“Kendinizi 5 yıl sonra nerede görüyorsunuz?” out / “Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir” in
Geleceğin belirsizliği ve bunun etkileri üzerine düşünmeye ne dersiniz? Hele ki dünyada her şey bu kadar hızla değişirken. Bir anda kendimizi bambaşka bir durumun ve olayın içinde bulmamız an meselesi. Her şey bu kadar çabuk dönüşürken iş dünyası da elbette bu durumdan en çok etkilenen alanlardan biri. Peki şirketler bu hıza nasıl ayak uyduruyor ya da uyduruyor mu? “Kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun?” soruları bitiyor mu? Cevapları yazımızda.
Dijital çağ eski yönetim prensiplerini yok ediyor
Covid-19 pandemisinden çok önce teknolojik gelişmelerle beraber üst düzey yöneticiler; kuruluşlarının yavaş işleyen, karmaşık matris yapılarından oluşan, çok fazla departmana bölünmüş, gereğinden fazla bürokratik olduğundan endişeleniyorlardı. Pek çok şirketin ve bu şirketlerin liderlerinin korktuğu ve pandeminin de onayladığı mevcut durumda; şirketler eski yönetim biçimleriyle ilerleme gösteremeyecekler. Günümüzdeki çoğu kurum, eski yönetim kurallarını yerle bir edecek dört büyük trende göre bir yönetim sistemi kurmak zorunda. Dijital dünyanın sonuçları olan birbirine bağlı bu etmenler; daha fazla bağlantı, daha önce eşi benzeri görülmemiş otomasyon, daha düşük işlem maliyetleri ve bununla beraber değişen, dönüşen toplumsal özellikler (bkz. Tablo 1).
“Mezun olduğun bölüm kaderin”di
Geçmişin kurallarıyla bugünü yönetmeye çalışan kurumları fazlaca departmana bölünmüş ve bu sebeple bütünselliği yakalayamayan şirketler olarak ele alırsak; bu şirketler çok yakın zamana kadar belirli bir alanda uzmanlaşmış kişilerle çalışıyordu. İnsan kaynakları departmanı çalışanlarını işe alırken “Hangi bölümü bitirdiniz?” sorusunu yöneltip bunun üzerine sorular sorarak işe alımları gerçekleştiriyordu. “Seni ne doktorlar, mühendisler istedi de vermedik” sözündeki gibi tek bir alanda eğitim görüp mesleğinin “belirli” olması çok çok önemliydi. Başka bir deyişle “Mezun olduğun bölüm kaderin”di, istesen de istemesen de.
Yaklaşık 25 sene önce ilkokuldayken öğretmenimin “Baban ne iş yapıyor?” sorusuna verdiğim cevap tam da bugünlerdeki durumu özetliyor aslında. Öğretmenime cevabım tam da şuydu: “Babamın 3 mesleği var: Emekli subay, sürücü kursu müdürü bir de ressam” olmuştu. O zamanlar herkes gülmüştü. Öğretmenim de “Birden çok meslek mi olur?” demişti. Gel zaman git zaman ne mi oldu?
Şu anda adını dahi duymadığımız birçok meslek çok kısa vadede hayatımıza girecek. Bilgilerin bu kadar hızlı yayılması, bizim keşif alanımızı genişleterek farklı alanlarda uzmanlık kazanmamızı beraberinde getirecek. Farklı yetkinlikler kazanma amaçlı birçok alanda eğitim almak isteyenlerin oranı giderek artacak. Artan otomasyonla beraber çoğu meslek ve hiyerarşik düzendeki departman sistemi tarihe karışacak. Bütüncül bakabilen küçük yapıdaki şirketler çok daha fazla değer kazanacak. Büyük yapılar ve bürokrasinin hat safhada olduğu kurumlar ya kendilerini yenilemek durumunda kalacak -şu an bile geç kalmış olsalar da- ya da mazide kalacak. PWC’nin 2021 yılında yaptığı araştırma; çalışanların yüzde 39’unun, gelecek 5 yıl içinde, otomasyonun işlerini önemli ölçüde değiştireceğini veya işlerinin artık ihtiyaç duyulmayacak hale getireceğini düşündüklerini ortaya koydu. Çalışanların yüzde 77’sinin yeni beceriler öğrenmeye veya yeniden eğitim almaya hazır oldukları da yine aynı araştırmanın dikkat çeken sonuçları arasında.
