İletişimin sınırsızlığından fikir özgürlüğü çılgınlığına: Linç kültürü
Dijitaldeki sınırsız iletişim özgürlüğü, sosyal medyanın hayatımıza hiç çıkmayacak şekilde sağlam bir giriş yapmasını beraberinde getirdi. Fikirlerimizi beyan edecek ve bir anda bir paylaşımımızla kitleleri etkileyecek bir mecra bulduk derken bir de baktık yüz yüzeyken belki on kez düşünerek söyleyeceğimiz şeyleri sosyal medyanın “anonim” olduğu düşüncesiyle bir kere bile düşünmeden yazıvermişiz. İletişim çağı fikir beyanı özgürlüğünü ve farklı insanlara ulaşabilmeyi bu kadar kolay hale getirmişken biz bu fikir özgürlüğü meselesini biraz yanlış anlıyor ve iletişim açısından onulmaz hatalar yapıyor olabilir miyiz?
Yüz yüze iletişim vs dijital iletişim
Yüz yüze iletişim ile dijital iletişim arasındaki sınırların giderek belirsizleştiği bir dünyayı deneyimliyoruz. Her dijital gelişmeyle iletişimin sınırsızlığı daha da artıyor. Bu durumun farkındalık kazanma, farklılıklara saygı duyma, dünyadan haberdar olabilme gibi olumlu yanları oldukça fazla olmasına rağmen olumsuz yanları da en az olumlular kadar etkili. Sanal linç, dijital linç, iptal (cancel/callout) olarak da adlandırılan sosyal medya linçi, yüz yüze iletişimde insanlara söylemekten çekineceğimiz ya da hiç söyleyemeyeceğimiz ifadelerin toplamı özetle.
Bu ifadelerin söylendiği anda anonimleşen, hızla yayılan ve birçok kişi tarafından da desteklenen/büyütülen yanı linç kültürünün en tehlikeli kısmını oluşturuyor. Çünkü insanlar görünür oldukça, desteklendiğini gördükçe kendisine fazlasıyla önem atfediyor ve onun için hedef aldığı kişinin de duyguları, düşünceleri, hayatı olduğu düşüncesini bir kenara iterek o anda aklına gelen ve hakkında yazmak istediği kişi hakkında linçe varan yorumları kendisine hak görebiliyor. Bir bakıma “Ben öyle ortaya söyledim işte, bir kişiyi hedef almış olsam da yüzüne söylemedim ya.” düşüncesi baskın hale geliyor ve sonuç kaçınılmaz oluyor: Linç
Dijital iletişimde büyük paradoks: Bireyselleşiyor muyuz, kitleleşiyor muyuz?
Sosyal medya hem kitleyle hem de bireyle ilişkili bir kavram. Herkesin kendi mecrasına sahip olması bireyselleşme olarak görünse de sosyal medya kitlelerden oluşur ve sosyal medya kullanıcıları bu kitlenin bir parçasıdır. Kitlenin -üstelik fiziksel olarak görünmez bu büyük kitlenin- bir parçası olmak kullanıcılara bir çeşit güç sağlar. Bauman bunu bireylerin kitle içinde bireyselliklerini yitirip çözüleceklerini şeklinde açıklasa da Baudrillard bu durumu, “kitlelerin bağrında yok olup gitmek ne hoş” sözleriyle açıklar. Ek olarak sosyal medya insanları hem yalnız olmadıklarına, hem de tanımadıkları başka insanlarla bütünleşik/bir olduklarına ikna eder. Linç kültürünün arkasında da bu güç algısının getirdiği reddedilemez konfor vardır. Kitle, hedef aldığı kişi/kişilere saldırırken de, kendi anonimliği içinde linçin diğer katılımcılarını örtbas eder.
İfade benim keyif benim!
“İfade özgürlüğü değil mi kardeşim, ben de kendimi buradan ifade ediyorum, kimseye bir zararım yok.” düşüncesi altında yazılan çoğu sözün siber zorbalık olduğunun farkında olmayan kitlelerin başlattığı ve giderek artan bir hızda sürdürdüğü sosyal medya linçleri, bilinçlenme ve yaptırımla beraber çözülebilir. Ne var ki bunun bir uzantısı olan linç kültürü, zihinlerimize giderek yerleşen ve “şunu yapsam linç edilirim, bunu yazsam şöyle eleştirilirim.” korkusuyla beraber başka kişilerin ifade özgürlüğüne ket vuruyor.
Dolayısıyla sosyal medya iletişiminin linç kültürüyle bağdaştırıldığı nokta, iletişimde hiç de istenmeyen bir yere doğru gidiyor: Sınırların ihlali. Sosyal medyada fiziksel olarak görünmemenin rahatlığı ve empati gücündeki birtakım eksiklikler, bazı insanlar için hedef kişi/kişiler hakkında bir tek şey dahi bilmese de onun hakkında aşağılayıcı ya da zarar verici yorumlar yapmayı mubah kılıyor.
Örnekse daha çok yakın zaman önce gazeteci Cüneyt Özdemir’in Twitter’dan şarkıcı Aleyna Tilki hakkında yazdığı olumsuz yorum, karşı çıkanlar olmakla birlikte birçok kişinin desteğini de aldı. Aleyna Tilki’nin bu anlamda kendini savunma ve ifade etme şekli onun da görünür olması dolayısıyla ses getirdi ve en azından çok fazla kişi tarafından görüldü. Bunun daha da ağırını ünlü oyuncu Bergüzar Korel’in yaşadığını söylemek mümkün. Oyuncu yaptığı açıklamada bütün sosyal medya hesaplarını yorumlara ve mesajlara kapattığını duyurarak, sosyal medyadan gelen mesajların psikolojisini bozduğunu söyledi. Bu yorumlardan yalnızca bir tanesi olan “Ölmeniz için artık dua ediyorum.” cümlesi ise siber zorbalığın alası niteliğinde.
Peki ya gelecek?
Bu popüler örneklerin haricinde linçe uğrayarak hayatına son veren/vermeyi düşünen ya da ciddi psikiyatrik/psikolojik problemler yaşayan insanlar olduğunu biliyoruz. Bu anlamda dijital medyada sınırları belirleme konusunda farkındalık kazandırılması en önemli ihtiyaç alanı olarak ortaya çıkıyor. Yine sınırları ihlal konusuna netlik kazandırılması ve bunu ihlal edenlere daha etkili yaptırımlar uygulanması da çözümler arasında yerini alıyor. Özellikle metaverse gibi merkezi olmayan bir sistemden yönetilecek dijital iletişimin hayatımıza yakın zamanda girecek olması iletişim konusundaki ilerlemeler nedeniyle heyecanlandırırken, bir yandan da gerekli tedbirlerin alınmadığı durumda kontrolsüz linçin ve daha da önemlisi onulmaz linç kültürünün kapılarını sonuna kadar aralayacak olması nedeniyle fazlaca endişelendiriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?