Yılın iletişim fenomeni…
Yalnızca 2023’ün değil elbette… Fakat bu yıl eskisinden de çok, daha yüksek frekansta ve hayati konuları doğrudan etkilediğine pek çok farklı örnekte rastladığımız için… O fenomen; “dezenformasyon”dur…
Pandemide “Mezarlıklarda yer kalmadı” ile başlayan aşılarla ilgili devam eden, güncel, gündemde ve halk sağlığına dair ne varsa hedef almak için ortalığa atılan yalanların oluşturduğu “güvenlik” meselesi, dezenformasyonun zararlarının halk nezdinde de anlaşılması için bir nebze etki uyandırmıştı. Fakat bu, duracağı anlamına gelmiyordu.
Ukrayna-Rusya savaşında iki tarafın ve özellikle Batılı yayınların pek çok dezenformasyon faaliyeti açığa çıkarıldı. Tabii buradaki sorun, gerçeklerin hasar oluştuktan sonra anlaşılabilmesinde ve hala yalanlara inananların mutlaka olacağındaydı.
Kahramanmaraş depremlerini, dezenformasyonun üretilmesi ve yayılması için “mükemmel bir fırsat” olarak görenler sarıldılar klavyelerine. Sahte ihbarları önce gerçek gibi gösterip sonra da “Oraya yardım gitmedi!.. Burada göçük altında insan var; ilgilenmiyorlar!” gibi infial uyandıran mesajlarla ortalığı bulandırdılar. O sırada bölgedeki ambulanslardan birinde hazır bekleyen sağlık görevlisinin neredeyse yalvaran konuşmalarına tanık olduk. “Lütfen yapmayın, gerçek ihbarlara, ihtiyacı olanlara ulaşmamızı engelliyorsunuz” diyordu. Yani dezenformasyon kanalıyla insanın canıyla da oynuyorlardı.
İsrail-Gazze savaşındaki dezenformasyon bombardımanı içinse kitaplar basılsa yeridir. Teyit ve doğrulama siteleri hızlarına yetişemiyor, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi bunun için “özel sayı” hazırlamak durumunda dahi kaldı. Fakat bu kez, belki biraz daha geriden bakma fırsatını bulduğumuz için bir durum daha açığa çıktı. Yalan, karalama, itibar suikastı gibi araçlarla yıpratmayı, farklı şekillerde zayıf düşürmeyi amaçlayan “kirli” emelleri olanlar vardı, evet… Fakat fail yalnız değildi. Onun yalanlarını yaymak için hazır bekleyen, kendi hayat gerçeğini, belki kendisinin, belki de ülkesinin İsrail’e verdiği desteği meşru kılma ihtiyacında olan ve argümanını destekleyecek bir yalanın üretilmesini sabırsızlıkla bekleyen milyonlar vardı. Ve onlar da çok masum sayılmazlardı…
Yılın etkinliği…
Türkiye’de magazin dünyasının belki de “tek” zirve ödülleri olarak kabul edilebilecek organizasyon Pantene Altın Kelebek Ödülleri’dir… Bu yıl 49.’sunu düzenleyerek, iletişim çalışmalarında istikrar ve tutarlılık sergilemeye devam eden Altın Kelebek, popüler kültür alanında üretim yapan sanatçı ve yapımcıları hem okuyucu kitlesi (yüzde 70) hem de özel jürinin (yüzde 30) oylarıyla bir kez daha ödüllendirdi.
Etkinliklerde başarı oranı 100 üzerinden 100 olmalıdır. 99 ile sınıfta kalırsınız. Pantene Altın Kelebek Ödülleri gibi aynı anda dijitalde ve TV’de canlı yayınlanan organizasyonların yönetimi ise daha da zordur. Örneğin elektrik kesilir, her şey biter. Problemler, aksaklıklar elbette kaçınılmazdır, önemli olan onları yönetebilmek ve davetlilere, izleyenlere hissettirmemektir. Ödül Töreni’ne gittik ve tereyağından kıl çeker gibi yönetilmiş bir etkinliğe katılmanın keyfiyle oradan ayrıldık. Tören’in itibarı açısından bu son derece önemliydi…
Yılın dizi… O sadece bir dizi değil!
Bizce yılın dizisi, hatta daha iyisi yapılana kadar en iyisi Show TV’de yayınlanan “Kızılcık Şerbeti”ydi. Altın Kelebek’te de En İyi Yönetmen (Ketche – Hakan Kırvavaç) ve En İyi Senarist (Melis Civelek & Zeynep Gür) ödüllerini aldı. Doğa karakterine hayat veren Sıla Türkoğlu da Pantene Yıldızı Parlayanlar arasındaydı…
Peki neden en iyisiydi?
İki farklı “dünya görüşü”nün, kültür ve değerlerin aileler içinde ve toplumda nasıl karşı karşıya geldiği ancak bu kadar etkili biçimde anlatılabilir… İtidal ve akıl, inanç ve anlayış nasıl dengelenir, barış içinde bir arada yaşama koşulları nasıl aranır ve daha pek çok toplumsal ve kültürel “okuma” bu dizi sayesinde mümkün olmuştur. Toplumsal çelişkilerimize yapıcı bir bakış açısı getirmek açısından bu ve benzeri “ciddi” popüler yapımların faydası çoktur.
Bazı “köktencilerin” “İslamiyet’te böyle şeyler yoktur… Endişeli modernler ya da laikler diye adlandırılan kesim bu kadar abartılı davranmaz!” şeklindeki yüzeysel eleştirilerini fazlaca ciddiye almamak gerekir.
Hedef kitlenin kültür ve değerlerini, çatışma ve çelişkilerini anlamak için keyifli bir rehberdir bu dizi. Halkın oyuna talip siyasetçilerin, beğenisine seslenmek isteyen sanatçıların, ürünlerini tanıtmak ve satmak isteyen markaların yöneticilerinin ve elbette her türlü uzmanlık alanından iletişimcinin mutlaka izlemesi gerekir…