Keynes bizi kandırdı, hani haftada 2 gün çalışacaktık!
İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes Büyük Buhran’ın küresel ekonomiyi ciddi şekilde etkilediği 1939 yılında İspanya’da bir konferansta, “Torunlarımız için ekonomik olasılıklar” başlığıyla bir konuşma yapıyordu. O dönem kapitalizm yükselmiş, Sovyetler Birliği modeli tartışılmaktaydı. Elbette Keynes, daha sonra Keynesyen Ekonomi olarak ifade edilecek makroekonomik düzenden söz ediyordu. Wikipedia Keynesyen Ekonomi hakkında kısaca şöyle diyor; “Özel sektörün ağırlıklı olduğu ama devlet ve kamu sektörünün büyük role sahip olduğu bir karma ekonomiyi savunmaktadır. Keynesyen ekonomiye göre özel sektörün verdiği kararlar bazen verimsiz makroekonomik sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle devlet etkin bir şekilde rol alarak iş döngüsünü stabilize etmelidir.” Yani işin meali, üstadın kamu-özel bir arada dengeli bir iş dünyası hayali vardı.
Keynes, 2030 yılına gelindiğinde insanlığın o zamana kadar göreceği en büyük zorluğun boş vakitlerinde ne yapacağını bulması olduğunu söylüyordu. Yine Keynes’in iddiasına göre aradan geçen 100 yılda Batı ekonomilerinin standardı o zamana göre dört katı kadar daha iyi olacaktı ve insanlar haftada sadece 15 saat çalışacaktı.
Keynes, bu fikirde yalnız değildi. Sınırlı çalışma saatlerinin gelecekte hayata geçirileceğini iddia eden Benjamin Franklin, John Stuart Mill ve hatta Karl Marx bile günlük çalışma saatlerinin çok düşeceğini söylüyor, en büyük sorunun geriye kalan boş zamanda neler yapılacağının belirlenmesi olacağını düşünüyorlardı.
“Boş zamanlar sorun yaratacak”
Haftada beş iş günü çalışma modelini ilk uygulayan Henry Ford oldu. O da çok istediğinden değil, işçilerinin daha verimli olacağını, verimli olan işçilerinin ürettikleri arabayı dahi satın alabileceğini düşündüğü içindi. ABD senatosu 1933’te haftalık otuz saatlik çalışma yönetmeliğini senatodan geçirdi ama bu teklif Temsilciler Meclisi’nde takıldı. Başka ütopik varsayımlar da vardı. Mesela Nixon yakın bir gelecekte haftada sadece dört gün çalışacağımız vaadinde bulunurken önemli düşünce kuruluşlarından RAND Corporation nüfusun sadece yüzde 2’sinin ülkenin geri kalan tüm ihtiyacını karşılayabileceği dünya ön görüsünde bulunuyordu. Bilim kurgu yazarı Isaac Asimov ise 2014 yılında az çalışmaktan sıkıntının yaygınlaşacağını; ciddi zihinsel, duygusal, toplumsal sorunların ortaya çıkacağını ve milyonlarca insanın ne yapacağını kara kara düşüneceğini iddia ediyordu. Sosyologlar ise çok daha inançlıydı. 1970’lerde çalışmanın olduğu gibi son bulacağından çok eminlerdi. ABD İç İşleri Bakanlığı da 1974’te boş vaktin geleceğin en çok düşünülen sorunu haline dönüşebileceğine inananlar arasındaydı.
Nihayet beklenen oldu. 1980’lere gelindiğinde çalışma saatlerinde azalma durdu. Ekonomik büyüme boş vakitle değil daha çok mal üretmeyle anılır oldu. Kadınlar çalışma hayatına daha da girdi ve ABD, Birleşik Krallık, Norveç ve İspanya’da çalışma saatleri arttı. 2000’lere geldiğimizde robotlar, otomasyon ve yapay zekanın iş gücüne etkileri tartışılmaya başlandı. Her koşulda robotlar mesleklerimizi yok etmeyecek ama pek çoğunu bitireceklerdi. Ancak sadece bir kısmında gerçek bir insanın çalışması gerekli olan görevler olacaktı. ABD’deki tüm işlerin yüzde 16’sının 10 yıl içinde otomasyon yoluyla gerçekleşeceğini iddia eden araştırma şirketi Forrester yeni işlerin de en az yüzde 9’unun otomasyon aracılığıyla yeniden yaratılacağını söylüyor.
Son zamanlarda pandemiyle birlikte haftada 4 gün uzaktan, yarı zamanlı çalışma egzersizleri yapılıyor. Ancak görülüyor ki yaygın uygulanması için epey antrenmana gerek var. Çalışanlar umudunu yitirmesin!
Gelelim bugüne, Keynes’in 1930’da söylediği günde iki saat çalışacağız söyleminden çok uzağız. Dijitalleşmenin doymak bilmez hızı her alanda değişim yaratırken 20. yüzyılda imalat, 19. yüzyılda tarım sektörünü tamamıyla değiştiren küreselleşmeden çok daha hızlı bir biçimde etkileneceğiz.
Robotlara işini kaptırmayacak 6 özelliğe sahip çalışanlar
Robotlar her türlü yeteneğe ve binlerce numaraya sahip olsalar da insan dokunuşuna ihtiyaç duyulduğu durumlarda işte o işleri kapacak çalışanların sahip olması gereken altı özellik sizler için yine insanlar tarafından arandı, tarandı. Buyurunuz:
- İşe bağlılık: İşe bağlı insanlar odaklıdır. Genellikle kendi kendilerini motive ederler. Bağlılık özelliği güçlü olmayan çalışanlar ise rahattır ve her işi oluruna bırakırlar.
- Adaptasyon: Yüksek adaptasyon sahip kişiler baskı altında hem sakin hem de negatif duygulardan uzaktır. Bu adaptasyonu düşük çalışanlar stres ve baskıya daha yoğun tepki verirler.
- Merak: Merak düzeyi yüksek olan kişiler çevrelerindeki yeniliklerden, öğrenmekten ve çeşitlilikten hoşlanırlar. İçinde bulunduğu evrene merakı düşük olanlar ise geleneksel yaklaşımlara eğilimli oldukları gibi daha güvenilir yöntemleri tercih ederler.
- Belirsizlik kabulü: Belirsiz durumlarda başarılı olan bu kişiler karmaşıklığın tadını çıkarır. Bu özelliğin daha düşük seviyelerde olan kişiler ise sorunlara netlik ve doğrudan çözümler getirilmesini tercih ederler.
- Risk yaklaşımı: Risk almayı seven karakterler kişisel sorunları proaktif şekilde çözmeye isteklidirler ve her türlü zorlukla yüzleşmekten korkmazlar. Bu özelliği düşük olanlar ise uyumlu olmaya ve başkalarıyla çatışmaktan kaçmaya eğilimlidirler.
- Rekabetçilik: Yüksek düzeyde rekabetçi olmaya hazır karakterler güç ve etkiyle motive olurlar. Hatta her zaman kazanmak isterler. Bu özelliği düşük olanlar ise grupla yapılan işlere ve iş birliğine uygun rekabetçi olmayan ortamlarda olmayı tercih ederler.