“Yeni dünya, aynı insanlar”
Dünyamız kaosa yatkınlığıyla bilinir. Buna rağmen bu kaotik varlığı kendi yaklaşımlarımız ve yapılarımızla şekillendirmeye çalışırız. İngiliz gazeteci David Mattin, haftalık podcast’i New World Same Humans’ta, geleceği bir yapı olarak görmemizi sağlayacak ve gezegenimizin sosyal kaosunu anlamlı hale getirebilecek 3 trende değiniyor.
Kaosun içinde yol gösteren trendler, değişimi anlamlandırmamıza yarar; bunu, önümüzdeki konuyu, temel ve değişmez insani ihtiyaçlarımızı merkezimize alarak çözümlememizi mümkün kılarak yapar. Daha da detaylandırmak gerekirse, trendler değişimin; güvenlik, değer ve sosyal bağlar gibi insani ihtiyaçlarımızı karşılayabileceğimiz yeni yollar yarattığını gözler önüne serer. Değişim, insani ihtiyaçları karşılamanın yeni yollarını bulduğundaysa yeni davranışlar, alışkanlıklar ve beklentiler oluşur.
Bu günlerde belirsizliğiyle öne çıkan dünyamızı şekillendirecek üç önemli trendse;
- Doğruluk dikeyleri
- Yansıtılan benlik
- Silikon okullar
Bu isimler duymaya alıştığımız trendlerden uzak da görünse aslında değindikleri noktalar bizlere çok tanıdık.
Doğruluk Dikeyleri: Bilgi savaşında çarpışan yeni orduların ekosistemi!
İnsani ihtiyaç: Bilgi
Trend: 2020’nin her yönden gelen ve dikkat dağıtan gürültüsünde doğruluğa ve gerçeklere ulaşmanın basit olduğu bir zamanın da var olduğunu kabullenmek zorlaşıyor. Yanlış bilgi, propaganda, yalan haber… Sonu gelmeyen bir dizi gibi aklımızı doldurmaya devam ediyor.
Ancak bir şeyler gerçekten değişiyor. Kısa bir süreliğine liberal demokrasiler oluşturdukları ve kolektif olarak paylaşılan değer ve beklenti setlerini korumayı başarabilmişlerdi. Bunu kamu alanlarında doğruluğu koruyan polisler ve kabul edilmiş koruyucu figürlerin varlığıyla sağlamışlardı.
Şüphesiz ki bu sistem artık varlığını sürdürmüyor. Demokratik bir medya, birçok yönden harika olabilir; ancak yalan söyleyebilecek milyonlarca yeni sesi de beraberinde getirir.
Tüm bunlar olup biterken liderlerinin vatandaşlarına alternatif bir gerçeklik bastırdığı Çin, dünyanın en güçlü milleti olmak üzere. Batı ülkelerindeki gazeteciliğin büyük bir kısmının dengeli, konunun her iki tarafını da yansıtmayı öncelik haline getiren bir yaklaşıma sahip olması nedeniyle gücünü yitirmeye başladığı bugünlerde, internet üzerindeki bilgilerin doğruluğunun her daim sorgulanması da gerçeğin net çizgilerinin yitirilmesine neden oluyor.
O halde bir sonraki adımımız ne olmalı?
Bu yanıtın bir kısmı, gerçeklik ve kanıtlarla aksiyon almayı geri getirmek isteyen bir grup insanın defansif bir strateji izlemesiyle ortaya çıkacak. Toplumların, yalın ve doğru bilginin bir araya gelmesiyle oluştuğundan emin olduğumuz doğruluk dikeylerinin etrafında oluşmaya başlayacağını öngörebiliriz. Bu toplumlarda insanlar yanlış bilgiye karşı savaşmak ve gerçeği ortaya çıkarmak için yeni yöntemler geliştirmek üzere bir araya gelecek.
Bu toplumlar internetin erken öncülerinin hayallerinden ilham alacak: kurumsal kontrolün sınırlarının dışında durabilen, tam anlamıyla demokratik ve üyelerinin tamamına güç tanıyan bir siber alan. Bu hayalin bir ürünü olduğunu savunabilecek bir tarihçeye sahip olan tek internet devi Wikipedia, gönüllü bilgi savaşçılarının gücünü tekrar tekrar kanıtladı…
Gelişen teknolojiyi yalan ve yanlış bilgileri saptamak için kullanan yeni doğruluk dikeyleri ilgi çekici ve paylaşılabilir gerçeklerin yaratılmasını sağlayacak. Bu sisteme bir örnek, Birleşmiş Milletler’in geçtiğimiz aylar boyunca koronavirüs etrafında oluşturduğu doğruluk dikeyi.
İyi haber: Liderleri akranlarınız olan ve gerçeğin peşine düşmüş bir toplumun nesi kötü olabilir ki?
Kötü haber: Bu doğruluk dikeylerinin yatırımcıları kim olacak (belki Wikipedia gibi bağışlarla sürdürülebilir olan modeller yaratılabilir)? Peki ya doğruyu söylediklerini kim denetleyecek? Eğer insanlar giderek akranları tarafından ortaya konulan doğruların peşine düşerse, geleneksel gazeteciliğe ne olacak?
