Sürdürülebilirliğin liderleri
Yangınlar, seller, kuraklıklar… Bitmek bilmeyen, şiddeti her geçen gün artan doğal felaketler… İkim krizi öngörü olmaktan çıkıp günlük hayatı etkiler noktaya geldikçe sürdürülebilirliğin ne denli hayati olduğu daha da anlaşılır oldu… Pek çok şirket, kamu kuruluşu ve STK bu alanda önemli işlere imza atarken bu projelerin hayata geçmesinde sorumluluk üstlenen iş dünyasının liderleri de sürdürülebilirliğin “daha iyi bir dünya” hedefine doğru ilerlemesine öncülük ediyor. Tam da bu sebeple Marketing Türkiye ve Deloitte, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) Paydaş Kapitalizmi Metrikleri doğrultusunda hem şirket hem kamu kuruluşu hem de STK’lardaki sürdürülebilirlik çalışmalarına liderlik eden isimleri kapsamlı bir analizle belirledi. Deloitte Danışmanlık Müdürü Berk Kocaman’ın öncülüğünde ve geniş bir koordinasyon ile gerçekleştirilen çalışma “Türkiye’nin Sürdürülebilirlik Liderleri”ne ışık tutuyor…
Ne aklımızı, ne cesaretimizi, ne bilgeliğimizi, ne bilgimizi, ne şefkatimizi, ne de vatanımıza bağlılığımızı ölçer, kısacası hayatı değerli kılanlar dışında her şeyi ölçer.”
Yazının girişindeki alıntı Amerikalı politikacı Robert F. Kennedy’nin 1968 tarihli konuşmasından. Kennedy’nin konuşmasında, göz ardı ettiği olumlu değerlere vurgu yaptığı ölçüt, kabaca bir yüzyıldır ulusların ekonomik büyüme, kalkınma ve refah yaratmadaki temel başarı düzeylerini gösteren Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH).
Aslen hükümete ait kaynakların izlenmesi için takip edilen ulusal hesaplar, Büyük Buhran sonrası (1930’larda) vatandaşların refahını ölçmek için kullanılmaya başlansa da “refah” kavramı zaman içinde bugünkü üretim ve tüketim üzerinden hesaplanan GSYİH formunda kristalize oluyor.
Kabaca bir yüzyıldır tek boyutlu bir hedef fonksiyonuyla dünyanın tüm kompleksitesini optimize ederek tekil bir endekse indirgemeye gayret ediyoruz. Bu gaye ile insanlık olarak bir şeyleri dışarıda bırakmış olacağız ki gelişmiş ekonomilerde, uzun vadeli üretkenlik artışı 1970’lerden bu yana istikrarlı bir şekilde düşüyor. Düşük ve orta gelirli ülkelerde ise ekonomik büyümenin faydaları daha eşit bir şekilde yayılmış ve gelişmekte olan büyük pazarlarda (bkz. Türkiye, Hindistan, Brezilya vb.) milyonları yoksulluktan kurtarmış olsa da her geçen gün küçük bir büyüme, gelir dağılımının ilk yüzde 1’lik dilimindeki bireylere orantısız bir şekilde tahakkuk ediyor.
Bu gayeyle insanlık olarak bir şeyleri dışarıda bırakmış olacağız ki mavi gezegenin birçok noktasında devlet-birey arasındaki sosyal kontrat bozulmuş, sistem dayanıklılığı dört bir cepheden şoklara (Covid-19 pandemisi, iklim krizi, savaşlar, toplu göçler ve/ veya zorunlu yer değiştirmeler vb.) uğrarken kendini yeniden üretmek için ihtiyaç duyduğu ileri görüşlü finansal, doğal ya da sosyal sermayeye ulaşamaz oldu.
Liberalizmin kalıtsal (inherit) krizleri olarak niteliyor bu durumu İtalyan filozof Gramsci; eski kendini yeniden üretemiyor, ancak yeni de ortaya çıkmıyor. Sonuç morbid semptomlar oluyor. Bugün gibi yani, tam bir morbidite hali!
