Siyaset pazarlaması ile nasıl anlam yaratılır?
Son yıllarda dünyanın ve ülkemizin yaşadığı kriz sarmalının zorlu süreçlerini geçerek, genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazasız belasız atlattık. Üst üste yaşadığımız çalkantılı günlerin, toplumsal ve küresel krizlerin, felaketlerin, travmaların ülkemiz üzerindeki etkisi oldukça güçlü. Özellikle de yeni seçim sistemi birçok değişiklikleri zorunlu hale getirerek, siyasal kültürü ve yapılanmasını değişime zorluyor.
Modernleşmeyi gecikmeli olarak yaşamaya başlayan Türkiye, zamanın ruhu gereği postmodern bir postmodernleşme yaşıyor. Nüfusun yarıdan fazlası birbirine karışmış, iç içe geçmiş, farklı yaşam biçimlerine, kültürel çeşitliliği yaratan farklılıklara, sosyo- ekonomik yapılara sahip yerleşim yerlerinden oluşan Türkiye, üç döneme ad veren “premodern- modern-postmodern” özellikleri aynı zaman diliminde gösteren ender ülkelerden biri haline geldi.
“Doğunun Batısı, Batının Doğusu” olarak yüzüncü yılını kutladığımız Cumhuriyet ve yetmiş yılı aşan çok partili demokrasi deneyimi gösteriyor ki, yolumuz bu eksende gelişerek gitme yönünde. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra iki ilginç ve önemli oluşum ortaya çıktı. Postmodern bir yapılanma örneği olmaya çalışan “Millet İttifakı” seçimlerde başarılı olamadı. Bunun nedenleri detaylı incelenebilir ancak, tasarım bir mozaik görüntüsü ile donuk, durgun ve değişmeye açık olmayan, ödün vermeyen biçimdeydi.
Postmodern görünüm ise daha çok “ebru” ve “çiçek dürbünü“ gibi birbirine doğru akışkan olan, katılaşmayan ve birbirine rezerv koymayan bir uygulamayı gerektiriyordu. İttifak düşüncesi doğru iken, uygulamalar modernist kafalar ve yapılar yüzünden iyi uygulanmadı ve kaotik bir yapıya doğru kaydı. Büyük umutlarla kurulan “altılı masa” ittifakı, seçimlerden sonra hızlı biçimde dağıldı ve ittifak ortakları kendi parti içindeki sorunlar çerçevesinde birbirlerini suçlamaya ve birbirlerine muhalif olarak neredeyse muhalefet etmeye başladılar. Seçim sonrası yaşanan yenilmişlik hissinin getirdiği stres ve ruhsal çöküntü yanında öfke, çaresizlik, gerginlik, sinirlilik gibi davranışlar gözlemleniyor muhalif seçmenler arasında. Hatta siyaset yılgını haline gelen, umutlarını kaybeden muhalif seçmenlerin bazılarının sandığa gitmeyeceği ve oy vermeyeceği gerçeği de söz konusu.
İYİ Parti üçüncü yolu tercih etti
Ana muhalefet partisi olan CHP, parti tabanını oluşturan seçmenin yeterli biçimde dikkate alınmadığı, hatta onları zıt bir yapıda medyatik ilişkiler yoluyla, çok sayıdaki danışmanlar, iletişimciler, araştırmacılardan oluşan bir grup aracılığıyla verinin önem kazandığı dönemde, sorumlulukları pek de almadan ağırlıklarını koymaya başladı. Her ne kadar bunların büyük bir kısmı sonradan değişmiş olsa da, işlevleri abartılı biçimde sürdürülmeye devam etti. Tüm bu oluşumlar, CHP‘de lider ve kadro değişimini tetikledi ve köklü bir değişim olmadan var olan duruş ve yaklaşımla yenilenen bir kadro ile yerel seçimlere gitme kararı alındı.