Anlamını yitiren sorularda bugün: “Kendini 5 yıl sonra nerede görüyorsun?”
Biliyorsunuz insan kaynakları uzmanları genelde iş görüşmelerinin ortalarına doğru “Kendinizi 5 yıl sonra nerede görüyorsunuz?” diye sorarlar. Ben de okuduğum bölüm olan psikolojiyle ilgili birçok iş görüşmemde bu soruyla karşılaştım ve belki de cevabını vermekte en çok zorlandığım soru buydu. Belirsizliğin belirlendiği o “garip” anda genellikle şu cevabı verirdim: “Bu meslekte hep daha iyisini yapmaya çalışan, daha fazla inisiyatif alan, gerçek fayda sağlayan biri olmak isterim.” Halbuki yıllar geçti, hiç de öyle olmadı. Psikoloji okuyup Klinik Psikolog olarak çalışmayı belirlediğim bu yolda dümeni medya sektörüne çeviren; dahası bunları yaparken okuduğum bölümün öğretilerinden bir hayli yararlanan biri oldum. Üstelik medyanın bir alanında değil, birçok alanında da çalıştım.
Geçenlerde, bu yazıma da ilham olan Levent Erden’in bir konuşmasına denk geldim. Yaklaşık olarak diyordu ki: “Batıdaki -Türkiye’de de olduğu gibi- sağlık sistemi belli başlı bölümlere ayrılmıştır, bir doktor kardiyologsa iç hastalıklarını ilgilendiren bir konuda hastaya teşhis koyamaz. Ancak doğuda bir hasta doktora geldiğinde vücuda bütünsel bakabilir ve hastanın ayağındaki bir ağrıdan kalbindeki bir sorunla ilgili teşhis koyabilir. Şu anda da bütüncül bakabilen doğu sistemine dönüş var ve bu daha da artacak.” Dolayısıyla bir alanda değil, birçok alanda yetkinlik sahibi, parçalardan bütünü kavrayabilen kişilerin olduğu “çoklu uzmanlık” devri bizleri bekliyor demek hiç de yanlış olmayacaktır.
Multidisipliner ekip, daha hızlı çözüm
Bir gün sonra başımıza ne geleceğinin belli olmadığı “belirsizlikler” çağının en önemli getirisi de elbette kurumların yönetimlerini ve buna bağlı olarak işleyişlerini değiştirmeye başlamaları oldu. İş dünyası; hiyerarşik düzende herkesin işin belirli bir bölümünden sorumlu olmasını gerektiren işleyişten, farklı alanlarda yetkinlikleri olan kişileri bir ekipte toplayarak bir işi bütünsel bir bakış açısıyla ele alan sisteme doğru eviriliyor. Çok disiplinli ekiplerle bir sorunu çözmek için farklı becerilere ve uzmanlığa sahip profesyonelleri bir araya getirmeyi hedefleyen bu yaklaşım; günümüzün şartlarına uyum sağlayarak başarıyı getiriyor. Sağlık, eğitim, iş ve toplum kuruluşlarının hepsini kapsayabilen bu sistem, daha hızlı sorun çözme, belirsizlikleri yönetme ve daha hızlı iş yapma anlamına geliyor. Vodafone, Yemeksepeti, Spotify, IBM, Microsoft, Netflix multidisipliner ekip yaklaşımını benimseyen ya da bu noktada büyük adımlar atan önemli şirketlerden sadece birkaç tanesi.
Son söz: Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir
Hayatımızdaki her şey değişir, dönüşür. Bundan 1000 yıl önce de böyleydi, şimdi de böyle. Şu an ile geçmiş arasındaki tek fark artık bir şeylerin tahminimizden çok daha hızlı dönüşmesi. Bundan sebep; tahmin edilebilirlik üzerine kurulan her şey yavaş yavaş yerini belirsizliklerle başa çıkabilme yetisine bırakıyor. İş dünyasında da durum bu. Teknolojiyle, dijitalle, kısaca yaşadığımız dünyanın gereklilikleriyle hareket edip, geleceğin belirsizliğini kabul ederek esnemeyi başarabilen şirketler, “az stres, zamanında müdahale ve hızlı aksiyon” ile geleceğe emin adımlarla yürüyorlar. Hayatın planlarımızdan ibaret olmadığını hatırlatan şu anlamlı söz de John Lennon’dan bize geliyor: “Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.”