Global entelektüele büyük rol düşüyor
O vakit kapitalizmin geçmiş 75 yılın – Bretton Woods dönemi – kazanımlarını muhafaza ederken, bir yandan da “yeni”yi araması sürecinde global entelektüele büyük rol düşüyor. Morbiditeden çıkışı entelektüel tarif edecek yani; bu hep böyle olmuş. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Başkanı Prof. Klaus Schwab, bu emelde üzerine düşeni geçtiğimiz yıl Davos’ta duyurduğu 140 global öncü CEO’nun imzasıyla şirketlerin ölçme ve değerlendirmesinde kullanılacak sağduyulu ve sürdürülebilir bir araç seti üzerinden yapıyor: Paydaş Kapitalizmi Metrikleri (Stakeholder Capitalism Metrics). İnsan (People), Gezegen (Planet), Refah (Prosperity) ve Yönetişim İlkeleri (Principles of Governance) ana başlıkları altında incelenen araç setinin altında şirketlere ölçmeleri ve/veya açıklamaları tavsiye edilen 21 adet öncelikli ve 34 adet görece ihtiyari metrik var. Çalışmaya imza veren Uluslararası İş Konseyi (IBC) üyesi 140 CEO, çalışmanın hazırlanmasında WEF ile iş birliği içinde Deloitte, EY, KPMG ve PwC de var. 2017 yılından başlayarak kurumsal değerlerini ve stratejilerini Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (SKH’ler) ile hizalamaya başlayan 140 CEO arasında yükselen konsensüs – Milton Friedman’ın 1970 tarihli önermesinden adeta bir “U” dönüşü niteliğinde! – uzun vadeli değerin, ancak tüm paydaşların çıkarlarına hizmet ederek en etkin şekilde yaratılacağına odaklanıyor.
“Üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen kişiler”
SKH’lerle tutarlı bir çizgide geliştirilen Paydaş Kapitalizmi Metrikleri; onlarca sürdürülebilirlik raporlama çerçevesinin varlığı ve ağrı noktaları olarak metriklerin tutarlılığı ve karşılaştırılabilirliğinin olmaması, şirketlerin sürdürülebilirlik konusundaki ilerlemelerini ve SKH’lere katkılarını tüm paydaşlarına güvenilir bir şekilde göstermelerini engellemesi gibi zorlukların da üstesinden gelmeyi amaçlıyor. Marketing Türkiye ve Deloitte Türkiye de “yeni”nin üretilmesi sürecine katkı vermek üzere iş birliğine giderek özel sektör, sivil toplum, üniversiteler ve kamu alanından “Türkiye’nin Sürdürülebilirlik Liderleri”ni WEF’in Paydaş Kapitalizmi Metrikleri’nden yararlanarak belirledi. Önümüzdeki yıllarda tekrar edecek olan çalışma, toplumdaki tüm paydaşları “üzerine vazife olmayan” bir göreve çağırıyor: Dünyaya sahip çıkmak. Çünkü İlber Ortaylı, “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?” isimli kitabında entelektüelin tanımını yaparken “üstüne vazife olmayan işlerle ilgilenen kişidir” diyor!
Halk farklı STK türlerini aynı görüyor
- STK’lar, artık dünyada siyasi gücü olan önemli, nispeten yeni bir sektörün parçası. Bu “üçüncü sektörün” bileşenleri ülkelere göre değişmekle birlikte, net etkileri dünya çapında daha önemli hale geliyor. Yaşanan doğal afetlerde, STK’lar hızlı destek için öne çıkıyor.