Postmodern özellikler gösteren İYİ Parti; seküler-Atatürkçü ile muhafazakar kentli ve eğitimli seçmen odaklılığıyla çalışan beyaz yakalılara da dönük olarak sağ merkeze oturmak isterken, örgüt modernist yapıdaki MHP yerine konumlanan seküler milliyetçi olarak muhafazakar, parti merkezi ise merkezci-liberal olarak sürekli biçimde akışkanlık göstererek “esnek siyasal konumlandırma” yapmaya çalışıyor. Son olarak da, İYİ parti istifalar ve çalkantılar yaşayarak ittifak dışında kalma ve ideoloji gözetmeksizin “Üçüncü Yol” tercihini kullanma kararı aldı.
İktidar rakiplerin hamlelerini izliyor
İktidar cephesine gelince, oy dağılımında “kent-kırsal “ayrışması net olarak görüldü ve AKP önderliğindeki ittifak büyük kentlerdeki çeperlerde olduğu gibi, kırsal kesimlerde de daha başarılı oldu. Hayat pahalılığının, kentlerde yaşayan eğitimli beyaz yakalı çalışanlar için daha sert ve acıtıcı olarak yaşanıyor olması, yeni konumlandırmanın yapılmasını gerektirdi ve ekonomideki uygulamalar ve kadrolar değiştirildi. Bu çerçevede sıkı bir çalışma ile seçim gününün ertesinde yepyeni bir kabine ile taban çalışmaları, değişik toplum kesimleriyle salon toplantıları ve toplumun her kesimini kapsama hedefiyle toplanan kongreler sonrası ile aday belirlemeleri hız kazanarak rakiplerinin hamleleri izlenmeye başlandı.
Kısaca modernist bir zihniyet, kalıplaşmış ideolojik tutsaklık ve anlayış ile postmodern bir ittifak kurma ancak bu kadar olabilirdi ve nitekim de oldu! CHP modern bir partiden postmodern bir parti yapısına dönmeye çalışırken, zihinler modernist yapıda kaldı. Kuruluşunda, “özellikleriyle bir postmodern görünüm veren AKP ise bunun tam tersi bir görüntü veriyor. Aslına bakılırsa, bir değişim yaşanıyor ve bilinen paradigmalar yıkılıyor. Artık postmodern denilebilecek bir zaman diliminde yaşandığı söylenebilir tüm yansımaları ve etkileri ile hem de. İdeoloji eşliğinde çok sayıda disiplinler ve değişkenler arasında yaşanan kompleks karışımların danslarının sonuçlarını yaşıyoruz… Örneğin, siyasette dikey hiyerarşi kurallarına göre örgütlenmiş bölümler birer silo gibi ilişkilerinde “emir-itaat” ilişkisinde otoriter yapılarda gelişir. Sosyal sınıflara ve aşırı derecede uzmanlıklara bölünmüş toplumlardaki hiyerarşik yapı, teksesliliğe, empati yoksunluğu ve anlayışsızlığa neden olabildiği gibi, kast sistemi benzeri kurulu düzenin “iktidar elitleri” benzeri “siyasal elitler” ve “medya seçkinleri”ni yaratan hiyerarşik temsili sistemi siyaset alanında da muhafaza edilmeye başlıyor zamanla.
Yatay hiyerarşiler dönemindeyiz…
Basık, yatay hiyerarşiler ile yatay ilişkiler, etkileşimler dönemindeyiz şimdi. Taktikler ve uygulamalar yakınsamalarla çoğu zaman stratejilerin önüne geçerek hiyerarşik ve çok katmanlı ve kademeli bir düzeni de bozabildiği gibi neredeyse stratejisiz kampanyalar, popülist ve parıltılı söylemler ağırlık kazanıyor uygulamalarda. Ağır, hantal, çok katmanlı, oldukça kapalı sistemlere sahip olarak, hiyerarşilere dayalı parti örgütleri, aynı anlatı tarzları ile tekrarlayan şablonlar halindeki ezber söylemler, etkilerini hızla kaybetmekte olunan bir postmodern duruma dikkat çekiyor. Söylem değişkenliği “bir öyle, bir böyle” konuşmalar, çark ederek farklı görüşlere savrulmak, medcezir benzeri gelgitler artık sıradanlaştı. Birbirinden farklı söylemler yapabilme, birbirinden farklı geleneksel ve aynı fikirde olanların birbirini etkilediği bir yapıda ötekileştirmeyi “yankı odası siyaseti” ile sürdürme olanağı sağlayan sosyal medya araçlarından yararlanma gibi farklı çıkar grupları var artık gündemde. “Sahte Gerçeklik” yaratabilen sosyal medyadan, olgulara, yani gerçeklere dayalı, her şeyi olduğu gibi aktarabilen gazetecilik olumsuz etkilenmekte ve dar görüşlü taraflı gazeteciliğin önem kazanıp, öne çıkmasına neden olabiliyor parçalı hale gelmiş medyada.
