Bilgi artık bağımsız, biz sadece uygulayıcıyız
Eskiler iyi hatırlar, bir proje akla geldiğinde hemen kapalı kapılar arkasında tartışır ve projenin bir başkası tarafından kopyalanmaması için tedbir alırdık. “Aklıma bir fikir geldi” veya “bir projem var” hikayesi uygulama stratejisinden öte “acilen yapmalıyız, rakiplere gitmesin”de kalırdı. Yol haritasını hazırlayıp planlanabilir bir seviyeye getirene kadar, “hemen hayata geçirelim sonrasına bakarız” yaklaşımı ise riskleri doğururdu.
Sözlerime buradan felsefenin doğuş hikayesiyle devam etmek isterim.
Yaşadığımız topraklarda başlayan felsefenin doğuşundaki temel kaynaklardan birisi, Doğu medeniyetlerinin ilim ve bilimin ışığındaki bulgularıydı. Köklü bir Mezopotamya tarihi ve kadim uygarlıklardan taşınan bilgiler, ekonomi ve hoşgörünün birleştiği Antik Yunan medeniyetinde başladı. Bilginin kaynağı burada başlamamış olsa dahi, sorgulanması ve sonraki evrelere taşınmasında Antik Yunan’ın büyük katkısı oldu. Efes’li Heraklitos’un değişim ve değişimin içindeki kendi değişiminde olduğu gibi… Bilgiyi bir nehir olarak düşünürsek, nehrin içine girdiğimizde bizi ıslatan su asla bir başkasını ıslatan su ile aynı olmamıştır.
Bilgi artık bağımsız, eskiden içinde yaşadığımız sanal alemin kraliçe ve kralları olan bizler artık sanal dünyanın esirleri haline geldik. Durmaksızın üretilen bilgiyi yeniden anlamlandırabilmemiz gerekiyor. Profesyonel hayatımızda da var olan bilgiye erişip onu yorumlayarak aksiyona dönüştürmemiz bizi başarıya taşıyor. Bilginin kimin tarafından sahiplendiği değil, kimler tarafından uygulamaya dönüştürüldüğünün önemli olduğu bir yarışın içindeyiz. Tıpkı, Ulu Önder’in bizlere bıraktığı özlü miraslardan biri gibi… “Tarih Tekerrürden İbarettir”
Yukarıdaki yazımın heyecanının kaynağı, temsil ettiğim teknoloji şirketinin “Sürdürülebilir Gelecek” için gerçekleştirdiği yatırım ve iş ortaklığı. Dijitaldeki karbon ayak izi verilerini raporlayan ve yönetilmesini sağlayan üçüncü parti bir teknoloji şirketiyle yeşil gelecek için yaptığı yatırım… Bu yatırımın öncüsü olmak, yarınların yeşil geleceği için diğer sektör oyuncularını teşvik etmek için bir ilk adım niteliğinde. Bilginin sahibi olmak değil, var olan bilgiyi uygulamaya dönüştürmenin güzel bir örneğini oluşturuyor. Tabi felsefenin doğuşundaki ekonomik güç ve refahın da tekerrür ettiği bir senaryo bu. Zira, böyle bir yatırım ve iş birliğinin aynı anda ciddi bir insan, süre ve teknoloji maliyeti de var.
Markaların yeşil gelecek mücadelesinde de benzer durum söz konusu. Büyüklüğü ve imkanları fazla olan şirketler bu gibi yatırımlara daha fazla öncü oluyor. Çünkü yarının temiz geleceğine gidebilecekleri bir nefese sahip olduğunu bilirken aynı anda insanlık için iyi bir şeyler yapabilme fırsatına erişmiş isimler arasında da yer almanın gururunu yaşamak istiyorlar.
Ekip içindeki bilgi paylaşımını da tüm bu süreçlerden bağımsız düşünmemek lazım. Bilginin sahibi ne tek kişi ne de saklı… Yöneticilerin ekipleriyle paylaştığı bilgi arttıkça ekip üyelerinin de o bilgilerle başarılı projeler hayata geçirme olasılığı artıyor. Sürekli veri akışı sürdürülebilir başarının da temelini oluşturuyor. Daha iyi bir insan olmak, daha iyi işlere imza atabilmek daha kolay hale geliyor kaynakların erişilebilirliği sayesinde. Bizlerinse en büyük görevi aynada kendimize bakıp, bilginin sahibi mi yoksa yarınlara daha iyi taşıyabilen insanlar mı olduğumuzu sorgulamak olsa gerek…
Cem Eroğlu yazdı: Markalar, kriz zamanlarında reklam bütçelerini nasıl yönetmeli?