“PR ölmüyor, şekil değiştiriyor”
Uzun süredir markaların tek taraflı konuştuğu halkla ilişkiler sektörü, artık birden fazla kanalda etkileşimi ve deneyimi içerisinde barındıran “sosyal ilişkilere” dönüşüyor.
Geçtiğimiz yüzyıla damga vuran halkla ilişkiler kavramı, sosyal medya, çok daha fazla etkileşim ve deneyime dayanan bir dünyada değişime uğradı. Toplumdan her kesimin sürekli internete bağlı olduğu, 80’ler ve 90’larda sonra doğanların bulundukları yerlerde söz sahibi olduğu, 2000’lerden sonra doğanların ise artık toplumun yetişkin birer parçası olduğu dönemi yaşıyoruz.
Artık tek taraflı ve geniş kitlelere iletişim yapmanın tek başına yeterli olmadığını görmeye başladık. 80 sonrası doğan (Millennials olarak tanımlanan) neslin, artık tüketici olarak baskın olması daha fazla etkileşim ihtiyacını ortaya çıkardı. Artık marka ile doğrudan konuşabilen, bunu talep eden bir nesil ortaya çıktı. Tabii bu davranış biçimi sadece bu neslin bir özelliği olarak kalmadı. Sürekli bağlantıda olan herkesin içinde olduğu, akıllı telefonlarıyla yatağa girenlerden oluşan C (connected/ internete sürekli bağlı) jenerasyon tamamen belirleyici bir hal aldı.
Nasıl ki dijital dönüşüme ayak uyduramayan şirketlerin çoğu günümüzün paylaşım ekonomisinde yer bulmakta zorlanıyorsa, aynı sosyolojik etki iletişimde de görülüyor. Artık Uber, AirBnB, Bla Bla Car gibi paylaşım ekonomisini harekete geçiren şirketlerin öne çıktığı, sürekli bilgi akışı ve etkileşimin yaşandığı bir dönemdeyiz.
Dünyanın değişen dinamikleri, çok daha fazla paylaşımcı, etkileşime açık bir toplum yapısının ortaya çıkmasının yanı sıra dijitalleşme ile tüm sektörler gibi PR dünyası da değişiyor. Sürekli internete bağlı C jenerasyonuna ulaşmak ve taleplerini karşılayabilmek için geleneksel medya ile birlikte birçok medyayı da bir arada düşünmek zorunda. Medium ve Linkedin’in B2B’de önemini artırdığı, Instagram’ın B2C iletişimde merkeze yerleştiği sosyal medya platformları, influencer’lar, podcast’ler, internet üzerinden yayın yapan TV ve radyolar gibi tüm yeni nesil mecralar bir arada düşünülmek zorunda.
Bu dönüşen dünya ve hedef kitlenin varlığı, iletişimin de çok daha dinamik hale gelmesini sağladı. PR sektörü çalışanları olarak bizler artık çok daha geniş bir kitleyi takip ederek hedef kitleyi etkileyecek kişileri belirlemeye çalışıyor, geçmişten gelen kaslarımızla iletişimde en uygun araçları ve mecraları belirliyoruz. Sosyal medyayı hem hedef kitleyi anlamada hem de doğrudan kurulan iletişimde kullanmalıyız.
Etkileşim ve deneyimle dönüşen halkla ilişkiler
Dünyada rakamlara bakıldığında PR harcamalarının arttığını görüyoruz. PR’ın pazarlama ve iletişim dünyasının merkezine oturtan birçok markanın varlığı bu yatırımın artmasının önünü açıyor. Yani PR’ın yok olduğu yok.
Yalnızca Türkiye’de ve dünyada PR sektörü kendini yenilemekte zorlanıyor. PR hizmeti veren ajanslar kendilerini bu dijital ve sosyolojik dönüşüme hazırlarken, markalar da PR ajanslarının bugüne kadar elde ettiği iletişim tecrübesinden tüm kanallarda yararlanabileceğini bilmeli, bunu talep etmeli. Yalnızca bu sayede tüm sektör olarak modern çağın gereklerini yerine getirebiliriz.
PR’ın yalnızca kabuk değiştirmesi değil, söylem olarak kendisini yenilemeye ihtiyaç duyduğunu düşünüyoruz. Sektörün, hem çağımızın değişen oyuncularının taleplerini karşılamak hem de markaların yeni dünyaya ayak uydurmasına yardımcı olacak bir bakış açısı geliştirmesi gerekiyor.
WPP bünyesinde hizmet veren deneyim ajansı Geometry olarak PR’a yeni bir bakış açısı getirerek, yeni nesil araçlar ve hedef kitle ihtiyaçlarına göre kapsamını genişletiyoruz ve artık “sosyal ilişkiler” (social relations, SR) diyoruz ve 3 önemli bileşen üzerinde duruyoruz:
- Hikayeleştirme: Hedef kitle ile mecra bağımsız sosyal etkileşime geçebilmek için markayı farklı kılacak hikâyenin bulunması ve anlatabilmek için en uygun yolun belirlenmesi.
- Konuşturan, paylaşılabilir içerik: Bu etkileşimli dünyada bireyler arasında konuşulabilir olmak, “word of mouth” yaratabilmek için ortaya çıkardığımız hikâyenin, içeriğin insanlar arasında konuşulabilir, paylaşılabilir olması.
- Deneyim: Marka deneyiminin “omni-channel” yaşanabilmesi için deneyimin geleneksel medyadan yeni nesil dijital araçlara kadar her yerde etkili ve anlamlı olmalı.
Bu doğrultuda kendimizi yenilerken, sektörün de yenilemesi için yeni bir kapı açmaya gayret ediyoruz. Siz ne dersiniz, artık PR yerine yeni bir kavramla yola çıkmanın zamanı gelmedi mi?