Sağlık iletişiminin yeni trendleri
Global dönüşümün en hızlı yaşandığı alanlardan biri de sağlık sektörü kuşkusuz. Bu dönüşüm süreci yanına aldığı pandemiyle sektördeki tüm dinamikleri değiştirirken sağlık alanında da yepyeni trendler yarattı. Peki sağlık alanında gelecekte bizi neler bekliyor? Sağlık iletişimini şekillendirecek trendler neler?
Geride bıraktığımız zorlu pandemi süreci hayatımızı çok değiştirdi. Pandemi; sadece kendi sınırlarımız içinde tek başımıza var olamayacağımız, bir şekilde birbirimize bağlı ve bağımlı olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmemizi sağladı. Dijitalleşen çalışma hayatı, iç iletişimde çalışanları birbiriyle ve şirket hedefleriyle bütünleştirmenin önemini gösterdi. Çalışanların şirketlere olan bağlılıkları sorgulanır oldu. Ortak bir dünyanın vatandaşları olarak sürdürülebilirlik ve daha yaşanabilir bir gelecek hepimizin ortak kaygısı ve doğal amacı haline geldi. Bugün masanın üstünde sadece kurumların değil bireyin de katılımının esas olduğu sürdürülebilir bir dünya ve bunun yönetilmesi konusu var. Şirketler artık tek yönlü iletişim yerine çalışanlarını teker teker mutlu etmeye çalışıyor. Kimileriyse hala değişen dünyayı doğru okuyamadıkları için geleneksek ve alışılageldik kanallarla ayakta kalmaya çalışıyor. Öte yandan birçok ülkede haftada 4 gün çalışma konuşulurken, pandemiyle iş ve özel hayat arasındaki sınırların ortadan kalktığı için uzun saatler çalışan ve tükenme sendromuyla karşı karşıya kalan insanlar var. Almanya gibi birçok ülkede pandemi sonrası hastalanarak çalışamaz hale gelip kurumsal hayata veda eden bir kesim oluştu ve her geçen gün sayıları artıyor. Bununla birlikte bireyin toplum içinde sesinin daha fazla çıktığı, bireysel tercihlerin daha fazla kabul gördüğü ortak bir dünyada sağlık iletişiminde de benzer bir yaklaşım öne çıkıyor. Sağlık alanında yaşanan ciddi dönüşüm ile bugün uzaktan sağlık hizmetleri alabilirken, büyük verinin incelendiği, hastanın tedavi sürecinde odağa alındığı, sürdürülebilir tedavi harcamalarına yönelik ihtiyacın arttığı, önleyici sağlık hizmetlerinin her zamankinden daha önemli olduğu bir zamana doğru ilerliyoruz. Yapay zekanın adım adım tüm iş yapma şekillerine katılımının arttığı bir dünyadan bahsediyoruz. Daha atak, daha hızlı, daha talepkar bir dünya… Peki sağlık alanında gelecekte bizi neler bekliyor? Sağlık iletişimini şekillendirecek ana akımlar neler? İşte yanıtlar…
Rekabetçi iş birlikleri
“Rekabetçi İş Birlikleri” sağlık alanında bir süredir yükselen bir eğilim. “Tedavi maliyetlerini azaltmak için güç birliği yapmak” inovasyonun ötesinde satış ve pazarlama alanındaki iş birliklerini de kapsıyor. Örneğin ABD menşeli bir firmanın ürettiği migren ilacının farklı pazarlarda İsviçreli bir firmanın iş birliğiyle pazarlanması gibi… Ya da Ar-Ge ve satış anlamında BioNTech ve Pfizer’ın COVID-19 aşısındaki iş birliği, GSK ve Sanofi’nin benzer şekilde COVID-19 aşısına yönelik Ar-Ge iş birliği gibi… Özetle rekabet mevzuatının ve şirketlerin stratejisinin müsaade ettiği çerçevede iş birliği ve güç birliği yapılarak rekabet kuralları çerçevesinde iş birliği yapan tarafların daha fazla fayda sağlaması yeni yükselen iş yapma anlayışını özetliyor. Günün sonunda hastaya sağlanan faydanın en üst düzeye çıkartılmabiliyor. Daha düşük maliyette, daha güçlü ve etkin tedavileri, daha hızlı sunabilmek rekabetçi iş birlikleriyle mümkün.
Büyük veriyi kamu yararı için kullanmak
Bir diğer önemli gelişme büyük verinin toplanması ve bunun kamu yararı için kullanılması. Örneğin Türkiye’de e-Nabız üzerinden hastanın tüm geçmiş ve mevcut verilerinin görülebilmesi özellikle kronik hastalık yönetiminde daha verimli ve sürdürülebilir sistemlerin kurulmasına fırsat verecek bir teknoloji sunuyor. Bu verilerin şu an özel şirketlere açılması söz konusu olmasa da kamunun liderliğinde hazırlanacak stratejilerin kaynak yönetiminde çok daha verimli bir anlayışa götüreceği aşikar.