- Türkiye’de sivil toplum örgütlerinin nasıl çalışması gerektiği maalesef tam uygulamaya konamıyor. Türkiye’de bağış toplamak için kullandığı söylemlerini, gerçekten hayata geçiren bir avuç STK var. Bağışçı ise çok duygusal. Felaket anında bağış yapıyor. Her bağışçı, bir şekilde önce yaptıkları işle ne kadar uyumlu olduğunu anlamak için bağış yaptığı STK’nın gönüllüsü olmalı. Genelde arkasında zengin insanların olduğu STK’lara rağbet var. Halbuki bu onların güvenilir ve etkin olduğunu göstermez. Bir de bağışçı bağışı vergiden düşebileceği STK istiyor ama bunun için çok az sayıda STK var. Türkiye’de grassroots (tabandan çıkma) STK’ya ihtiyaç duyuluyor.
- Farklı STK türlerini halk çoğu zaman aynı sepette görüyor. Misyon ve vizyon nedir ve o STK gerçekten yol haritasını izliyor mu? Türkiye ilişkiye dayalı bir toplum yapısına sahip. Bence bu da STK’ların farklılıkları kapsamasının önündeki en büyük engel.
- Markalar, iş hedeflerini kaynaklarını tükettiğimiz gezegenimize, içinde yaşadığımız topluma, o toplumu oluşturan insanlara saygı temeli üzerine oturtacağını taahhüt etmeli ve yönetim olarak en üst seviyede sahiplenmeli. Paydaş diyaloğu, sürdürülebilir bir şirket olmanın olmazsa olmazıdır. Şirketler, onlardan alınan önerileri ve bilgileri analiz edebilmeli, yeni ve sürdürülebilir iş süreçleri geliştirebilmelidir. Markaların önce çalışanlarını sürdürülebilirlik konusunda çok iyi eğitmeleri gerekiyor. Yani insana yatırım. Daha sonra KSS programlarını sürdürülebilirlik odaklı geliştirmeleri gerekiyor.
Mad Max dünyasında kim spor ayakkabı ya da telefon alacak?
Barış Doğru, İklim Haber Genel Yayın Yönetmeni
- Yangınlar ve seller, çok uzun bir sürecin, doğaya karşı suçlarımızın nihai sonucu. Bizim artık iklim krizi diye adlandırdığımız, dünya tarihsel 300 yıllık bir kalkınma ve gelişme paradigmasının sonuçlarını, sadece bu ana ve bir tek yere bakarak anlamaya çalışmak işimize yaramayacak. Eğer gerçek anlamda bu konuda bir şey yapmak istiyorsak, kurumlar, kamu yönetimleri, devlet ve yurttaşlar olarak, bunu bütün bir yaşama pratiğimizin doğal sonucu olarak yeniden değerlendirmeliyiz. Bunun sonucu ise tüm hayat pratiklerimizi hızlı ve kesin bir şekilde değiştirmek.
- Sürdürülebilirlik konusundaki gözden kaçırılan en önemli nokta, hayatınızda hiçbir değişiklik istemeden bazı şeylerin değişmesini istemek. Ancak daha temel bir soru var: Hiçbir şeyi değiştirmek istemediğiniz bu hayat, o kadar mı eğlenceli, verimli ve anlamlı? Ben hem kendi hem de diğer insanların hayatına baktığımda, bu kadar anlamlı ve eğlenceli bir şey göremiyorum. Hemen herkes son derece bıkkın. Olumsuzluklara katlanabilmek için antidepresanlara ihtiyaç duyuyor. Yani doğayı sömürerek kurduğumuz uygarlık, sanıldığı gibi insan merkezli falan da değil. Doğaya sömürülecek bir nesne gibi bakmak, aynı zamanda diğer insanlara da aynı şekilde bakmaya neden oldu. Dolayısıyla 17 SKA’yı incelerseniz, işin doğayla sınırlı olmadığını; bu uygarlığın aynı zamanda eşitsizlik, kötü sağlık ve eğitim hizmetleri, açlık ve yoksulluk da ürettiğini görebilirsiniz. Pandemi, bütün bu sorunları açığa çıkardı aslında. Sorun, bunları görüp, kendimizi değiştirme iradesini gösterememekte…
- Markalara gelince, söyleyecek çok şey var. Bence en büyük sürdürülebilirlik yatırımı, kendi anlam ve amaçlarını bulmaları. Biz kimiz, ne yapıyoruz, para kazanmak dışında? Ayrıca var olmayan veya bir Mad Max dünyasında kim spor ayakkabı veya telefon alacak? Suyun olmadığı bir yerde nasıl içecek üretecek, kime satacaksınız? Dolayısıyla, bir markanın kendi anlamını, toplumsal hayatın nasıl düzgün bir şekilde sürdürülebileceğinde araması lazım…
İklim adaletsizliğine karşı çıkmalı!
