Tüketiciden iş dünyasına ruh dünyamız buz kesmiş durumda!
Yeni bir yıla giriyoruz, girdik derken yılın bir ayını tükettik bile. Ülkemizin ve dünyanın hızlı gündemine yetişebilme kaygısı adeta zamanın akışını da hızlandırıyor. Geçtiğimiz yılın son günlerinde çıkan Sezen Aksu’nun yeni teklisi “Üşüdüm” ruh halimizin aynası oldu. İçinden geçtiğimiz şu “çok sert havalarda” tüketici ve iş dünyası olarak, ruh dünyamız buz kesmiş halde yeni bir yılı karşıladık. Bu ruh halinin hükümdarlığında, her yılın başında sorduğumuz soruları bu sene de soralım ve yanıtlarını birlikte arayalım. Tüketici ve iş dünyasıyla hepimizin gündemine neler damga vuruyor? İçinde bulunduğumuz yıla dair beklentilerimiz neler? Acaba bizi nasıl bir yıl bekliyor?
Türkiye’nin en önemli sorunları
Türkiye’nin üç büyük ilinde yaşayan tüketicilerin hayatına bir yıl boyunca ekonomik sorunlar damga vurdu (*1). Bu sorunlar, dönem dönem değişen ağırlıklarda, bazen hayat pahalılığı (yüzde 28), bazen zamlar (yüzde 20) ve bazen de enflasyon (yüzde 17) olarak dile getirildi. Ancak bu sorunlar hiçbir zaman ilk sırayı terk etmedi. Ekonomik sorunların hemen ardından işsizlik sorunu geldi.
Ekonomiden kaynaklanan bu sorunlar dışında üç önemli konu yıl boyunca ülke gündeminde önemli bir yer edindi: Hukuk ve adalet (yüzde 31), mülteci meselesi (yüzde 20) ve eğitim sistemi (yüzde 10)… Bu üç sorun arasındaki hukuk ve adalet meselesinin bir önceki sene yüzde 14 düzeyinde olması, toplum nezdinde sorunun önemini ve beklentiyi net bir şekilde ortaya koyuyor.
Çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren büyük ölçekli şirketlerde çalışan C düzey yöneticilere göre Türkiye’nin en önemli sorunu ekonomik sorunlar (yüzde 48). Bu sorunu hukuk ve adalet sistemi (yüzde 20) ve eğitim sistemi (yüzde 12) takip ediyor (*2).
İş dünyası nezdinde ekonomik sorunların ağırlığı değişmezken, hukuk ve adalet sistemini sorun olarak görenlerin oranı 9 puan artmış. Eğitim sistemini sorun olarak değerlendirenlerin oranında ise 6 puanlık bir artış gözleniyor. İş dünyasında enflasyonu ülkenin en önemli sorunu olarak görenlerin oranı ise 10 puan azalmış durumda.
En önemli endişe kaynağımız: Gelecek
Toplumun gelecek kaygısı bu yıl da gündemin en önemli konuları arasında bulunuyor.
Üç büyük ilde yaşayanların yüzde 19’u geleceğe iyimser bakarken, benzer büyüklükte bir kitle önümüzdeki bir yıla karamsar gözlerle bakıyor.
Geri kalan yaklaşık üçte ikilik bir tüketici kitlesi ise geleceğe dair “tarafsız”, gelecek hakkında fikir sahibi değil (*3). Aslında son iki yılda son derece hızla yaygınlaşan bu sözde “tarafsız” kitleyi daha doğru bir şekilde tanımlamak gerekiyor.
Marketing Türkiye için yazdığım diğer yazılarda da belirttiğim gibi, bu kitle karamsarlıktan çaresizliğe geçiş yapan, kendini “böyle gelmiş, böyle gider” psikolojisine kaptıran bir kitle. Toplumun büyük çoğunluğu, çaresizliğe mahkum olmuş bir ruh halinin pençesinde.
C düzey yöneticiler arasında 2025 yılına iyimser bakanların oranı yüzde 15’te sabit kaldı. Yeni yıla karamsar bakanların oranı, bir önceki seneye göre dört puan azalarak yüzde 60’a geriledi. İş dünyasındaki karamsarlık düzeyi son üç yıldır azalma eğiliminde. 2022’de yüzde 68 oranında olan karamsar iş insanlarının oranı geçen senenin sonunda yüzde 60’a düştü.
Toplumdaki ve iş dünyasındaki endişelerimizin bir diğer kaynağı enflasyon oranında düğümleniyor.
Bu yıl iş dünyasının enflasyon konusunda geçen yıla kıyasla daha iyimser olduğunu görüyoruz. İş dünyasının yüzde 47’si önümüzdeki 12 ay içinde enflasyonun yükseleceğine inanıyor (geçen sene yüzde 61) ve yüzde 27’si de enflasyonun düşmesini bekliyor (geçen sene yüzde 18).
İş dünyası 2020 yılından bu yana enflasyon ile ilgili çok daha pozitif değerlendirmelere sahip görünüyor.
