Turkcell’in efsane CEO’su Süreyya Ciliv’in yeni heyecanı!
Fırat Demirel’in kaleminden çıkan “Süreyya Ciliv: Global İş Dünyasında Sıradışı Bir Lider” raflarda yerini aldı… Kitabı okur okumazsa heyecanla Süreyya Ciliv’den bir söyleşi talep ettik. Söyleşiden öte keyifli bir sohbet oldu. Öyle ki anlatıyı iki ana konuda bütünleyip her kelimesini kaçırmadan aktarmak istedik. Söyleşinin ilk bölümünde Süreyya Ciliv’in bugününe, onu çok heyecanlandıran projelerine yer verdik. Şubat sayımızda yayınlanacak ikinci bölümde de Süreyya Ciliv’in kariyerindeki kırılma noktalarından gelecek öngörülerine, Tim Cook ile buluşmasından liderlik tanımına dek sorularımıza yanıtlarını bulacaksınız…
Söyleşi: Ferruh Altun, Nafizcan Önder
“Bugünlerde tekrar sanki ilk işimi kurmuşum gibi, o girişimci yıllarımdaki gibi, Turkcell’e başladığım günlerdeki gibi yeniden bir heyecan içindeyim. Belki olması mümkün değil ama “Best is yet to come” diyorum. Daha güzel işler, daha büyük işler yapabiliriz diye düşünüyorum onlar için de çok çalışıyorum” diyor Süreyya Ciliv… Frank Sinatra şarkısı kulağımıza çalınıyor ve koyu sohbet başlıyor…
Bugünlerde neler yapıyorsunuz? Heyecanınızı bunca tetikleyen ne oldu?
Turkcell’den ayrıldığımda hayatımda yeni bir dönem başlamıştı. Sakin geçen o dönemde bazı yatırımlar yaptım. İş dünyasında heyecanlı bulduğum işlere çok önem vermek ve yatırım yapmak benim küçüklüğümden itibaren babamdan gördüğüm bir şey. Yaptığım yatırımlardan bazıları ciddi anlamda çok değer kazandı.
Ama esas olarak üç tane iş beni çok heyecanlandırıyor. Şu anda üç şirketin ana ortağıyım. İki tanesinde çoğunluk hissenin sahibiyim, Yönetim Kurulu Başkanıyım ve CEO gibi full time çalışıyorum. Bir tanesi de Profesör Gökhan Hotamışlıgil ile Amerika’da kurduğumuz biyoteknoloji firması. Ben bu şirketlerde iş adamı olarak hem destek oluyorum hem de yatırımcılarıyım. Bu üç şirket beni gelecek için çok heyecanlandırıyor.
Buradaki temel motivasyonunuz ne peki? Çok para kazanmak mı? İlk girişiminizin satılamama hikayesi, içinizde bir ukde olarak kaldı mı? Onu gerçekleştirmek istiyor olabilir misiniz?
Geçmişle ilgili böyle bir ukde yok içimde açıkçası. Hatta ben kendim bile şaşırdım Novasoft’un ulaştığı başarılara. Çok büyük, çok önemli bir şirket ortaya çıktı, IBM ortak oldu. Sonrasında Boston’daki Amerika’nın en önemli yazılım firmalarından biri bizi satın almak istedi ve 110 milyon dolarlık bir teklif yaptılar. O zamana göre çok değerli bir teklifti.
Sonra bizim yatırımcılar Bill Gates’in hikayesine öykündüler. Bill Gates Microsoft’u henüz küçükken Teksaslı bir iş adamına 40 milyon dolara satmak istemiş. Adam da 40 milyon dolar çok fazla deyip almamış. Sonra da Microsoft’un geldiği noktayı zaten hepiniz biliyorsunuz. Bizim yatırımcılar da dediler ki; “Ya bir Türk genci bir şirketi sıfırdan başlayıp buraya getirdi. Bu şirketin başına Amerikalı tecrübeli bir adamı getirirsek bu şirket uçar!” Ve böylece şirkete yeni bir CEO getirdiler. Beni de önce Yönetim Kurulu Başkanı yaptılar ardından da kızıp ayrılmayayım diye de bana bir sürü yeni hisseler verdiler.