Ömer Madra, Açık Radyo Kurucusu
- Uluslararası insaniyet hukuku ve insan hakları hukuku alanında uzun yıllar akademisyenlik yapan İklim Aktivisti Ömer Madra rotayı sürdürülebilirliğe çevirerek Türkiye’de bu konudan bahseden ilk insanlar arasında yer alıyor.
- Madra, yazdığı kitaplar, podcast’leri ve radyo yayınlarıyla sürdürülebilirliğin önemini vurgularken “Benim hayatım temel hak ve özgürlükleri savunarak geçti” diyor.
- Yolculuğun başlangıcını ise gazeteci bir arkadaşının önüne fırlattığı bir kitaba dayandırıyor Madra. Orhan Pamuk’un “Bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” sözlerini de alıntılayarak kelimesi kelimesine doğru diyor. Kitap ise Bill Mckibben tarafından yazılan “Doğanın Sonu”… Bildiğimiz dünyanın gerçekten sonunun geldiğine işaret eden kitap Madra’da derin izler bırakmış.
- Bu kitabın ve akabinde yapılan beyin fırtınalarının etkisiyle Türkiye’de uzun soluklu bir yolculuğa çıktık diyor Madra. Önce bir radyo programı fikri zaman içinde kendi radyosunu kurma fikrine evriliyor ve ortaya “Açık Radyo” çıkıyor.
- Madra TEDxLabredoor konuşmasında, dünyanın dört bir yanında sayısız toplantı ve eyleme katılarak hem bir kitle oluşturma hem de küresel iklim değişikliğinin bilimsel gerçeklerinin ve bu muazzam tehdidin karşısına neler çıkarabileceklerini düşünerek sayısız kampanyaya da imza attıklarını belirtiyor.
- İklim krizine doğru giderken ilk önce ve en çok etkilenenlerin bu işte en az payı olan ülkeler ve en yoksul kesimler olduğunun altını çiziyor Madra. Bu adaletsizliğe katlanmamak hatta cesurca karşı çıkmak gerektiğini ve her bir bireyin bu sorumlulukla hareket etmesi gerektiğini de ekliyor.
Yarın çok geç kalmış olacağız
Celal Toprak, Ekonomi Gazetecileri Derneği Başkanı
- Küresel ısınma ve sürdürülebilirlik konusuyla medya ilişkisi üzerine teorik bir yazı yerine sizlere bir pratik aktarmak isterim. Yaklaşık 17 yıl önceydi. Küresel ısınma yeni gündeme geliyordu. En azından biz öyle biliyorduk. Önemli bir gazetecilik örgütünün genel sekreterlik görevini yürütüyordum. Sevgili hocam Mikdat Kadıoğlu ile bir sohbette şekillenen sonra da birçok dostumuzun desteğiyle bir iklim kurultayı düzenlemeyi gündeme aldık. Bu yıl 15’incisini yaptığımız Küresel Isınma Kurultayı işte böyle doğdu.
- Küresel Isınma Kurultayı ile yapmak istediğimiz medyanın olaya ilgisini artırmak ve farkındalıktı. O gün bugündür bin 500’e yakın gazeteci arkadaşımız bir şekilde bu kurultaylara katıldı.
- Bu çalışmaya eş zamanlı olarak yeşil ekonomi programları çektik. İklim ekonomisiyle ilgili bir haber sitesi oluşturuldu. Ve iklim ekonomisi programları gündeme geldi. Özellikle Avrupa İklim Vakfı ile birlikte yaptığımız çalışmada yerel medyanın da konuya yönelik ilgisini artırma şansımız oldu. Biz bunu yaptık. Ama hala medya ilgisini yetersiz buluyoruz.
