleceğe iyimser gözlerle bakanların oranı yüzde 14 ile sınırlıyken, karamsar bakanların oranı yüzde 16’ya çıkıyor.
İçinde bulunduğu durumu kabullenen ve herhangi bir değişim beklemeyenlerin oranı ise yüzde 70. Toplumda her 10 kişiden 7’si “böyle gelmiş, böyle gider” duygusuna hapsolmuş. Karamsarlığın da ötesinde, toplum olarak “çaresizlik hissi”ne kapılmış durumdayız (1).
İşte tam da bu nedenle toplumun duygu durumunu yakından incelemek gerektiğini düşünüyorum.
İnsanların ve toplumların duygu durumlarını anlamak, sınıflandırmak ve analiz etmek için kullanabileceğimiz çeşitli yaklaşımlar bulunuyor. Bu yaklaşımlar, toplumun genel ruh halini yakından tanımamızı sağlayan önemli araçlar. Bu araçlardan biri de farklı duygu durumlarını içeren duygu paletleridir.
Olumlu ve olumsuz ruh hallerini kapsayan, 36 farklı duygudan oluşan bir palette, günümüzde metropol illerinde yaşayan tüketiciler arasındaki en baskın duyguları; “endişe”, “bunalım”, “kafa karışıklığı”, “güvensizlik”, “kızgınlık”, “sıkılmışlık” ve “çaresizlik” olarak sıralamak mümkün görünüyor (2).
Görüldüğü üzere, toplumda yaygın olarak hissedilen ilk yedi duygu arasında hiçbir olumlu duygu yer almıyor.
Bu duygu seti, Kahramanmaraş depremi sonrasında ve 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimleri öncesinde Marketing Türkiye için gerçekleştirdiğimiz Tüketicilerin Ruh Hali Araştırması’nda karşımıza çıkan duygu setiyle tamamen örtüşüyor (3).
O dönemden bugüne toplumsal depresyonumuz ve yas duygumuz hiç değişmeden ve hafiflemeden devam ediyor.
Üstelik, bugün aynı duygu paletinde yer alan “boyun eğmişlik”, “hiddet”, “suçluluk”, “reddedilmişlik” ve “muhalif olma” duygularını bir önceki seneye kıyasla daha yoğun hissediyoruz.
Muhalif olma unsuru bir yana, bu duyguların daha yoğun olarak hissedilmesinin birçok toplumsal soruna neden olduğunu düşünüyorum. Toplumda yaygınlaşan şidddet olaylarının kökeninde bu olumsuz duygular yatıyor.
Bugün duygu paletindeki fotoğrafa dair tek olumlu taraf, her ne kadar listenin sonlarında yer alsa da, “hoşnut hissetmek”, “heyecanlı olmak”, “canlı hissetmek”, “yaratıcı hissetmek”, “anlayışlı olmak”, “saygın hissetmek”, “gururlu hissetmek”, “enerjik olmak” ve “önemli hissetmek” gibi olumlu ruh hallerini bir önceki seneye kıyasla biraz daha yoğun hissetmemiz.
Tüketicilere göre, bu duyguların oluşmasında en çok etkili olan konular; “ekonomi ve enflasyon”, “şiddet olaylarının yaygınlığı”, “adaletsizlik ve hukuksuzluk” ile “kadın cinayetleri” olarak sıralanıyor.
Bunun yanı sıra, içinde bulunduğumuz bu karamsar ruh halinden sıyrılmak için toplumun yarısı bir çaba gösterdiğini ifade ederken, diğer yarısı ise bu konuda herhangi bir girişimde bulunmamayı tercih ediyor. Üstelik, bu alanda bir çaba gösterdiğini ifade edenlerin oranı bir önceki seneye kıyasla 5 puan azalmış durumda.
Tüketicileri içine düştükleri bu ruh halinden kurtarmak için merkezi ve yerel kamu otoritelerine olduğu kadar sivil toplum kuruluşlarına da özel sektöre de önemli görevler düştüğüne inanıyorum.
Bir olumsuzluktan diğerine sürüklenirken derin bir toplumsal anlam kaybı yaşıyoruz. 2025 yılında topluma bir fayda sağlamak isteyen, gaye arayışı içinde olan marka ve şirketlerin dikkatine sunarım.
Kaynakça
- Sia Insight, Ekonomik Gündem Araştırması (Kasım 2024), Türkiye’nin 3 büyük ilinde yaşayan 18-65 yaş arası 410 tüketicinin katılımıyla 08 – 18 Kasım 2024 tarihlerinde bilgisayar destekli telefon görüşmesi yönetimiyle gerçekleştirilmiştir.
- Sia Insight, Özel Gündem Araştırması, Türkiye’nin 3 büyük ilinde yaşayan 18-45 yaş arası 400 kişinin katılımıyla 16 – 23 Ekim 2024 tarihlerinde Sia Live paneli üzerinden online olarak gerçekleştirilmiştir.
- Sia Insight, Tüketicilerin Ruh Hali Araştırması, Türkiye’nin 3 büyük ilinde yaşayan 18-45 yaş arası 400 kişinin katılımıyla 15 – 17 Mart 2023 tarihlerinde Sia Live paneli üzerinden online olarak gerçekleştirilmiştir.