Samsung: 1 – Apple: 0
Rakip yönelimli iletişim konusuna dergimizde daha önce de değinmiştik. Her ne kadar bizim insanımız “rakibi rencide eden” reklamlara pek sıcak bakmasa da sosyal medyada, orada burada sohbetini yapmaktan da geri durmaz. Otomattan iki Coca-Cola kutusu indirip onları dik pozisyona getirdikten sonra üstlerine basarak Pepsi’nin düğmesine yetişmeyi başaran, ardından da Pepsi kutusunu alıp Coca-Cola’ları basamak yaptığı yerde bırakıp giden çocuğun oynadığı reklam hâlâ hafızalardadır.
Bu sefer de Samsung reklam filminin başrolünü Apple’a vermiş… Bir çitle dünyayı ikiye ayırdıkları filmde, dünyanın Apple tarafındakiler “yenilikleri bekleyenler”, Samsung tarafındakiler ise “yenilikleri kullananlar” olarak niteleniyor. Rakip yönelimli iletişim kampanyaları son derece eğlenceli, zekice ve mizah dolu olursa kabul görüyor ve işlevini yerine getiriyor. Mercedes-Benz ve BMW, Coca-Cola ve Pepsi ya da Burger King ve McDonalds’ın birbirlerine yönelik sıkça kullandığı bu yöntemde kritik bir nokta var: Hedef kitlenin kültür ve değerlerine uygun olup olmadığı.
“Audi’de asla bulamayacağınız aksesuarlar” sloganıyla yıllar önce yayınlanan ve bir klasik hâline gelmiş kampanya da unutulmayanlar arasındadır. Şimdilik Samsung: 1 – Apple: 0 ama önümüzdeki maçlara bakacağız tabii…
Anma ritüelinin estetiği
Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümlerindeki anma programlarının estetik gelişimini ve iletişim dilindeki ilerlemeyi izlemek sektörümüz açısından önemli. Atatürk’e benzemeyen, hatta imgesini çarpıtan, dolayısıyla anısına saygısızlık gibi bile anlaşılabilecek heykellerin, resimlerin kullanıldığı ilanlar, filmler yerlerini özenle hazırlanmış tasarımlara, büyük ve başarılı prodüksiyonlara bıraktı.
İşte dikkatimizi çeken bazı örnekler: Aqua Fantasy Auapark Hotel&Spa, Ayvaz, Diyalog, Fenerbahçe, Filli Boya, GAIN, Garanti BBVA, İBB, İş Bankası, Jolly Tur, Kiğılı, Koç, Konyalı Saat, Koroplast, Saat&Saat, Sabancı ve Şişecam.
Atatürk’e ve onun, başta millî bağımsızlık olmak üzere, fikirlerine sahip çıkmanın siyasi tartışma boyutundan çıkartılıp ortak bir potada eritilmesi Cumhuriyetimizin bekası için son derece önemli.
Bir ara nasıl “en orijinal Atatürk fotoğrafları” konusunda yarış var idiyse, şimdilerde de yaratıcılığın her boyutunun devreye sokulduğu “en çarpıcı” ve “en duygusal” filmleri üretmek genç kuşaklara çok anlamlı mesajlar verecektir. “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır” diyen Atatürk’e saygının en doğru ifadelerinden biri onunla ilgili iletişimi üst düzeyde ortaya koymaktır.
Göreceğiz…
Önümüz seçim… “Seçim” ne demek? Seçim, “ikna” demektir… Hedef kitleyi ikna edeceksin ki; onu değil, seni seçsin…
Peki, ikna ne demektir? İkna, “iletişim” demektir… İletişim, çok yalın bir ifadeyle, iki parametre üzerine oturur: Vaat ve güven. Hedef ise değişimdir.
Hangi vaadi nasıl paketleyerek iletişimini yaptığınız ve de hedef kitlede bu vaatleri yerine getireceğinize ilişkin güven ortamını nasıl sağlayacağınız stratejik ve taktik iletişimin önündeki en kışkırtıcı iki görevdir. Tabii bir de “ilişki yönetimi” var… Hani, şu iki parametre üzerinde duran: Haz ve fayda… Burada hedef kitlenin esenliği doğrultusunda onunla ne tür bir “sosyal paydaş ilişkisi” ve “ilişki biçimi” geliştirdiğiniz belirleyici faktör olarak ortaya çıkar. Bütün bu ukalalıkları niye yaptım?
Şunun için: İlk cümlede belirttiğim gibi, önümüz seçim ama iletişim dünyasından “tık” yok. Sadece seçim konusunda mı? Hayır, Türkiye’nin itibarının ve tezlerinin uluslararası düzeyde savunulması konusunda da sesleri solukları çıkmıyor.
Akademi, iletişim ajansları (reklam, PR, sosyal medya, dijital iletişim, etkinlik yönetimi vs.), kurumların iletişim direktörleri, bütün bunların meslek örgütleri (TÜHİD, İDA, KİD vs.) ve de başta Marketing Türkiye olmak üzere iletişimle ilgili mesleki yayınlar… Onlardan seçim iletişiminin estetiği, etiği, tasarımı, içeriği ve bilumum diğer unsurları ile ilgili yol gösterici, derinlik kazandıran ve zenginleştiren tartışma ortamını yaratmaları beklenir.
Yoksa sektör seçimleri ve Türkiye’nin itibarı ile tezlerinin savunulmasını görmezden mi gelecek? Göreceğiz…