Kaynakların unutulan, görmezden gelinen daha geniş toplum kesimlerince bölüşümü, gündelik hayatın akışı içinde hemen her alandaki sorunlar, beklentiler ve ihtiyaçlar odaklı olarak yaşam konforunun geliştirilmesi ön plana çıktı. Kısa dönemli taktiklerin başarılarıyla yol alma, manevralar, eylem ve ters söylemler, ezberlenmiş siyasi afili sözler, umutlu yalanlar, bayat klişeler, karalama, güzelleme niteliğinde mesajlar taşıyan yorumlar, yazılar, konuşmalar yaygınlaştı.
Hibrit aday postmodern anlayışın ürünüdür
Postmodern siyasetin bir yansıması olarak ittifaklar, farklı seçmen gruplarına, farklı görüşlere ve yaşama biçimlerine, ideolojilere sahip partilerin oluşturduğu bir oluşum olarak tanımlanabilir ve cephe ve koalisyonlardan farklılık gösterir. “Rekaberlik” sözcüğü, rekabet ve beraberlik kelimelerinden oluşturulan ve yeni dönem iş ve pazarlama anlayışını açıklamaya çalışan bir kavram olarak tam da bunu işaret eder. Siyasette yeni rastladığımız ittifaklar da bunu yansıtarak, birbirinden farklı ama birlikte olabilme, yeni birliktelikler, ortaklaşmalar, doğru iş birliği ortamları yaratarak kazanma durumunu gösteriyor bizlere. Bu anlayış, postmodern siyasette olması arzulanan birbiriyle bağlantısız parçalardan bir bütün oluşturma yaklaşımı, “kolaj listeler” oluşturulmasına olanak sağlaması nedeniyle genel seçimlerde uygulanmasına rağmen, postmodern ittifak bozulduğundan yerel seçimlerde olmayacak gibi görünüyor. “Hibrit aday” postmodern anlayışın ürünüdür. Kolaj, asamblaj ya da birikolaj kavramı, birbiriyle bağlantısız parçalardan bir bütün oluşturma tekniği olarak bilinir. Sonuçta ortaya çıkan durum sanki bir mozaik, bir ebru gibi bu çağın bir gereği olarak “kültür kolajı” biçimindedir.
Postmodern bir ittifak anlayışının yolu doğru iken ve de doğru iş birliklerinin seçmen nezdinde bir karşılık bulduğu görülmesine rağmen, uygulamacı durumunda olan liderleri ve tek gerçeklik yerine sübjektif gerçeklik peşinde koşan “post-truth siyasetçi” olmaya çalışan siyasetçiler için durumun yanlış ve uygun olmadığı kendini gösterdi. Kolektif güç, yatay bir hiyerarşi, farklılıkların yok sayılmadan yan yana gelebilme gücünün kullanılması için, farklılıklarımızla bir arada yaşamak yerine, farklılıklarımız üzerinden kutuplaşıyoruz önceliğini terk etmemiz gerekiyor. Telaş, şaşkınlık, kuralsızlık sistem karşıtlığı, çoklu ve kapsayıcılık bir tarafta, diğer tarafta disiplin, merkezlilik, hiyerarşiyi korumak çabaları arasındaki savrulmalar yaşanıyor günümüzde.