- İklim krizi aslında hayatın her alanında sürdürebilirliği engelliyor. Seller, yangınlar, gıda üretimindeki yetersizlik insanlığın geleceğini tehdit ediyor.
- Artık tehdit tehlikeli boyutlara ulaştı. Bu yüzden bütün kurum ve kuruluşlar sürdürebilirlikle ilgili mesajlarını öne çıkarıyor. Bunun yaparken hala birileri tehdidin farkında olmadan kendini kandırmaya devam ediyor. Yeşil ekonomiye yeşil badanayla yaklaşmaya çalışıyor. Bir süre sonra badana dökülecek ve altından büyük kötülükler çıkacak. Gelin dünyanın geleceği için bu tehlikeyi hep birlikte ciddiye alalım. Yoksa yarın çok geç kalmış olacağız.
Kömürle bağlantılı aktiviteleri finanse etmeyeceğiz
Ebru Dildar Edin, Garanti BBVA Genel Müdür Yardımcısı
- Artık her riskin ve fırsatın birbirine bağlı olduğu bir döngü içinde hareket ettiği günümüzde, hem firmalara hem bireylere düşen sorumluluklar var. Pandemi bu noktada dünya çapında yaşam şeklimizi yeniden gözden geçirdiğimiz bir süreç oldu.
- Garanti BBVA’nın iklim krizine karşı finans sektörünü dönüştüren rolü, 15 yılı aşkın süredir sadece kendi iş stratejisini değiştirmenin çok ötesinde bir vizyonla başladı. Bugüne kadar sürdürülebilir kalkınmaya sağladığımız 51 milyar TL’yi aşan katkıyla öncü bir rol üstlendik. 2014’ten bu yana, proje finansmanı portföyümüzün karbondan arındırılması amacıyla finansman sağladığımız yeni enerji üretim projelerinin tamamı yenilenebilir enerji yatırımlarından oluşuyor. Bu yatırımlara sağladığımız finansman 2020 yılı sonunda 5,6 milyar doların üzerine çıktı. Geçen yılın başında Bilime Dayalı Hedefler metodolojisi kapsamında “1,5°C” hedefiyle uyumlu olarak mutlak emisyon azaltım hedefimizi açıkladık.
- Mutlak karbon emisyonlarımızı yüzde 75 azaltıp, kalan emisyonlarımızı da nötrlemek için karbon kredisi satın aldık. Borsa İstanbul’da işlem gören ve CDP metodolojisine göre, iklim krizi konusundaki risklerini ve fırsatlarını şeffaf bir şekilde beyan eden şirketlerin paylarından oluşan portföyün fiyat ve getiri performansının ölçülmesi amacıyla Garanti BBVA İklim Endeksi’ni geliştirdik.
- Yaklaşık yüzde 25 pazar payıyla Türkiye’de rüzgâr enerji santrallerinin finansmanında pazar lideriyiz. Bu yıl yenilenebilir enerjiye olan desteğimizi arttırarak kömürle bağlantılı aktiviteleri finanse etmeyeceğimizi taahhüt ettik. Portföyümüzdeki kömür faaliyetlerine ilişkin riskimizi 2040’a kadar sıfırlayacağız.
Partnerlerimizi de teşvik ediyoruz
Sinem Türüng, Metro Türkiye CEO’su
- Markaların ürün ve hizmet üretirken aynı zamanda insana ve doğaya karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesi önemli. Çünkü gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakmak bireylerin olduğu kadar bu ekosistemin bir parçası olarak şirketlerin de sorumluluğu.
- Metro Türkiye olarak sürdürülebilirliği bir iş yapış biçimi olarak ele alıyor ve 30 yılı aşkın süredir sürdürülebilir çözümler üreterek çalışıyoruz. Aynı zamanda sadece marka olarak kendi katkımızı düşünmekle kalmıyor, birlikte çalıştığımız üreticilerimizi, tedarikçilerimizi ve müşterilerimizi de bizimle birlikte sorumluluk almaları için teşvik ediyor ve destekleyici projeler geliştiriyoruz.
