Sağlığın koruyucuları
Araştırmalar gösteriyor ki toplumumuz “iyi olma halini” en çok sağlıklı olmakla özdeşleştiriyor. Özellikle pandemi döneminde artan sağlıklı yaşam hassasiyeti bugün halen benzer bir seviyede kendisini gösteriyor. Bireysel olarak alabileceğimiz önlemlerin yetersiz kalabildiği durumlarda ise “Sağlığın Koruyucuları” sorumluluk alarak elini taşın altına koyuyor. Özellikle toplumsal farkındalık düzeyinde önemli başarılara imza atan “Sağlığın Koruyucuları”nı ve değer yaratan projelerini Piyar Communication Ajans Başkanı Tuba Gürmen Okutulmuş’un liderliğinde mercek altına aldık…
Sağlıklı yaşam temel bir hak olmanın yanında, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın da merkezinde yer alıyor. Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülke tarafından yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegeni korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak üzere 2030 yılına kadar ulaşılmasına gayret edilen 17 hedefin üçüncüsü tüm insanlık için “Sağlık ve Kaliteli Yaşam” olarak belirlenmiş durumda.
Sağlıklı bir yaşam için elbette öncelikle bireyin bu doğrultuda irade ve kararlılık göstermesi gerekiyor. Ancak diğer sayfada, toplumsal sağlık ve farkındalık noktasında sağlığın koruyucuları devreye giriyor. Kimi oluşturdukları dayanışma gruplarıyla kimi ise farkındalık projeleriyle sağlığın koruyucusu olma misyonunu yerine getiriyor. Üstelik koruyuculuk sorumluluğunu üstlenenler yalnızca sağlık alanında hizmet veren markalar da değil… Gelin önce toplumsal sağlık algımıza ve dünyada gelişen sağlık trendlerine daha yakından bakalım ardından da sağlığın koruyucularının değer yaratan projelerini inceleyelim…
Türkiye’de sağlıklı yaşam algısını fiziksel sağlık unsurları domine ediyor
Twentify’ın 2022’de gerçekleştirdiği “Türkiye’de Sağlık ve Doğallık Araştırması” nın verileri toplum olarak, sağlıklı yaşam algısı sorgulandığında sosyal ve psikolojik unsurların, fiziksel sağlık algısına göre çok geride kaldığını gösteriyor.
Araştırmada sağlıklı yaşam denince genel olarak beslenmeye dair ifadelerin yanı sıra, spor ve daha hareketli bir yaşam tarzına ilişkin konuların öne çıktığı görülüyor. Bunun ardından sağlıkla en çok bağdaştırılan eylem biçimleri “düzenli ve dengeli olma” ölçütleriyle ifade ediliyor.
Sağlıklı yaşam unsurlarını anlamsal olarak destekleyen ifadelerin ardından doğal, zararsız/katkısız ve organik kavramlarının da sağlıklı yaşamla özdeşleştirilmesi dikkat çekiyor.
Ruh sağlığımız alarm veriyor…
Her ne kadar toplum sosyal ve psikolojik unsurlar fiziksel sağlık algısına göre geri planda tutuyor olsa da toplum psikolojisinin alarm verdiğinin altını çizmek gerekiyor. Sağlık Bakanlığı’nın verileri, 2020’ye kadarki 11 yılda antidepresan kullanım miktarının yaklaşık yüzde 70 arttığını gösteriyor. 2017’den 2021’e kadar geçen 5 yılda satılan antidepresan kutu sayısı ise 11,5 milyon artmıştı. 2021’de yaklaşık 60 milyon kutu antidepresan satılırken 2022’de bu rakam 62 milyona ulaştı…
Sağlıkta büyük verinin toplanması
Bir diğer önemli gelişme büyük verinin toplanması ve bunun kamu yararı için kullanılması. Türkiye’de e-Nabız üzerinden hastanın tüm geçmiş ve mevcut verilerinin görülebilmesi özellikle kronik hastalık yönetiminde daha verimli ve sürdürülebilir sistemlerin kurulmasına fırsat verecek bir teknoloji sunuyor. Elbette bu verilerin şu an özel şirketlere açılması söz konusu olmasa da kamunun liderliğinde hazırlanacak stratejilerin sektörü kaynak yönetiminde çok daha verimli bir anlayışa götüreceği aşikâr.
Rekabetçi iş birliği dönemi başladı
Rekabetçi iş birlikleri sağlık alanında bir süredir yükselen bir eğilim. Bu sadece inovasyon alanındaki iş birlikleri değil, aynı zamanda satış ve pazarlama alanındaki iş birliklerini de kapsıyor. Örneğin ABD menşeli bir firmanın ürettiği migren ilacı farklı pazarlarda İsviçreli bir firmanın iş birliğiyle pazarlanıyor. Ya da Ar-Ge ve satış anlamında Biontech ve Pfizer’ın COVID-19 aşısındaki iş birliği, GSK ve Sanofi’nin benzer şekilde COVID-19 aşısına yönelik Ar-Ge iş birliğini de bu alanda örnek göstermek mümkün.
Rekabet mevzuatının ve şirketlerin stratejisinin müsaade ettiği çerçevede iş birliği ve güç birliği yapılarak rekabet kuralları çerçevesinde iş birliği yapan tarafların daha fazla fayda sağlaması yeni yükselen iş yapma anlayışını özetliyor. Bu da dip toplamda kaynakların daha etkin kullanılması anlamına gelirken günün sonunda hastaya sağlanan faydanın en üst düzeye çıkartılması mümkün olabiliyor. Daha düşük maliyette, daha güçlü ve etkin tedavileri, daha hızlı sunabilmek artık rekabetçi iş birlikleriyle mümkün.
İş birliği yalnızca rekabette değil “koruyuculukta” da…
Yalnızca rekabet avantajı yaratmak değil sağlığın koruyuculuğu misyonunda da iş birlikleri hayli kritik bir konumda.
Bu noktada Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği’nden (AIFD) bahsetmek kıymetli. AIFD üye şirketleri son iki yılda hem kamu kurumları hem de üniversiteler, enstitüler gibi paydaşlarıyla toplam 77 ortak proje gerçekleştirdi. Bu projelere ek olarak gerçekleştirilen 98 kurumsal sosyal sorumluluk projesiyle toplamda 175 projeyi hayata geçirdi.
Sosyal sorumluluk projeleri ve kamu ortaklığı başta olmak üzere gerçekleştirilen projeler genel olarak sağlık sisteminin dayanıklılığını artırmayı ve hastalıklara yönelik farkındalık kampanyalarını içeriyor. Bu kampanyaların birçoğu, diyabet, hemofili, obezite, serebral palsi, prostat kanseri, kalp krizi, epilepsi, sağlık okuryazarlığı, hayırseverlik, organ bağışı gibi konularda toplumsal farkındalığın artmasına büyük katkıda bulunuyor.