Kim demiş ofiste dedikodu yapmak kötüdür diye!
Ofise dönüş sezonu başladı. Birçok marka teker teker ofise dönüş kararını açıklarken çalışanlar ikiye ayrılmış durumda. Kimisi bu dönüşe sıcak bakarken kimisi uzaktan çalışmaya devam etmek istiyor. Dönüşü isteyenlerin de en büyük motivasyonlarından biri çalışma arkadaşlarıyla çay sohbetleri ve sıcak ilişkilerin devamı… Ofiste “dedikodu” olarak tabir edilen bu sohbet buluşmalarının genellikle hoş karşılanmadığı biliniyor. Ancak araştırmalar dedikodunun aslında fayda sağladığına işaret ediyor…
Ofiste çalışırken özleyebileceğimiz pek çok şey var: bedava kahve, bedava klima, eşofman dışında bir şeyler giymek için bir bahane. Ama en çok özlenen şey çalışma arkadaşları ve onlarla yapılan konuşmalar. Buzdolabının Meral’in eski öğle yemekleri ile nasıl dolduğu, BT yardım masasının her zamanki gibi yavaş olduğu ve patronun nasıl Meral’e değil Murat’a zam yaptığı… Başka bir deyişle: dedikodu.
Bazı dedikodular önemsiz ve amatörce olabilirken, diğer dedikodu türleri eğlenceli, normal hatta sağlıklı ve üretken olabilir. Uzmanlar, başkaları hakkında arkalarından konuşmanın suç teşkil eden bir ofis eğlencesi olarak tanımlanmaması gerektiğini söylüyor. Bu durum aynı zamanda işyerinde gezinmek ve önemli bilgiler edinmek için yararlı bir araç bile olabilir.
Vrije Universitetit Amsterdam’da kapsamlı bir şekilde dedikodu psikolojisi üzerine çalışan araştırma görevlisi Elena Martinescu, “Genel olarak dedikodunun iyi bir şey olduğunu düşünüyorum. Evrim teorisine göre, insanlar bir grup içinde iş birliğini kolaylaştırmak için dedikoduyu geliştirdiler” diyor.
Diğer insanlar hakkında konuşarak, kiminle iş birliği yapacağımızı, kimden uzak duracağımızı öğrenebiliriz ve hatta hangi konuda kimden yardım isteyebileceğimizi öğrenebiliriz. Bu da bir grubun birlikte daha iyi çalışmasına yardımcı olur.
Araştırmalar çoğu dedikodunun iyi huylu olduğunu gösteriyor
Toronto Üniversitesi’nde aynı zamanda dedikodu üzerine çalışmış bir idare profesörü olan Matthew Feinberg, dedikodunun farklı türleri olduğuna dikkat çekiyor: “Dedikodu sadece ‘boş konuşmak’ olduğunda – örneğin birinin görünüşü hakkında yorum yapmak – bu olumlu bir amaca hizmet etmez ve bu nedenle olumsuz, zarar verici ve sorunludur.” diyor. Ancak araştırmalar, çoğu dedikodunun oldukça iyi huylu olduğunu gösteriyor.
2019’da gerçekleştirilen bir araştırmada, araştırmacılar yaklaşık 500 katılımcının konuşmalarını kaydettiklerinde, bu konuşmaların büyük çoğunluğunun (dörtte üçünden fazlasının) olumlu veya olumsuz değil, tarafsız olduğunu gösterdi. “Mary’nin kızının pazarlamada uzmanlaştığını duydum” veya “Pete Cornwall’da tatilde” gibi, etrafta dolaşan banal bilgilerdi. Yani aynı çalışma çok dedikodu yaptığımızı gösterse de (günde ortalama 52 dakika) içerik büyük ölçüde sanıldığı kadar zararlı değil.
“Bence en büyük yanılgı dedikodunun olumsuz bir etkinlik olarak görülmesi. Anketler, insanların bunu yapmasının birincil nedeninin, sadece çevrelerini anlama isteğinden kaynaklandığını gösteriyor” diyor, ABD’deki Central Florida Üniversitesi’nde işyeri dinamikleri üzerine çalışan bir yönetim profesörü olan Shannon Taylor.
Taylor, “Dedikodu duygularımızı doğrulayabilir ve diğer insanların olaylarda nerede durduğunu anlamamıza yardımcı olabilir ve bu dedikodunun dünyayı diğer meslektaşlarımız ve iş arkadaşlarımızla aynı şekilde algılayıp algılamadığımızdan emin olmamıza yardımcı oluyor. Dolayısıyla, iş yerindeki biri ‘Ralph son zamanlarda çok fazla hastalık izni alıyor’ gibi bir şey söylerse, başkalarının yargılarını ve değerlendirmelerini paylaşmaları için kapıyı açabilir ve ayrıca Ralph’e karşı kimin empatik veya kötü niyetli olduğunu ölçmenize yardımcı olabilir” diyor.
Davranış değişikliğine yol açar mı?
Meslektaşlar hakkında dedikodu duymak, kendimiz üzerinde daha fazla düşünmemizi sağlayabilirken, dedikodu konusu olmak insanların davranışlarını değiştirmesine neden olabilir.
2014 yılında yapılan bir çalışmada, Martinescu ve ekibi katılımcılardan başkaları hakkında hem olumsuz hem de pohpohlayıcı dedikodular duyduklarında hissettiklerini belirttikleri bir anket doldurmalarını istedi. Araştırmacılar, olumsuz dedikodunun, dinleyiciyi hakkında dedikodu yapılan kişiden daha üstün hissetmesini sağlayarak özgüvenini artırdığını, aynı zamanda dinleyiciyi benzer muameleye karşı daha savunmasız hissettirdiğini kaydetti. Bu arada, pohpohlayıcı dedikoduları dinlemek, dinleyicilere kendilerini nasıl geliştirebilecekleri hakkında fikirler verdi, böylece onlar hakkında dedikodu yapılan kişiye daha çok benzeyebilirlerdi.
Belirsizlikten besleniyor…
Çalışanlar birbirine skandal söylentileri fısıldamak için kahve makinesinin başında toplanamasa da, alternatif uzaktan çalışma kanalları olarak DM’ler ve Slack var. Taylor, “Dedikodu çoğunlukla belirsizlik tarafından yönlendirilir. Şu anda işyerinde Covid’den önce yaptığımızdan daha yüksek düzeyde dedikodu görürsek hiç şaşırmam. Tüm bu belirsizliklerle birlikte, diğer insanların ne düşündüğünü ve diğerlerinin ne yaptığını çözmeye çalışıyoruz” diyor.
Martinescu şunları ekliyor: “Dedikodu, insanları tehlikeli kişiler hakkında uyarabilir ve aynı zamanda dedikodu yapan insanlar arasında sosyal bağlar kurulmasına yardımcı olur. Zamanla dedikodu, insanların ortak değerlere ve deneyimlere sahip olduklarını fark etmelerine yardımcı olabilir ve bu da onları daha da yakınlaştırır. Dedikodunun pandemiden çok önce var olduğu, pandemi sırasında hayatta kaldığı ve ondan sonra sonsuza kadar yaşayacağı düşünüldüğünde, diğer insanların hayatlarını tartışmak için periyodik ihtiyacımız konusunda çok suçlu hissetmemeliyiz. Bunu yapmak, kötü niyetli olmadığı sürece pratik, olumlu amaçlara hizmet edebilir.”