Fırsatlar: Bilginin yarattığı kaos, elle tutulur bir olgu; ve bu kaos giderek yoğunlaşmaya devam ediyor. İnsanlar bu kaostan çıkmalarına destek olacak platformları, araçları ve toplumları içselleştirecek. Siz ve kurumunuz hangi konularda güvenilirsiniz? Bir doğruluk dikeyi oluşturup insanların bu doğruluk dahilindeki görevlerini yerine getirmesini sağlayabilir misiniz? Veya hali hazırda büyüyen bir doğruluk dikeyine yoldaşlık edebilir misiniz?
Yansıtılan Benlik: Makinalar bizi izliyor, toparlanın!
İnsani ihtiyaçlar: Güvenlik, kişiselleştirme, değer
Trend: Birbiriyle iç içe geçmiş alanlarda yaşıyoruz; sosyal, ekonomik ve kreatif alanlarda. Üstelik bu alanların birçoğunun algoritmalar tarafından şekillendirildiğine ikna olmuş haldeyiz.
Ancak algoritmalar çağının henüz başlangıcındayız. Algoritmalar toplumlarımıza yeni biçimlerde girmeye, hayatlarımızı etkileyen kararlar vermeye ve içinde var olduğumuz fiziksel çevrelerdeki deneyimlerimizi şekillendirmeye devam edecekler.
Bunun önemli sonuçlarından biri; yansıtılan benlikte uzman haline gelecek olmamız. Yansıtılan benlik, kendimizi makine gözlemcilerimize en iyi ve en gerçekçi halimizle sunmak veya onlardan bütünüyle saklanmak için davranışlarımızı şekillendirmek olarak tanımlanıyor.
Yansıtılan benliğin an itibariyle en çok dikkat çeken yanı saklanma veya kendimizi perdeleme hali. Kullanıcılarına online yüz tanımlama algoritmalarından perdeleyen Fawkes gibi uygulamalar veya fiziksel dünyada, sokakta yürürken yüz tanımlamayı imkansız kılan tişörtler bu konunun en çok konuşulan başlıkları arasında yer alıyor.
Sırada ne mi var? Geçtiğimiz on yıl boyunca garip bir davranışa aşina olmamız gerekti: bizi acımasızca yargılayan online algoritmalara karşı en iyi ve en biz gibi hissettiren halimizi sunmak. Nasıl Instagram algoritmasını tatmin edecek fotoğraflar çekmeye çalıştığınızı düşünün. Ya da Spotify’a müzik zevkinizi nasıl öğrettiğinizi… Kendimizi perdeleme çabalarımızın online dünyadan gerçeğine geçtiğini görmeye başladığımız bugünlerde, aynı performansı yansıtılan benlikten de beklemek mümkün.
Gerçek dünyada yer alan algoritmik hesapların yeni türevlerinin ortaya çıkması, bizi, kendimizi izlediğini bildiğimiz makinalara en iyi halimizle sunmamız için motve edecek. Amazon’un hizmet merkezlerindeki çalışanlarının davranışlarını gözlemlemek için yapay zeka kullandığını biliyoruz. Arabaların sürücüsünün ruh halini ve dikkat seviyesini ölçüp iç mekanı bu ölçümlere göre değiştireceği de yakın gelecekte hayatımızda norm olacak gelişmelerden sadece biri.
Makinalardan etkilenen bir sonraki alan arabanız, iş yeriniz veya sokağın sonundaki bakkal dahi olabilir. Biraz ürkütücü, değil mi? Bu trendin mantıklı bir ürünü, Çin’de gelişmeye devam eden sosyal kredi sıralama sistemi olarak verilebilir. Bu sistemle yüz tanıma teknolojileri ve yapay zeka tüm vatandaşları güvenilirlik seviyelerini öğrenmek adına ölçümlemeye ve sıralamaya başlayacak.
İyi haber: Yeni ve gerçekten harika algoritmik kişiselleştirme teknolojileri çağı başlıyor. Değer yargılarımız daha adil olacak; çünkü yargılayan birim kusurlu ve taraflı bir insan yerine makinaların ta kendisi!
Kötü haber: Ne kadar süreniz var? Tüm bu verinin sahibi kim ve onunla ne yapıyor? Mahremiyet ne olacak? Yapay zekalar da taraflı olabilir… Algoritmalara her daim en iyi halimizi sunmaya çalışmak gereğinden fazla yorucu olacaktır.
Fırsatlar: Bu trend kişiselleştirilmiş ve etkileşime dayalı hizmet ve deneyimlere duyulan beklentiyi arttıracak. Bu beklentileri yetenekleriniz çerçevesinde değerlendirdiğinizde size düşen bir rol var mı? Yeni kişiselleştirme yöntemleri sunabilir misiniz? Hem de bu yöntemler algoritmalara dayanmak zorunda değil!
Silikon okullar: Yeni dönemin Ivy League’i Big Tech’ler!