Tele-tıp yükselişte
Bu süreçte tedavinin yüz yüze olmaktan çıkıp uzaktan, dijital kanallarla yürütülebilmesi konusu, pandemiyle birlikte çok daha hızlı bir şekilde hayatımıza girdi. Tele-tıp ilerde sadece hasta-hekim ilişkisini yeniden şekillendirmekle kalmayacak, aynı zamanda farklı alanlardaki tıbbi birimlerin ve hastanelerin ortak çalışmalar yürütmesine de daha fazla imkân tanıyacak. Sağlıkta bakım konusunda mesafelerin önemini yitirmeye başladığı, daha dijital ve ulaşılabilir bir sağlık sistemine doğru gittiğimiz bir dünyadan bahsetmek mümkün.
Hasta memnuniyetinin önemi artıyor
Öne çıkan trendlerden bir diğeri de hastanın sağlık sistemine ve tedavi süreçlerine daha fazla dahil olması. İnternetten ürün sipariş ettiğinizde ürünün size ulaşana kadar hangi aşamalardan geçtiğini, aldığınız hizmeti takip etmenin mümkün olduğu bir düzende hastaların da aynı şekilde sağlık sisteminden daha yüksek etkinlik ve şeffaflık istemesi şaşırtıcı olmamalı. Kimi hastanın bir randevu için haftalarca ya da aylarca bekleyebileceği düşünüldüğünde sağlık organizasyonlarının sistemlerini hasta memnuniyetini sürekli artıracak şekilde iyileştirmesi önem kazanıyor. Ülkemizdeki sağlık sistemi birçok açıdan dünyanın çok ilerisinde bir hizmet sunsa da günün sonunda bu kadar geniş kapsamlı ve görece başarılı bir sistemin aynı başarıyı uzun süre sürdürebilmesi de çok kıymetli. Tam olarak bu nedenle organizasyonların mevcut engelleri, sıkıntıları iyi tespit etmesi, hastaların ve hasta yakınlarının beklentilerini düzenli olarak takip etmesi, buna göre sistemlerini hız ve tedavi kalitesi anlamında geliştirmesi çok değerli.
Tedavinin kişiselleşmesi
Sağlık alanında yükselen bir başka trend de tedavinin kişiselleşmesi… Kişisel tedavilerin geliştirilmesi bilim dünyası için çok yeni bir şey olmasa da hastaların bu yöndeki beklentilerinin artması, doğru hastaya doğru tedavinin uygulanması bugün fazlasıyla gündemde. En son BioNTech’in sahipleri Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci ile yapılan Financial Times röportajında bugün 19 milyar dolar varlığı ile BioNTech’in dünya devleri Novartis, GSK, Astra Zeneca’ya yaklaştığını görüyoruz. Bununla birlikte Dr. Uğur Şahin bu röportajda önceliklerinin onkoloji alanı olduğunu ve her kanser hastasına özel ilaç geliştirmek istediklerini ifade ediyor. Dr. Şahin’in yaptığı açıklamada kuşkusuz en vurucu nokta şuydu: “Çünkü her hasta farklı ve onlar için raftan sıradan bir ilaç alamazsınız.” Özetle, tedavinin bireyselleştiği, özelleştiği, her hastaya uygulanan tedavide kişisel bir dokunuşa ihtiyaç duyulduğunun görülmesi fazlasıyla değerli ve anlamlı bir gelişme.
Duygulara dokunmak
Tedavinin kişiselleşmesiyle tedavi sunan şirketlerin iletişimlerinde bu yönde bir kırılma yaşanacağı, artık alışılageldik kurumsal söylemler yerine daha duygusal, daha insana dokunan, daha gerçek, daha açık bir iletişimin kabul göreceğini söylemek mümkün. Hastaya gösterilen ilginin, hayata verilen değerin şirketlerde çalışan tüm ekiplerce kabul edilip içselleştirilmesi ve günlük pratiklerinde bu değeri gözden kaçırmadan çalışmaları işin kalitesini ve sonuçlarını etkileyecektir. Bugün bu olumlu etkinin tüm yapıya yansımasını sağlayan ve iç-dış iletişim dilini buna göre değiştiren şirketlerin daha fazla itibar kazanacağı bir döneme giriyoruz. Hastaya basit bir sıra numarası gibi davranmamak, hastanın duygularını ve ihtiyaçlarını anlamak sadece tedavi geliştiren ve sunan firmaların sorumluluğu değil elbette. Sağlık mesleği mensupları tarafından da tedavi süreçlerinde hastaya gereken önemin verilmesiyle tüm süreçlerde hastanın sesinin daha fazla duyulmasını sağlayacak. Bu noktada karar vericilerin politikalarını oluştururken, sistemlerini geliştirirken karar mekanizmaları içinde hasta ve hasta yakınlarına ait bir alan yaratması sonucunda hastanın tedavi sistemlerinde kalıcı ve anlamlı bir yer edinmesi sağlanacaktır.
