Unilever kira yardımı yapmaya hazırlanıyor…
Biliyorum cazip bir başlık bu. Eğer ilk ağızdan duymamış olsam okunması için atılmış cazip başlıklardan biri olarak eleştirinizi alabilirdim. Hibrit çalışma modelini dinlemek üzere Unilever’in akıllı yeşil binasında buluştuğumuzda Unilever Türkiye ve Ortadoğu Kişisel Bakım Kategorisi Genel Müdürü ve Unilever Türkiye Ülke Lideri Mustafa Seçkin yeniden tasarlanan ofislerinde “evden öte rahatlık” sunarken aslında “hayat etrafına bir iş” yönetim felsefesi kapsamında yapageldiklerini anlattı. Sayılan pek çok yeni uygulamanın yanı sıra el yakan kiralar nedeniyle çalışanlarına kira yardımını da gündemlerine aldıklarını söylüyor Seçkin…
Pandemiyle birlikte belki her şeyi sorguladık ama en çok da odağımızda iş hayatımız oldu. Öyle ya bugüne değin sadakatle sürdürdüğümüz çalışma rutinimiz tamamıyla bozuldu.
Direndiğimiz, işin özüne ters dediğimiz uzaktan çalışmadan online toplantılara kadar tüm yeni uygulamalar hayatımıza hızlıca girdi. Direnemedik, alıştık!
Yine bu dönem, sürecin zorluğu, uzunluğu ve kapsadığı akıl almaz alanlarla kendisine yakışan “büyük” tanımıyla anıldı.
Bir başka sonuç da özellikle “beyaz yaka” çalışanların pandemi döneminde deneyimledikleri evden çalışma süreçlerinde daha üretken olduklarına olan inançları ve yeni çalışma düzeninin daha insancıl olduğuna dair sarsılmaz düşünceleriydi. Öyle ki pandemi bitiminde bile iş yerlerine dönme konusunda pek istekli davranmadılar.
Yöneticiler işverenler ve dahi patronlar çalışanlarını tekrar ofise getirebilmek için pek çok alternatif düşündü, yarattı.
Bütün bunların arasından bir küresel ilk uygulama olarak öne çıkan Unilever’in U-House projesi bir çözüm olarak öne çıktı.
“İş etrafında bir hayat yerine, hayat etrafında yeni bir iş”
Unilever Türkiye ve Ortadoğu Kişisel Bakım Kategorisi Genel Müdürü ve Unilever Türkiye Ülke Lideri Mustafa Seçkin hibrit çalışma modeline uyarladıkları Türkiye’nin ilk “Yeşil Sertifikalı” binasına davet ediyor. Aslında Seçkin’den dinlediğimiz yeni tasarım anlayışıyla restore edilen bina değil, bana göre U-House olarak anılan yeni çalışma felsefesi.
Mustafa Seçkin’den o tutkuyla bağlandığımız “iş etrafında bir hayat yerine, hayat etrafında yeni bir iş” yaklaşımını dinliyoruz
Binanın tasarımında profesyonel görüşlerin yanı sıra çalışanlardan oluşan komitenin fikir ve ihtiyaçların nasıl karşılanacağına ilişkin görüşlerine önem verilmiş. Bir konsensus oluşturuluncaya kadar fikirler havada uçuşmuş. Sonuç, bugün evden daha rahat hissettirmesi hedeflenen yeni ofis tasarımı ortaya çıkmış.
“Bir kalıp vardı, biz içine yerleştik!”
Mustafa Seçkin geçmişe bir göz atıp, hatırlatıyor,
“Okuldan mezun olduktan sonra bir kalıbın içerisine düştük. Bu kalıp bir iş seçip yaşamı onun içinde şekillendirmekti. Oysa ki yeni iş yapış felsefesinde hayatın etrafında örülmüş bir iş tanımlanıyor.”
Ülke lideri Seçkin çalışanların performansına ilişkin görüşlerini de şöyle ifade ediyor,
“Ofise gelmeden de başarılı olmak mümkün ancak kurum kültür ve değerlerinin uzaktan çalışmayla yeni çalışanlara tam anlamıyla aktarılması pek de kolay değil. Bu koşullarda hem ofise gelmelerini hem geldiklerinde keyif almalarını sağlarken diğer yandan şirketin kültür ve değerlerini benimsetmek gerekiyordu. Bunun için ofisi cazip kılacak bir model yaratmanın gereğini hissettik.”
Uzaktan çalışmanın performansta suistimale yol açıp açmadığı sorumuza ise Seçkin’in yanıtı, “Sonuçların rakamlarla ölçülebildiği bir işi yapıyoruz, elbette değerlendirmelerimiz oluyor. Suistimal hiç yok diyemem ama yüzde birlik bir oranda suistimal olabileceğini öngörüyoruz.”