Benzer şekilde, tüketicilerin enflasyonla ilgili beklentisi bu sene daha iyimser bir görüntüye sahip (*2). Tüketicilerin yüzde 44’ü, önümüzdeki 12 ay içinde enflasyonun artacağını düşünüyor. Bu oran geçen yıl yüzde 56 idi. Enflasyonun azalacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 24’e yükseldi; geçen yıl bu oran sadece yüzde 9’du.
Rakamların da net bir şekilde gösterdiği gibi tüketiciler enflasyonla ilgili olarak hala olumsuz bir ruh hali içinde. Bununla birlikte, enflasyonun düşeceğine dair beklentiler de yükselmiş görünüyor.
Tüketicilerin geçtiğimiz yıl içinde günlük endişelerini besleyen önemli nedenlerden biri de hane bütçesini denkleştirmektir. Metropol illerinde yaşayan tüketicilerin tasarruf yapma alışkanlıklarının son derece sınırlı olduğunu biliyoruz; toplumun büyük bir çoğunluğu geliri ile giderini denkleştirmeye çalışıyor (3).
Metropol illerinde yaşayanların yalnızca yüzde 40’ı aylık gelirleriyle giderlerini karşılayabiliyor. Geri kalan çoğunluğun geliri ise ay bitmeden tükeniyor.
Benzer bir olumsuz durum mevcut borçları ödeyememe konusunda da söz konusu. Geçen ay yapılan ölçümlere göre, tüketicilerin yüzde 92’si borçlarını ödeyememe ihtimaline karşı endişe duyuyor. Bu oran bir yıl önce yüzde 82 olarak ölçülmüştü.
Metropollü tüketicilerin sahip oldukları ekonomik güç ile ilgili olarak takip ettiğimiz göstergelerden biri de beklenmedik olağanüstü zorunlu bir harcamaya karşı hazırlıklı olup olmadıklarıdır. Bugün metropollü tüketicilerin yüzde 12’si bin liralık, yüzde 54’ü 5 bin liralık, yüzde 86’sı 10 bin liralık, yüzde 94’ü 20 bin liralık ve yüzde 96’sı da 25 bin liralık ani bir ihtiyacı borçlanmadan karşılayamıyor.
İş dünyası ve yatırımlar
İş dünyası genel olarak ülke ekonomisinin seyri konusunda geçen sene ile benzer düşüncelere ve enflasyon konusunda da daha iyimser beklentilere sahipken, yatırımlar, bütçe yönetimi ve işgücü konularında ise geçen yıla kıyasla daha temkinli bir yaklaşım sergiliyor.
Her zaman olduğu gibi bu yıl da iş dünyası, ülke ekonomisinden çok kendi şirketlerini değerlendirirken daha pozitif bir bakış açısına sahip.
Tüm bu iyimserliğe rağmen iş dünyası kendi şirketlerindeki yatırımların ve pazarlama bütçelerinin bir önceki yılki seviyede kalacağını ifade ediyor. 2025 yılında bu iki alana daha fazla bütçe ayıracağını belirtenlerin oranı geçen seneye göre düşerken, bütçe kısıtlamasına gidecek olanların oranı hafif bir artış gösteriyor. Bu durum, özellikle iletişim bütçelerinde net bir şekilde görülüyor.
2025 yılında şirketlerin temkinli davranacakları bir diğer alan ise işgücü yönetimi.
Şirketlerin yarısı mevcut işgücü ile seneyi geçirmeyi hedeflerken, işgücünde artış yapacakların oranı geçen seneye kıyasla 6 puan düşüyor ve işgücünü azaltacaklarını belirtenlerin oranı da 5 puan yükseliyor.
Sonuç olarak
2025 yılının başında tüketicilerin dünyasında “böyle gelmiş böyle gider” çaresizliği ve iş dünyasında da “bu yılı çok dikkatli geçirmeliyiz” anlayışı hâkim.
Tüm toplum ekonomi alanında en küçük olumlu gelişmeleri bile satın almaya ve geleceğine daha pozitif bakmaya hazır görünüyor. Hepimiz, üşüyen ruhumuzu ısıtabilmek için “bi’ şefkatli dokunuş”un özlemini yaşıyoruz.
***
(1) Sia Insight Ekonomik Gündem Araştırması (Aralık 2024), İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde yaşayan, 18 – 65 yaş grubu mensubu 409 tüketici ile CATI (bilgisayar destekli telefon anketi) bilgi toplama yönetimi kullanarak 09 – 16 Aralık 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
(2) Araştırma, Sia Insight tarafından Marketing Türkiye için Türkiye’nin en önemli şirketlerinde görev yapan C-Düzeyi 107 yönetici ile CAWI (bilgisayar destekli web anketi) bilgi toplama yöntemi ile 13 – 29 Kasım 2024’te gerçekleştirilmiştir.
(3) Tüketicilerin Bütçe Yönetimi Araştırması, Sia Insight tarafından Marketing Türkiye için İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde yaşayan, 18 – 65 yaş grubu mensubu 409 tüketici ile CATI (bilgisayar destekli telefon anketi) bilgi toplama yönetimi kullanarak 09 – 16 Ocak 2025 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.