Kapsayıcılık
Pandemi sürecinin bir sonucu da iş gücündeki çeşitliliğin artması ve iş güvenliğinin bir konu olarak gündeme gelmesi. Artık şirketlerin yönetimlerinde Y ve Z jenerasyonlarının yer alması ve pandemi kaynaklı çalışma alanının da çeşitlenmesiyle birlikte çalışma hayatının yaşadığı dönüşüme daha dikkatli bakılmasını gerekli kılıyor. Bu noktada ekiplerin son derece farklılaştığı, farklı kültürlerden, farklı özelliklerde çalışanların aynı ekiplerin içinde yer almaya başlaması aidiyet, katılım ve çeşitlilik konusunu gündemin ilk sıralarına taşıdı. Çeşitliliğin güçlenmesiyle birlikte bu müthiş dönüşüm problem çözümünde daha etkin olunmasına, daha katılımcı olunmasına ve diğer kültürleri daha kolay kabul eden yönetim anlayışının geliştirilmesine katkı sağlıyor. Bunun da iş sonuçlarına olumlu şekilde yansıdığı görülüyor. Bu süreçte öne çıkan kelimeler “çeviklik (agility)” ve “esneklik (flexibility) oldu. Büyük organizasyonlar bilişim altyapıları sayesinde yer-mekân sınırlarını kaldırdı ve uzaktan çalışmaya geçti. Sanal dünya iş alanındaki gücünü artırdı. Bunun sağlık alanındaki uygulamalarda genişleyerek kendine kalıcı bir yer bulacağı da öngörülüyor.
Çalışan dahiliyeti
Çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlığını korumak şirketlerin ilk gündem maddelerinden biri. COVID-19 organizasyonların yeniden tasarlanmasını, çalışan sağlığı alanında protokollerin baştan yazılmasını gerekli kıldı. Bilgisayar başında geçirilen uzun saatler, tükenmişlik sendromuna kapılan çalışanlar, yoğun ajandalar şirketleri çalışma sistemlerini baştan tasarlamaya itiyor. Bugün iç iletişim gibi tek yönlü bir iletişimden değil, çalışan katılımını teşvik edici çok yönlü ve interaktif bir iletişimden bahsetmek daha doğru. Employee Engagement dediğimiz “Çalışan Dahiliyeti”ne yönelik iletişimde hiç olmadığı kadar ekiplerimizi dinlemeye ve güçlü geri bildirim mekanizmalarıyla iletişimde ihtiyaçlara odaklı şekilde ilerlemeye ihtiyacımız var.
- Hayat başkalaştı. Pandemi yerini endemiye bıraktı. Maskeler çıktı, yüz yüze görüşmeler, ziyaretler, ekip buluşmaları yeniden başladı. Geçtiğimiz süreçte bilgisayar önünde geçirdiğimiz saatler, katıldığımız yüzlerce çevrimiçi toplantı, e-konferanslar, dijital toplantılar hala devam ediyor. Dijitalleşmenin verimliliği artırdığı gerçeğini pandemiyi atlatsak da artık göz ardı edemeyiz. Evet, hepimiz yüz yüze konferansları, buluşmaları bir noktaya kadar gerçekten çok özledik. Birbirimize sarılmaya, arada maskeler olmadan konuşup gülmeye hasret kaldık. Bu tabloda birini ya da diğerini seçmek zor.
- Görünen o ki yeni dönemde çok daha karma bir dünyada yaşayacağız. Dijitalden sağlayacağımız verimlilikle birlikte, seçili etkinlerde yüz yüze buluşmalar yoluyla ilerleyeceğiz. Yüz yüze buluşmalarımızda da dijitalleşmeden, sanal platformlardan destek alıyor olmak özellikle geniş ekipleri daha kolay kaynaştırmak, zamanı daha etkin yönetmek ve daha başarılı sonuçlara ulaşmak için masamızın üstünde duran yeni çalışma modeli.
- Sağlık alanında tele-tıp hizmetlerinin, sanal platformların, büyük verinin, otomasyonun, dijital uygulamaların ve etkileşimli sistemlerin artmasıyla beraber sağlık iletişiminde de yaklaşımlar çeşitlenecek. Bu yeni dünyada, insani dokunuşu kaybetmeden, günün sonunda yaptığımız işin insan hayatına sağlık katmak ve herkesin sevdikleriyle birlikte sağlıklı bir hayat sürmesini sağlamak olduğunu unutmadan ilerleyeceğiz…