“Peki, terfi süreci nasıl işledi?” diye sorduğumuzda ise, “İş yerine sık gelenle hiç gelmeyen arasında subjektif bir değerlendirme yapılmış olunabilir mi? Yöneticisinin gözü önündeki bir çalışanın terfi etme olasılığı elbette yadsınamaz ancak yapılan terfilerde bir haksızlık yapıldığı rahatsızlığı olmadığına göre doğru tercihler yaptığımızı söyleyebilirim” diyor.
Ev desen ev değil, ofis desen hiç değil!
Geçmişin ofisleri mimari tanımlarla ifade edersek kübik tasarımlı dar ofisler, sabit masalar ve sürekli hissedilen ofiste olma hali. U-House’da biophilic tasarım, çok fonksiyonelli malzemelerle verimliliği arttırıcı oturma düzenekleri benimsenmiş. Olmaz demeyin olmuş ve ofis ortamını yumuşatmak için perdeler kullanılmış. Yumuşak renkler ve dokunulası kumaşlarla modern oturma grupları evden öte bir rahatlık sağlanmış. Bütün bunların sonucunda da bir cazibe merkezi yaratılmış. Diğer yandan açık alanlar arttırılmış. Yeni teras 19 Mayıs’ta açılıyormuş.
“Ofise gelmek için rezervasyon yapılmak zorunda” diyor Mustafa Seçkin. Peki, ya rezervasyon yapılmazsa, girişte bir kayıt süreci sonrası ofise girebiliyor çalışanlar. Kapıda takılmak istemeyenler iki gün önceden servisi, yemeği, girişi ve masası için rezervasyon yapmak durumundalar.
Ofise kimlerin, ne zaman, nasıl ve nerden geleceğini bilmek ise tasarruf sağlıyor. Bu haliyle epey tasarruf da edilmiş: Suda yüzde 60, elektrikte yüzde 27 hiç de az değil…
Mustafa Seçkin sözlerini söyle sürdürüyor:
- “Önceki uygulamada şirkette çıkan yemeklerin tamamı yenmiyor israf oluyordu. Yeni uygulamada çalışanların yemek ücretlerini yemek kartlarına yüklüyoruz. Çok farklı seçenekte yemekhanemizde menü hazırlanıyor. Her talebe uygun yiyeceklerin ödemelerini kendi kartlarından yaparak alabiliyorlar. Bu da her anlamda ciddi bir tasarruf sağlıyor.
- Ben İstanbul’daysam haftanın dört gününü ofiste geçiriyorum ve ofise gelmekten keyif alıyorum.
Ofiste kimsenin odası yok ben de çok gerekmedikçe özel bir alan kullanmıyorum. Ayrıca çalışanların bir departman ayrımı gözetmeksizin karışık olarak oturmalarını birbirlerini daha iyi anlamak adına anlamlı buluyoruz. - Bir başka uygulama çalışanların hayatını kolaylaştıracak congience hizmeti veriyor olmamız. Pek çok sosyal ihtiyaç da binamızda hizmet veriliyor.
- Engelli çalışanlarımız için tedbirlerimizi de aldık. İki görme engelli çalışanımız için blutooth teknolojisiyle işleyen mobil cihazına indirebileceği bir app ile bina içinde rahatlıkla dolaşmalarını sağlıyoruz.
- Yürüme engelliler için inişli çıkışlı alanlarda hareketli platformlarla asansörü olmayan bir kata merdiven asansör aparatıyla çıkabilmelerini sağlıyoruz.
- Cinsiyet ayrımcılığını çağrıştıracak uygulamalar konusunda da dikkatli davranıyoruz.
- Peki, bu kadar serbestlik içinde çalışanlar denetleniyor mu derseniz! Kesinlikle kontrol amaçlı denetleme yapılmadığını ancak veriler üzerinden etkili ve verimli alan kullanımı için rakamları öznesiz değerlendiriyoruz.”
Biz de öğreniyoruz, öğrenmeye devam edeceğiz
- “Elbette bütün bunların çok kolay olmadığını öngörebiliyoruz ama çalışanlar dönemin yeni koşullarının önce lider tarafından benimsenmesi gerektiğini düşünüyor. Şirketin yüzde 50’si 25 yaş altında, yaş ortalaması ise 31-32 civarında.
- Liderin görevi her koşulda çalışanların stresini azaltmak olmalı. Ofisler stres kaynağı değil çekim merkezi olmalı. Biz de bütün bunları söylerken aslında öğrenme sürecindeyiz. Bu bağlamda hala yeni uygulamaları da hayata geçiriyoruz.
- Şimdilerde çalışmak için ofisinden randevu alan yeni bir çalışan profili ortaya çıkıyor.
- Rahat hissettiren, ev rahatlığında huzur veren bir iş yerinden söz ediyoruz. Aslında hedeflediğimiz evden de daha rahat edebileceği bir ortam yaratmak.