İlk toplantıda ben “a” yönünde gidelim dedim ve ilk önce yönetim kurulu hayran kaldı. Fakat CEO bu önerimi çok yavaş bir büyüme olarak gördü ve “Ben buraya bu şirketi yavaş büyütmek için değil şirketi çok büyük bir hızla dünya şirketi yapmak için geldim” deyince; yatırımcılar döndü, beni sattılar. Ben de onun üzerine o gün şirketten ayrılmaya karar verdim. O şirkette daha fazla kalırsam bu CEO ile devamlı bir mücadele olacak, içeride adamın işi de çok zorlaşacak… O yüzden ben ayrıldım.
Kısa süre içinde Microsoft bana Türkiye’ye gelmem yönünde çok ısrarcı oldu, ailevi sebeplerle biz de Türkiye’ye gelmeye karar verdik ve ben Microsoft Türkiye’ye katıldım. Microsoft’taki görevim süresince aldığım sorumluluklar beni çok heyecanlandırdı. O işlerle uğraşırken yeni hedeflere doğru koşarken geçmişte şu tam istediğimiz gibi çalışmadı o işten fazla para kazanmadık gibi dertlerin peşine düşmedim.
Sonrasında da Novasoft’ta anlaşıldı ki benim dediğim doğruymuş. İşi çok iyi bilmeyen bir CEO şirketi büyütmek için büyük yanlış yatırımlar yaparak şirketi zorla soktu. Şirket ikiye bölündü, iki ayrı şekilde satıldı.
Venture Capital firmalarının çoğunda dünyanın en iyi business okullarından MBA programlarından mezun çok başarılı genç yetenekler yer alıyor. Ama çoğunun iş tecrübeleri çok az, yani bazen işin özünü anlayamadıkları zamanlar olabiliyor. Bu da sahada yeterince çalışmamış olmanın eksikliği… Excel’de hızlı büyüme algoritmalarına, fazla hızlı bir büyüme senaryosuna aşık oluyorlar ondan sonra şirket dağılabiliyor.
Soruya dönelim, üç tane girişiminiz var içinde olduğunuz. Ana motivasyonunuz ne? Ne yapmaya çalışıyorsunuz?
Benim için en büyük motivasyon ilimle, bilimle, fenle, müspet bilimlerle, sanatla insanlara faydalı işler yapmak. Mesela biz bugün Kuika Software ile yazılım robotu yazmaya çalışıyoruz. 60 yıldır yazılım aynı şekilde gelişti. 60 yıl! Ben üniversiteye başladığımda kullanılan dillerle bugünküler halen neredeyse aynı. 60 yıl önce de bir program nasıl yazılıyorsa bugün aynı şekilde yazılıyor yani çok az değişti. Ama bugün dünya o yazılımların yapay zekayla yazılabileceği bir noktaya doğru hızla gidiyor. Bunu 6 yıl önce öngördüğüm için de Kuika’ya yatırım yaptım.
Kuika’nın yanı sıra yine yatırımcısı ve yöneticisi olduğum optimizasyon şirketimiz System Optima var. Dünyanın en iyi matematikçilerinden bir ekip kurduk ve burada kompleks operasyonel problemlere çözüm geliştiriyoruz. Biyoteknoloji firmamızda ise başlıca olarak meme kanseri ve demans gibi hastalıklara karşı çözüm bulmaya çalışıyoruz.
Aslında heyecanımın temel sebebi de şu: yeni bir dünya var ve bu yeni dünyada muazzam fırsatlar var!
Peki yeni bir dünyadan kastınız ne? Bunu biraz açabilir misiniz?
Yeni dünyadan şunu kastediyorum bir defa Türkiye’de de bakış açımız mutlaka değişmeli. Bu hafta Mehmet Şimşek’in çok güzel bir videosu yayınlandı. Ona tamamen katılıyorum. Benim yıllardır söylediğimi sayın Maliye Bakanımız da söylüyor. Diyor ki; “Türkiye’de ekonomi daralacak o yüzden bir an önce yurtdışına bakın.