“Bireyselleştirilmiş deneyimler, esnek, çoklu stratejiler ve çoklu yaklaşımlar” zamanı şimdi
Artık, başta ekonomik ve sosyo-kültürel değişimler ve dönüşümler içinde büyük boğuşmaların yaşandığı, nüfusun büyük kısmının yaşamaya başladığı postmodern özellikler gösteren metropollerde yaşam; trafik, konut, güvenlik sorunlarıyla kaotik kent yaşamına bürünüyor. Diğer insanlarla birlikte yaşamak, ortak birliktelikler kurabilmek günümüzde oldukça önemli. Bilinen uygulamalar ile buralardaki seçmenlere ulaşabilmek ve tercihlerini kazanabilmek kolay değil. Başarı, en azından kentli seçmenler için postmodern stratejiler; esnek, kısa dönemli, çok değişkenli, çok taraflı ve birden fazla, kapsayıcı, kişiselleştirilmiş deneyim ve bireyselleştirilme başta olmak üzere çeşitli konuları içerebilmeli.
Bu açıklamalar çerçevesinde, anlam yaratan bir siyaset ve bunun pazarlanması pratiklerinin; siyasal vaatlerin kişisel sorunlara bir çözüm ve gelecek hayallerine yönelik gelecek tasarımı için somut, gözle görülür öneriler içermeli denilebilir. Seçmenlere sunulan ve onun bir sorununun çözümüne yönelik fayda yaratma, değer olarak bilinir. Anlam yaratma, değerlere önem verme, vaatlerin, anlatıların, söylemlerin seçmene dokunması ve onlar için önemli konulara odaklanmasıdır. Farklı “Tüketici-Seçmen”lere dokunan, onu ilgilendiren, gündelik hayatına kolaylıklar sunabilen, farklı ihtiyaç ve anlam beklentilere yönelik yaklaşımla yaklaşmak ve anlamlı, değer yaratan çözümler üretmek amaç olarak benimsenmeli. Örneğin yerel seçimlerde, yaşanılan yerle ilgili olarak mahalle, semt, gibi daha mikro düzeyde farklı sosyo –kültürel ve ekonomik yapılarda yüksek kültürlü kesimlerinde kültür ve sanata önem verilirken, henüz altyapı sorunları olan bölge ve kesimlerde temel ihtiyaçlara yönelik altyapı gibi uygulamalar ve yaklaşımlar uygun olabiliyor. Bu nedenlerle, dönemin ruhunu yansıtan “bireyselleştirilmiş deneyimler, esnek, çoklu stratejiler ve çoklu yaklaşımlar” zamanı şimdi.
Seçmeni etkileyen faktörler; kentle ilgili stratejiler, aday imajı ile ilgili stratejiler, adayın fiziksel ve siyasal ideoloji özellikleri, adayın eğitimi ve öz geçmişi, hemşehrilik yaklaşımı, yerli olması ve kent sorunlarını bilmesi ve geleceğe ilişkin projeleri, iletişim ve hitabet becerileri gibi faktörler altında toplanabilir. Yerel seçmen davranışının kalıplaşmış, değişmez bir yapı sergilemediğini; dönemsel olarak seçmenin farklı siyasal partilere ve adaylara yönelebildiğini, buna karşın iktidar partisinin adayına oy verme eğiliminin rasyonel ve stratejik oy verme modeline uygun olarak şehre daha çok fayda sağlamak kaygısının da önemli olduğunun bilinmesi gerekir. Seçmeni yakın markaja alıp onun ihtiyaçlarını, beklentilerini, arzularını ve taleplerini görmezden gelen ve bunları seçim stratejilerinin odağına koymayan partilerin ve adayların kazanma şansları düşük oluyor. Seçmenleri dinleyen, analiz eden, onları tatmin edebilecek öneriler sunabilen ve de kişiselleştirilmiş ve sürükleyici deneyimler ve değerlerine uyum sağlayan içerikler sunma başarı yollarını açık tutacaktır ve seçmenler de yönlerini buralara ve böylelerine döndürecektir.
Adı “Mecburiyet İttifakı” olsa bile tüm farklılıkları içine alan bir çoğulculuk anlayışı gerçekleşebilmeli!
Tarihsel kökleri olan ayrımların, kutuplaşmanın bir tarafı, birbirine iyice yaklaşan milli ve dini kavramları bolca kullanan “milliyetçi-muhafazakar” iktidar, diğer tarafı ise Atatürk ve laiklik kavramlarını bolca kullanan “Kemalist-sosyal demokrat” muhalefet ile iki güçlü siyasal kol arasında geçen seçim dönemlerini yaşanıyor. Bir kesim “hamaset-husumet”, diğer kesim ise, “devrim-dava” sözcükleri, kavramları ile farkları olan siyasal değerlere yönelik. Modernci bir zihniyet ürünü olan ritüeller çarpışıyor ve siyaset pratiği de bu yönde yol almaya çalışıyor.