Yeni çalışanların eğitimine gelince, elbette çok önemli. Çalışanlarımız eğitimlerinin yüzde 70’den fazlasını online olarak alıyor. - Geçtiğimiz günlerde Unilever CEO’su Alan Jope Türkiye’ye geldi. U-House’dan oldukça etkilendi ve onun söylemiyle, Unilever 2.0 ifade ettiğimiz yeni çalışma modelini U-House ile ötesine taşıdığımızı söyledi.
- U-House modelini de dünyaya ihraç edilebileceğini ifade etti.
- Binada bin 400, 400 kadar da saha çalışanımızla 1800 kişilik bir organizasyonuz. Binamıza aynı gün içerisinde yaklaşık 600 kişi geliyor. Bu da iyi bir rakam. U-House felsefesinin işlediğini görebiliyoruz.”
Beyin göçü değil beyin gücü olsun
- “Unilever Türkiye yurt dışına yönetici ihraç eden bir şirket. An itibariyle iki yüz elli kadar Türk yönetici Unilever’in farklı ülkelerdeki operasyonlarında yönetim kademesinde çalışıyor.
- Pandemi döneminde yüz elli çalışanımız yurt dışına görev alarak gitti. Üst yönetim olarak ifade edebileceğimiz direktör ve başkan yardımcılığı pozisyonunda şimdilerde sekiz Türk yönetici bulunuyor. Bütün bunlar Türkiye adına güç oluşturabilir. Değerlendirmek lazım.
Biz çalışanlarımızı beyaz ya da mavi yaka olarak ifade etmiyor ve bu ayrımı kelimelere dökmemeye gayret ediyoruz. - Bütün anlattıklarımız beyaz yakalılara yönelik olmakla beraber mavi yakalılarımız için de hayatı kolaylaştırıcı olmaya çalışıyoruz.
- Unilever’de güvenlik her zaman ilk önceliğimiz oldu. Binamızın sağlamlığı konusundan oldukça eminiz ancak her taşın altına bakmaya devam ediyoruz. İki kez deprem tatbikatı da yaptık. Herhangi bir kriz durumunda çalışanların antrenmanlı olması önemli.”
Evde çalışanların iş sağlığı ve güvencesi meselesi de bir başka tartışma konusu
Kanun yoruma açıksa da yeni çalışma modelleri çalışanların evde geçirdiği bir ev kazasının iş kazası olarak sayılıp sayılmayacağı konusunu tartışılıyor.
Çalışanların evdeki güvenliklerini de düşünmek durumunda olduklarını altını çizen Mustafa Seçkin acaba giderek artan kiralara bakarak bir kira yardımı yapıp yapamayacaklarını da kendi içlerinde değerlendirdiklerini söylüyor.
Unilever’de 5 komite hali hazırda biteviye çalışıyor: Bina – İşin devamlılığı – Evin güvenliği – Deprem sonrası hizmetler ve Ekosistemin korunmasına ilişkin olarak oluşturulan komiteler sürekli yeni fikirler geliştirerek süreci iyileştiriyor.
Peki, bunca iyi niyetli çaba ciroya yansımış mı?
2023 yılında ilk çeyrekte ve 2022’nin dördüncü çeyreğinde Türkiye operasyonu dünya ortalamasının üstünde büyümüş.
170 ülkede aktif olan Unilever’in ülkeler sıralamasında Türkiye her zaman ilk 20 de yer almış.
Ülkemizdeki döviz kuru ve enflasyona rağmen bu yılda yine ilk 20’de kalmayı başarmış.
Küresel hedefler elbette ama Unilever Türkiye yönetiminin “gönül” hedefi kendisine verilenden çok daha yukarda. Belki de hedeflerin tutmasında gönüllülüğün etkisi kurallardan daha etkili.
Unilever ülkemizin güzide üniversitelerinin mezunlarınca tercih edilen bir şirket. Her gün çok sayıda CV aldıklarını söylüyor Mustafa Seçkin. İşe aldıkları bir yana alamadıklarına da aklı takılıyor. Onların da nasıl değerlendirilebileceğini düşünüyor.
Gelelim kiralara… İstanbul’da çalışmak isteseniz de kiralar oldukça yüksek, güç yetmiyor. Unilever Türkiye yönetimi çalışanlarına kira yardımı yapıp yapamayacağını değerlendiriyor. Kim bilir U-House gibi bu da bir ilk olabilir.
Deprem gündeme geldiğinde ise ilk andan itibaren bölgeye destek verdiklerini, besin değeri yüksek bir Knorr çorba hazırladıklarını ve hala deprem bölgesine beklentisiz gönderdiklerini söylüyor.
İlk andan itibaren uzun vadeli düşündüklerini de söyleyen seçkin bundan sonra nelerin yapılması gerektiğini düşündüklerini ifade ediyor. Seçkin, başta özgüven olmak üzere pek çok alanda güven duygusunun sarsıldığını, kadınlar ve kız çocukları için güven tahsis edebilecek büyük bir projeyi hayata geçireceklerini söylüyor.
Unilever Food Solutions geleceğin menü trendlerini belirliyor