- Gıda atıklarının önlenmesinden yerel üreticinin, kooperatiflerin ve yerli tohumun desteklenmesine, gıda ve ürün güvenliğinden, hayvan refahına ve gıda israfına kadar birçok alanda projelerimizi hayata geçiriyoruz. Sadece 2021 yılında birçok projeyi hayata geçirdik.
- Et, balık, baldan sonra meyve-sebzede yüzde 100 izlenebilirliği sağlayarak, müşterilerimize bu ürünlerin tüm hayat hikâyesini dijital olarak sunuyoruz. Hayvan refahı kriterlerini gözeterek hayata geçirdiğimiz “Yediği Önünde, Yemediği Yarında” projemizi başlatarak kullandığımız yenilikçi yem tekniği ve yetiştirme ortamlarıyla sürdürülebilir balıkçılığa katkıda bulunuyoruz.
- Sadece 2021 yılında 7 ayda toplamda 770 ton gıdayı gıda bankaları aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine ulaştırdık. Ayrıca 21 tedarikçimizle birlikte 2030’a kadar atık ve kayıpları yüzde 50 azaltma sözü veriyoruz. Son olarak Tarım ve Orman Bakanlığı ile FAO iş birliğinde hazırladığımız gıda atıklarını önleme kılavuzumuz ile HORECA sektörüne rehberlik ediyoruz.
Şirketler artık kurumsal vatandaş kimliğiyle değerlendiriliyor
İbrahim Yelmenoğlu, Tüpraş Genel Müdürü
- Şirketler artık, sadece finansal performanslarına göre değil kurumsal vatandaş kimliğiyle de değerlendiriliyor.
- Parçası olduğumuz Koç Holding’in liderliğinde sürdürülebilirlik gündemimizi belirlerken, küresel trendlerin yanı sıra paydaşlarımızın beklentileri doğrultusunda en fazla etki yaratabileceğimiz alanları önceliklendiriyoruz.
- Son beş yılda gerçekleştirdiğimiz 108 projeyle CO2 salımını 433 bin ton azalttık. Dünyada rafinerilerin enerji verimliliği performansını ölçmede kullanılan enerji yoğunluğu endeks değerimizi 2020 yılında 99,1’e düşürerek, 2008’den günümüze 20 puan iyileşme sağladık.
- Su verimliliğinde, yine son beş yıllık dönemde 102 milyon metreküp atık suyu geri kazanıp yeniden kullandık. Atık su geri kazanım ve su verimliliği çalışmalarımızla beş yılda 2,5 milyon nüfuslu bir şehrin yıllık su tüketimine eşdeğer tasarruf sağladık.
- Zor dönemlerde ülkemizin enerji ihtiyacını kesintisiz karşılarken, “Yaşamın Değerini Biliyoruz” mottosuyla sürdürülebilirlik temelli üretim politikalarımız çerçevesinde çalışıyoruz.
- BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı rehber edinerek, sürdürülebilirlik alanında somut katkılar sağlamaya devam ediyoruz.
- Son beş yıl içinde gerçekleştirdiğimiz yaklaşık 10 milyar TL’lik yatırımın yüzde 40’ı sürdürülebilirlik alanındaki yatırımlardan oluşuyor. 2021 yılındaki yaklaşık 1,7 milyar TL’lik yatırım programımızın yüzde 40’ını sürdürülebilirlik projelerine ayırmayı planlıyoruz.
- Sürdürülebilirlik hedeflerimizin içinde eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık konuları önemli bir paya sahip. Beş yıl içinde yönetim kurulunda yüzde 25 kadın üye oranına ulaşmayı ve özellikle sahada, vardiyada olmak üzere kadın çalışan sayımızı yükseltmeyi hedefliyoruz.