İnsani ihtiyaç: Kendini iyileştirmek
Trend: Fiyat etiketi ve bilgi fazlalığının da aralarında bulunduğu birçok faktör, geleneksel üniversiteleri yıllardır türlü testlere tabi tutuyor. Salgın bu kıvılcımı alıp bir orman yangınına dönüştürdü desek yanılmış olmayız…
Birbirine tam anlamıyla bağlı bir dünyada yaşıyoruz; bilgi içimize çektiğimiz her nefeste, en iyi profesörler de hep birlikte YouTube’da yerlerini aldı. Tüm bunlara rağmen Harvard tüm dersleri online olacak olmasına rağmen derslerine devam etmek isteyen öğrencilerinden bütün bir akademik yılın kayıt bütçesini talep ediyor. Bu Zoom’da işlenecek dersler topluluğu için 50 bin dolardan fazla bir fiyat etiketi demek. Birçok insan buna tav olmayacaktır; öyle ki bu yılın birinci sınıf öğrencilerinin yüzde 20’si kaydını erteledi bile.
Gelecek açık bir okyanus. Ancak insanın en azami içgüdülerinden kendini iyileştirmek, eğitimin her daim değerli bir kaynak olacağının en büyük kanıtı.
Sırada ne mi var? Lider teknoloji şirketleri şu anda prestijli üniversitelerin kapsadığı alana girecek. Bunu en gözde öğretmenler tarafından, çok daha makul bir fiyat etiketiyle verilen ve bir üniversite diplomasına eşdeğer olan eğitim deneyimleriyle yapacaklar.
Google geçtiğimiz haftalarda kendi işe alımcılarının dahi 4 yıllık bir üniversite eğitimine eş olarak değerlendireceği bir sertifika programı başlattığını açıkladı. Google’ın sertifika programları arasında veri bilimi, proje yönetimi ve UX tasarımı bulunuyor.
Apple ve Facebook da Google’a eğitimi baştan sona değiştirmeyi planladığı bu aksiyonunda eşlik edecek mi? Her iki kurumun da kendi çalışanlarını eğitmeye adanmış, nispeten gizli üniversiteleri bulunduğu dünyaca bilinen bir gerçek. Big Tech şirketleri gerekli kaynaklara, entelektüel derinliğe ve bu programları hayata geçirecek ihtiyaca sahip; yıllardır yetenekli genç insanları kapmak için birbirleriyle sonu gelmeyen bir savaş içindeler. Bu süregelen savaş, diğer FAANG şirketlerinin bir kenara çekilip Google’a yapmak istediğini tek başına yapmasına mahal vermeyecekleri anlamına geliyor. Örneğin, eğer Apple cebindeki naktin (son sayıldığında 192 milyar dolardı) bir kısmını bir üniversite kurmaya ayırırsa, bu yetenek savaşında iddialı yerini ilan edebilecek olmasının yanı sıra tüm dünyaya anlatabileceği harika bir sosyal sorumluluk projesine de sahip olabilecek.
Bu alandaki bir diğer aktör de Lambda School for Coders ve On Deck gibi, kendilerini MBA derecelerine bir alternatif olarak konumlayan start-up’lar.
Peki bu start-up’lar büyümeye devam ettikçe FAANG onları büyük resimden silip yarattıkları yetenekleri ellerinden almaya çalışacak mı? Bunun olmasına izin vermeli miyiz?
İyi haber: Daha çeşitli bir yüksek öğretim ekosistemi muhtemelen iyi bir şey. Daha makul fiyatlı programlar yüksek öğretime olan erişimi daha kapsamlı hale getirebilir.
Kötü haber: Google ve Facebook gibi teknoloji devleri artık bizim tam olarak da anlamadığımız bir sosyo-kurumsal güce sahip. Kamusal alandan, sahip olduklarından daha da büyük bir pay edinmelerini gerçekten istiyor muyuz? Eğer onlar ve yeni oyuncular STEM ve meslek öğretimine odaklanmaya devam ederse, insani bilimlere ne olacak?
Fırsatlar: FAANG organizasyonlarından birinin CEO’ysanız yapmanız gerekeni zaten biliyorsunuz. Biz geriye kalanlarsa burada olan bitenin (eğitimin baştan yazılması) bizim için fırsatlar yarattığını görebilmeliyiz. Kurumunuz ne tür bilgileri, yetenekleri ve uzmanlıkları paylaşabilir? İçerik, dersler ve fiziksel etkileşimi merkezine alan topluluklar yaratmak artık herkes için mümkün hale geliyor.
Vakit yaratma vakti!
Gelecek on yılı şekillendireceğini öngördüğümüz üç güçlü trendin, onları kullanmazsanız hiçbir anlama gelmediğini unutmayın. Bu trendleri diğerlerine katma değer yaratacak şekilde nasıl kullanabilirsiniz?
Son olarak, bu makaleden almanız gereken en önemli şey; trendlerin özünde değişen bir dünya ve basit insani ihtiyaçların yattığıdır. Temel ihtiyaçları karşılayan ve genelde yeni teknolojiler olarak hayat bulan değişimlere bakın, yakında siz de trendleri görmeye başlayacaksınız.
Kaynak: New World Same Humans