Eski ilke ve standartlar, hiyerarşi ve karşıtlık içeren döneme ait kavramlar erozyona uğruyor. Çoklu gerçeklikler dönemi içinde kamplaşma, kutuplaşma, ayrışma başka bir yöne doğru evriliyor. Bugün, parçalı, çoğul ve dağınık hale gelen, kutuplaşan toplum ve siyaset, karşıtlık kavram düalitesinin yarattığı çarpışmadan ve ayrıcalığın, kutupluluğun aksine, karşıtlıkla gelen zıtlığın dengesi arayışı içinde.
Eklektik oluşumlar; bölgesel parçalı birliktelikler, iş birlikleri hem seçmen bazında, hem il bazında hem de parti bazında yerel seçimde olabilecek gibi görünüyor. Adı “Mecburiyet İttifakı” olsa bile tüm farklılıkları içine alan bir çoğulculuk anlayışı gerçekleşebilmeli. CHP yeni kadrosu ile artık sağ görünümlü siyasetçileri partiye almak yerine, uygulayacağı politikalar ve stratejiler “tabanda ittifak”, “tabanda iş birliği” odaklı “sol politikalarla sağa açılma” çizgisini deneyecek. İktidar olarak AKP psikolojik üstünlüğü ele aldı ve “dağınıklık- özgüven” arasında kalan siyaset çalışmaları kendini açıkça gösteriyor.
Genel seçimlerde, dört eksen üzerindeki siyasal yapı:
- Seküler-Muhafazakar ilkeler, değerler
- Yerlilik-Küresellik, dış güçler ile milli ve yerel hassasiyetler gerilimi
- Güvenlik-Ekonomik Geçim, beka ya da geçim derdi
- İktidarda Değişim-Statüko üzerinde bir siyasal rekabeti yaşattı
İktidar –muhalefet tartışmasına odaklanan yerel seçim kampanyalarının çok olumlu sonuç vermeyeceği görülüyor. İstanbul başta olmak üzere, birçok ilimizde “deprem ve kentsel dönüşüm” neredeyse birinci önceliğe oturdu ve icraat ile söylem ayrılığının keskinleştiğini gösterdi. Bu durum; farklılığından dolayı ötekileştirme yerine bir arada, birlik içinde olunabileceği ve çok boyutlu, çok paydaşlı, çok katılımlı ve çok siyasal aktörlü olarak seçmenin odakta olduğu ve esnek, değişken, yerel çözümlerin olacağı bir yerel seçimi müjdeliyor.
Her şey bir karşıtlık içerisinde var olur
Genel makro siyaset ile mikro yerel siyaset birbirilerini besleyen bir yapıda ilişkiler yumağı yaratıyor. Bir bakıma, her şeyin birbirini etkilediği karmaşıklık içinde her yere kaotik durumlar saçılıyor. Günümüz siyaseti, kaos, ve düzenin bir araya getirildiği, eski ile yeninin, gelenek ve modernin bir arada olduğu döngüsel bir bakış açısını yansıtan eklektik bir anlayış ve yaklaşım gerektiriyor.
Hayatın pratiği, teorik alt yapıdan farklı olabiliyor ve kendini çok sık olarak planların sonuçlara yenilmesi olarak gösteriyor. Fransız Devrimi’nden kalan bir anlayış olan “Birlik İçinde Çeşitlilik”, “Çeşitlilik İçinde Birlik” günümüzde de geçerli. Düzensizlik içinde düzen içindeyiz ve “Teklik İçinde Çokluk”, “Çokluk İçinde Teklik” anlayışında olarak ayrı düşünelim ama ayrışmayalım. Her şey bir karşıtlıklar içinde var olur. Mesele, bunların birlikte olabileceği buluşmaları, iç içe geçebileceği durumları sağlayacak ve biçimlendirebilecek bir senteze ulaşmakta yatıyor.