Tükenmişlik sendromu yaratıcı beyinleri esir alıyor
TBWA Worldwide tarafından Cannes Lions’ın ikinci gününde açıklanan bir araştırma, reklam yazarlığı gibi yaratıcı işler yapan insanların önceliklerinin ve değerlerinin nasıl değiştiğini gösteriyor. Bulgulara göre yaratıcı yeteneğini kullanarak hayatını idame ettiren insanların ofise doğru yürürken ayakları geri geri gidiyor. Ayrıca araştırmada, şirketlere yaratıcı beyinleri elde tutmak için çalışanlarının ruh sağlığını nasıl destekleyebileceklerini, sınırları nasıl koruyabileceklerine dair tavsiyeler veriliyor.
Araştırma, yaratıcı yeteneklerin ihtiyaçlarının artık işyerinde karşılanmadığını, bunun da yaygın bir memnuniyetsizliğe ve tükenmişliğe yol açtığını gösteriyor. TBWA küresel yaratıcı deneyim sorumlusu Ben Williams araştırmayı sunarken yaptığı konuşmada, “Yaratıcılık dünyayı ileriye taşıma yeteneğidir ancak ajansların ve şirketlerin bu ilerlemeye öncülük etmesi için çalışma kültürlerinin hızla gelişmesi gerekiyor” dedi.
Yaratıcı yeteneklerin memnuniyetsizlik oranı yüksek
Çalışan incelemesi dahil olmak üzere üç farklı küresel kaynaktan elde edilen verileri analiz eden çalışmaya 68 bin kişi katıldı. Araştırma, yaratıcı çalışma kültürünün “işçilik odaklı” dönemden bu yana ne kadar değiştiğini ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Bulgulara göre belli ki yaratım sürecinde çalışanların odağı da çok değişmiş. Genel işgücüyle karşılaştırıldığında, yaratıcı yeteneklerin iş-yaşam dengelerinden memnun olmama ve tükenmiş hissetme olasılığı önemli ölçüde daha yüksek. Sınırlar, ruh sağlığı ve istikrar duygusu; yaratıcılar arasında en önemli ve en çok ihmal edilen ihtiyaçlar olarak ortaya çıkıyor.
“Uyarıcı işlevi görmeli”
TBWA Küresel Strateji Sorumlusu Agathe Guerrier, araştırma sonuçlarını şöyle değerlendi: “Araştırmanın bulguları bir uyandırma çağrısı işlevi görmeli. Yaratıcı yetenekler bizden, onların zamanlarına, zihinsel alanlarına saygı duymamızı, finansal istikrar sağlamamızı ve daha iyi bir günlük yaratıcı çalışma deneyimi sunmamızı istiyor.”
Bugünün yeteneği yaşamak için çalışıyor, çalışmak için değil
Araştırmaya göre günümüzün yeteneği, çalışma kültürünü yeni bir çağa sürüklüyor. “Çalışmak için yaşamak” düşüncesi yerini “Yaşamak için çalışmak düşüncesine” bırakıyor. Bu değişim, işverenlerin üç talebi tarafından yönlendiriliyor. Birincisi, yaratıcı çalışanların sağlıklı bir iş-yaşam dengesi kurmasına yardımcı olmak. İkincisi, iş yaşamlarında istikrarı sağlamak ve son olarak, gereksiz stres faktörlerini ortadan kaldırarak zihinsel sağlıklarına özen göstermek.
“Büyük istifa”nın etkisi oldu
Bu değişimin çoğu, çok sayıda çalışanın işyerinden gönüllü çıkışını tanımlayan bir terim olan “Büyük İstifa”dan kaynaklanan tutumlara atfedilebilir. Katılımcıların çoğu, COVID-19 salgını sırasında kariyerlerini, iş-yaşam dengesini ve çalışma koşullarını gözden geçirdi. Uzmanlık alanlarındaki bu faktörler üzerinde hemfikir olsalar da yaratıcı beyinlerin yüzde 63’ü sağlıklı bir iş-yaşam dengesinin önemi konusunda kesinlikle hemfikir.
İşverenler ne yapabilir?
Çalışma, yaratıcı işler üreten kuruluşların iş akışını ve verimliliği engelleyen operasyonel yükleri belirlemesi ve ortadan kaldırması gerektiğini öne sürüyor. Aynı zamanda çalışanlarının sınırlarına saygı duyulması gerektiğini belirtiyor. Ayrıca, işverenlerin odaklarını üst düzey değerler sisteminden yıllık incelemeler, büyüme planları ve tazminat gibi pragmatik konulara kaydırmaları gerektiğini savunuyor.