Markaların travma sonrası reçetesi ne?
Türkiye toplumu olarak son beş yıldır toplumsal ruh halimizi derinden etkileyen bir dizi travmaya karşı ayakta kalmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin bugününü anlamak için öncelikle dikkate almamız gereken en önemli konu bu. Biz tek bir travmadan muzdarip bir toplum değiliz; biz iç içe geçmiş, ardı ardına büyük sosyal travmalar yaşayan bir toplumuz.
Yaşadığımız derin ekonomik kriz, bunun sonucunda ortaya çıkan ve toplumun neredeyse tamamını etkileyen derin yoksullaşmanın etkilerini uzun zamandır yaşıyoruz. Yoksullaşma bizim hayat standartlarımızı ve hayat kalitemizi aşağı çekti, geleceğe dair umutlarımızın üzerini çizdi. Kriz ve yoksullaşma bizi karamsar kıldı, mutsuzlaştık; yoksullaştıkça da öfkemiz büyüdü. Bugün hepimiz yaşadığımız bu krizden dolayı derin bir karamsarlık içindeyiz ve çok öfkeliyiz.
Artık neredeyse unutmuş gibi olduğumuz pandeminin daha üç sene önce ruh dünyamızda bıraktığı izler bugün bilinçaltımızda gömülü. Pandemi boyunca tüm dünya ile birlikte insanlık olarak en büyük korkumuz olan ölüm gerçeği ile karşı karşıya geldik ve en temel insani ihtiyaçlarımızdan birisi olan sosyalleşmeden uzun bir süre uzak kalarak kendi kozalarımız içinde bir yaşam sürdük.
Ölüm korkusunu neredeyse unutmuştuk ki, bundan yaklaşık iki ay önce bu gerçek ile bir kez daha karşı karşıya kaldık.
Kahramanmaraş depremi ülke nüfusunun yüzde 16’sının ve çalışan nüfusun da yüzde 13’ünün yaşadığı, ülke ekonomisinin yaklaşık yüzde 10’unun üretildiği geniş bir coğrafi nüfusu doğrudan etkiledi. Resmi rakamlara göre 50 binin üzerindeki kişiyi bir dizi deprem sonrasında yitirdik. Deprem bölgelerinden gelen görüntüler hepimizin kolektif belleğine kazıldı, işittiğimiz haykırışlar hala kulaklarımızda.
Deprem yalnızca on bir ilde yaşayanları değil, onların diğer illerde yaşayan eş, dost, akraba ve arkadaşları ile birlikte toplumun büyük bir bölümünü doğrudan etkiledi. Bugün metropol illerinde yaşayan genç ve yetişkin nüfusun en az yüzde 40’nın deprem bölgesinde yaşayan birinci ya da ikinci derecede akrabası bulunuyor.
Toplumca travmanın tüm belirtilerini gösteriyoruz
Bugün toplumca hepimiz üzgünüz, kaygılıyız, endişeliyiz ve çaresiz hissediyoruz. Bugün hepimiz derin bir yas içerisindeyiz. Toplumca travmanın tüm belirtilerini gösteriyoruz.
Üstüne üstlük Marketing Türkiye için Sia Insight’ın gerçekleştirdiği “Türkiye’nin Duygusal Fay Hatları” araştırmasına göre büyük bir çoğunluğumuz son bir iki aydır kendimizi daha iyi hissetmek için neredeyse hiçbir çaba göstermiyoruz. Sığındığımız en önemli liman ailemiz.
Bugünlerde toplumla bağ kuracak markalara birçok öneride bulunabiliriz; travma ya da travma sonrası dönemde geliştirilecek söylemlerde hangi hususlara dikkat edilmesi gerektiğine dair reçeteler hazırlayabiliriz.
Ben yapılması gerekenler listesinde iki kilit kavramın yer alması gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi sahicilik ve ikincisi de fayda üretmek. Bu iki kilit kavramın kesişim noktası da üç adımdan oluşan bir rota ile başlıyor: orada ol –insanların hayatına dokun ve sorun çöz.
Ağır bir travma geçiren toplumda bir marka toplumla sağlam bir bağ kurmak istiyorsa öncelikli olarak travmanın birinci derecede yaşandığı bölgede olmalıdır ve varlığını hissettirmelidir. Deprem bölgesinden uzakta kalarak strateji geliştirilemez. Markaların öncelikli hedefi deprem bölgesinde yaşayan iş paydaşlarından başlamak, ama onlarla sınırlı kalmamak üzere toplumun geneline hizmet edebilecek çalışmalar yapmalarıdır.
Travma döneminde yapılacak her türlü çalışmanın birinci kuralı, travma yaşayan kişilerdeki psikolojik güvenlik ve sonra da bir gruba ait olma hissini destekleyici nitelikteki çalışmaları önceliklendirmektir.
Bu dönemde ilk hedefimiz yalnızlık hissini bertaraf etme olarak belirlenmelidir. İkinci önceliğimiz de travmayı en çok tetikleyen ve kalıcı olmasında etkili olan çaresizlik hissini ortadan kaldırmayı hedeflemek olmalıdır. Gerek yalnızlık gerekse çaresizlik hissini ortadan kaldırmanın yolu da fayda odaklı çalışmalar yapmak ve travmadan etkilenen kitlelerin sorunlarını çözmek ya da çözülmesine aracı olmaktır.
Kahramanmaraş depreminde bu kurallara uygun başarılı çalışmalar yapan ve bu çalışmalarını iletişime taşıyan markalar oldu. Bu markalar bugün tüketicinin gönlünü kazanan markalar olarak zihnimizde konumlanmış durumdalar.