Ben de diyordum ki Türkiye çok önemli bir ülke evet ama nüfus olarak ve ekonomi olarak dünyanın yüzde biriyiz. Dünya pazarları Türkiye pazarının 100 katı 100 katı! Türk insanı sahiden çok becerikli, çünkü çalışkan ve bilgiye de kavuşunca zeki olduğu için çalışkan hedefe odaklanıyor. En önemli özelliklerinden biri de “survival” yetenekleri yani var olma kabiliyeti çok yüksek. Böyleyken de dünya pazarını hedeflememek için hiçbir sebep kalmıyor geride… O yüzden sadece kendi yerli pazarımızı değil, önce dünya pazarını hedeflemeliyiz.
İkincisi dünya uzun zamandır dijitalleşiyor ve bu dijitalleşme hızlanarak devam edecek. O yüzden yenilikçilik ivme kazanmaya ve hızlanmaya başlayacak. Verimliliği arttırmak da kritik bir rol üstlenecek. Şimdi bu yeni ve daha dijital dünya akıllı sistemlerin işin büyük kısmını yönettiği bir dünyaya doğru gidiyor.
Üçüncüsü de şirketler için işi hızla büyütebilme avantajı getiriyor.
Ben önümüzdeki bu yeni dünyayı şu şekilde özetliyorum; bilgisayarlar her yerde, bütün data bulutta toparlanıyor. Bu bulutlardan makinelerin öğrenmesini ve yapay zekayı besleyen data geliyor. Gittikçe daha akıllı sistemleri bu şekilde kurmak mümkün ve 5 G ile hız 100 katına çıkacak. Bu avantajlarla gerçek zamanda optimizasyon, gerçek zamanda en doğru şekilde, en verimli şekilde işi yönlendirmek mümkün olacak.
Örneğin kamyon “A” noktasındaysa onu anında bilip, “10 saniye önce A’ya çok yakın bir yerden yeni bir ürünü taşıma talimatı aldık. Kamyon hemen sola dönüp o ürünü de alsın” demek mümkün olacak. Eski dünyada başka bir kamyonu oraya yollamak gerekecekti. O kamyon belki bir gün sonra gidecekti… Bir sürü masraf, bir sürü gecikme hepsi teknolojiyi doğru kullanan yapılar için tarihe karışacak.
Peki bu gelişmeler pazarlama evreni için ne gibi avantajlar sunacak?
Tüm bu dijital teknolojilerin pazarlama için en büyük avantajının “derin kişiselleştirme” olduğunu düşünüyorum.Yeni dünya düzeninin sahip olduğu teknoloji her müşteriye odaklanmayı mümkün kılıyor. Bugün büyük bir elektronik ticaret şirketi milyonlarca müşterinin yıl boyunca yaptığı ticareti en ince detayına kadar hafızasında tutuyor. Müşteri veli nimetimiz de, bir kişinin aklında tutabileceği müşteri özellikleri hadi diyelim 100 olsun. Ama kesinlikle 100 milyon değil. Yapay zeka işte bu derinleşmeyi sağlıyor.
40 yıllık iş hayatımdan, MBA’den, tüm deneyimlerimden öğrendiğim ana ders şu: rakibin yapıyorsa ve sen yapamıyorsan çok ciddi bir dezavantajlısın. O yüzden teknoloji iyi kullanan, müşteriyi iyi bilmenin avantajlarını yakalayacak…
Rekabette fark yaratmanın sırrı nedir?
Müşteriye devamlı tabii ki bir fayda sunmaya ve rekabette fark yaratmaya çalışıyoruz. Rekabete karşı farkın yoksa kârlılık sıfıra iniyor çünkü herkes aynı benzer ürünü sunuyor. Yani kârlılığın ana sebebi o müşteriye eşsiz bir deneyim sunmak. O eşsiz deneyimin içerisinde de müşteriye çok fayda sunmak yer alıyor. Onun gözünde üstün bir hizmet, üstün bir ürün, üstün bir fiyat… Kişisel olarak müşterisine odaklanıp, onun ihtiyaçlarını çok iyi anlayıp, ona en uygunu sunabilirsen muazzam bir avantaj sağlıyorsun. Müşteri de o zaman seni eşsiz görünce, onun gözünde çok değerlisin. O zaman sana sadık kalıyor, pahalı olsan bile ürününü alıyor. O memnunsa alan memnun satan memnun…
Bir de tabii ki duygusal olarak da bu bağ kurulabilir, onu da unutmamak lazım. Günün sonunda her şeyi rasyonalizmle açıklayamayız, kalbi de ıskalamamak gerekiyor! Yani iş dünyasında bazen diyoruz ki; “işimiz teknoloji” “işimiz şu” “işimiz bu” ama esas işimiz insan… Onu unutmamak lazım.
Verdiğin sözü tutman lazım, aynı zamanda fiyat olarak da uygun olman lazım. Yani ölçüsüz olursa bir yerden sonra kaybediyorsun müşteriye. Çünkü senin benzer bir ürününü çok daha ucuza alırsa bu kez yıkılıyor ve diyor ki bunlar beni aldattılar mı?
Bir de rekabette fark yaratacak anahtar kelimelerden birinin “hızlı inovasyon” olduğunu düşünüyorum. İnovasyon kelimesi o kadar çok kullanılıyor ki artık insanların duyarlılığı kayboldu ama ben halen çok önem veriyorum.
90 milyonluk bir Pazar Türkiye, evet genç ve dinamik bir nüfusu da var… Ama hala o hayali gerçekleştiremedik. Hala tüm dünyada ses getiren bir Türk markası çıkaramadık. Nerede hata yapıyoruz sizce?
Bence şu anda bir numaralı konumuz Türkiye’nin nüfusu dünyanın yüzde1’i. Türkiye pazarı da doğal olarak dünya ekonomisinin yüzde 1’i. Türkiye pazarının 100 katı büyük bir pazara yani dünyaya odaklanabilmeliyiz. O yüzden oradaki müşterileri iyi anlayıp onların ihtiyacını çözmemiz gerekiyor. Bunun için işi yönetebilecek liderlere ihtiyaç var.
Ben, Microsoft’ta yedi yıl boyunca dünya genelinde sorumlu olduğum dönemde, 120’den fazla ülkeye ürün pazarladım, ekiplerimle birlikte her ülkede lansmanlar yaptık, ürünleri tanıttık ve müşterilerle iç içe çalışarak başarı elde ettik. Bu pozisyonlarda çalışırken, farklı ülkeleri yönetme deneyimim oldu. Her ülkenin dinamikleri farklı olduğu için bu bölgeler için farklı stratejiler geliştiriyorduk.
Bazı Türklerde ise Avrupa’ya karşı bir güvensizlik veya aşağılık kompleksi olduğunu düşünüyorum. Ancak ben hiçbir zaman kendimi ikinci sınıf görmedim ve en iyiyi yapabileceğimize inandım. Türklerin dünya çapında başarılarını göz ardı etmemeliyiz. Örneğin, Selçuk Bayraktar’ın uzun yıllar süren çalışmaları ve müşteri odaklı yaklaşımıyla insansız hava araçları konusunda elde ettiği başarılar önemli. Aynı şekilde, Erdal Arıkan’ın 5G’nin algoritmalarını bulması ve BioNTech’in Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in liderliğindeki başarısı da girişimcilik ve bilim alanlarında Türklerin potansiyelini gösteriyor.
Yapay zeka konusuna geldiğimizde, dünya genelinde başarılı olan firmaların olduğunu ve bu alanda büyük fırsatlar bulunduğunu görüyorum. Türkiye’nin de bu alanda yer alabilmesi için ise sadece mevcut teknolojileri kullanması yetmez aynı zamanda gelecek teknolojiler üzerinde de çalışması lazım. Bu sürecin, girişimcilik ve liderlikle birleşerek Türkiye’nin dünya çapında rekabet avantajı elde etmesine yardımcı olacağına inanıyorum.
Kapak Fotoğrafı: Fethi Karaduman