Deneyimsel mağazacılığın yükselişi!
Bu ayki yazımı San Francisco’dan yazıyorum. Evet, özellikle belirtmek istiyorum çünkü değişen dünyanın merkezi burası. Yazılarımda bahsettiğim dijitalleşen ve bildiğimiz pazarlamayı, mağazacılığı ve alışverişi değiştiren şehir burası. Silikon Vadisi’nin ta kendisi ve bu dönüşüm bu şehre o kadar çok yansımış ki burada geleceği görebiliyorsunuz. Genç bir nüfus, yetişen alfa jenerasyonu ve bambaşka bir bakış açısı var. Sizlere etraftaki gözlemlerimi anlatarak gelecekte bizleri bekleyen değişimi analiz etmeye çalışacağım. Bir ekonomiyi en çok değiştiren iki öğe iletişim ve ulaşımdır. Ne zaman ki insanlar birbiriyle internet aracılığıyla daha sık iletişim kurmaya başladı, ne zaman ki gelişen ulaşım teknolojisiyle sınırlar kaybolmaya başladı o zaman bildiğimiz tüm global ekonomi değişti. Globalleşiyoruz. O yüzden öncelikle şehrin ulaşımını inceliyorum. Etrafta pek taksi göremiyorsunuz. Hatta 21 yaş altı gençleri araba kullanırken bile göremiyorsunuz. Hemen bir not düşmek istiyorum ABD’de araç kullanma yaşı 16. Herkes bisikletler, scooter’lar, elektrikli kaykaylar ve eski tramvaylarla seyahat ediyor. İnsanların pek çoğu Uber, Zipcar, Lyft ve adını daha öğrenemediğim pek çok internet tabanlı girişime ait araçlarla seyahat ediyor. Scooter’lardan bahsettim. Evet, bizde genelde çocuklar kullanıyor ama elektrikli paylaşım scooter’ları burada herkes tarafından tercih ediliyor. Şehrin her yerinde yer alan scooter’ları aplikasyonu aracılığıyla çalıştırıyorsunuz ve istediğiniz yere gidip orada bırakabiliyorsunuz. Şehrin sokakları scooter’larla dolup taşıyor. Jump diye bir bisiklet görüyorum her yerde. Onlar da paylaşılan yarı elektrikli bisikletler. Daha ilgincini söyleyeyim: Çağırdım Uber’i otel önünde beklerken 3-4 kişi bana M-Bus yani mobil otobüs bekleyip beklemediğimi sordu. Sonra öğrendim ki artık Uber’i de tek kişi kullanmanın lüks geldiği genç nesil otobüsler için geliştirilen aplikasyon sayesinde belli bir lokasyonda buluşup aynı otobüsü paylaşıyor. İnsanlar şahsi araçlarını seyahatte ya da hafta içi iş için kullanmadıklarında Airbnb aracılığıyla kiralatıyor.
Yeni nesil paylaşıyor
Tam bir paylaşım ekonomisine dönmüş San Francisco. “İhtiyacından fazlasını kullanma ve mümkün olduğunca paylaş” anlayışı üstüne kurulmaya başlayan bir ekonomisi var. Önceki yazımda ikinci el kıyafet ve eşya satış sitelerini de sizlerle paylaşmıştım. İşte ilk çıkarımım: Yeni nesil paylaşıyor. Mobilleşen dünyada ve kalabalıklaşan şehir hayatında koca koca arabalar değil paylaşılan sistemler ve ufak scooter’lar kullanıyor. Geleceğin ekonomisini okumak için iyi bir örnek. Sonra yürürken daha önce duyduğum ama ilk defa fiziksel olarak karşıma çıkan Amazon Go mağazası’na rastladım. Hemen denemek istiyorum. İnsansız, kasasız, nakit parasız ve tamamen mobil çalışan ilk süper market. Allah’tan Amazon hesabım var. Mağaza içinde ücretsiz olan WiFi’den uygulamayı indiriyorum ve uygulamada yer alan barkodu kullanarak mağazaya giriyorum. Ondan sonrasıysa iyiden iyiye ilginç… Sadece istediğim ürünleri poşete yerleştiriyorum. Sonra da elimi kolumu sallaya sallaya mağazadan çıkıyorum. Hemen uygulamama mesaj geliyor ve tam olarak ne satın aldıysam benden onay alarak hesabıma bağlı kredi kartından çekiyor. Sıra beklemedim, içeride bir çalışan görmedim, kasadan geçmedim ve süper market alışverişimi tamamladım. İşte gelecek bu! Daha çok yeni ve sadece belirli bölgelerde var ama 5 sene içinde mağazacılığı nasıl değiştireceğini düşünebiliyor musunuz? Markalara büyük mali yük getiren çalışanların ve vardiyaların ortadan kalktığı ve giderek daha az gördüğümüz nakit kasalarının olmadığı bir dünya. Nakit paranın ortadan kalkacağı gelecekte bitcoin’lerin de önemi kuşkusuz artacak. Tabii bu durum işsizliği de etkileyecek başka bir ekonomik sonuç olarak karşımıza çıkacaktır.
Değişen ekonomi deneyime dönüşüyor
Sonraysa San Francisco’ya asıl geliş amacım olan Ice Cream Museum’a gidiyorum. Neyse ki biletimi 5 gün önceden aldığım için içeri girebiliyorum ama şunu şöyleyeyim kapıda inanılmaz bir sıra var ve biletlerin hepsi satılmış. Ice Cream Museum çok kez vurguladığım Şeyma Subaşı sayesinde Türkiye’nin de tanıştığı selfie müzesi Ice Cream Museum… Hatta ilk öncüsü… O nedenle hızlı büyüyor. Eski devasa federal bankanın içine kurulmuş. Müze dediğime bakmayın içeride tarihi hiçbir parça yok. Sadece deneyim alanları ve bol bol fotoğraf çektirme dekoru var. Yolculuğum bir kaydırakla başlıyor. Evet, koca koca adamlar bir kaydırakla alt kata iniyoruz. Gerisi mi? Rengarenk bir dünya dondurma, tarihiyle ilgili bilmemiz gereken tüm bilgiler ve bir gastro deneyim sunuyor. Sadece incelemek için geldiğim deneyimin sonunda bir bakıyorum ki Instagram’a koyacağım 40 tane fotoğrafım olmuş! Evet, ekonomi değişiyor. Değişirken de deneyime dönüşüyor. Bu benim belki 8 senedir savunduğum bir tez ama ilk defa sadece Disneyland’lar değil retail yani mağazacılık kısmında da bu dönüşüme tanık oluyorum. Size kalabalığı ve talebi anlatamam. Müzenin tam karşısında yer alan TJMAX mağazasıysa bomboş. TJMAX, markaların ürünlerinin çok ucuza alındığı bir alışveriş deneyimi. Ama sıranın ucunun gözükmediği Ice Cream Museum’un karşı cephesinde yer alan bu mağaza bomboş. İşte değişim! İşte fark. Tezimi doğrulayan diğer bir girişim de Los Angeles’ta yeni açılan “Louis Vuitton X”… Ortalama bir ürünü ortalama 5 bin dolar olan dünyanın en lüks marka çantalarından birinin burada bir selfie müzesi mağazası var. Bir deneyim mağazası. Bir dondurma markasından bahsetmiyorum. Zaten alıcısının hazır olduğu ve çok niş bir marka rengârenk odaları olan dev bir mağaza açmış. İçinde toplasanız belki 40 adet ürünü olsa da Instagram’a koyacağınız en az 30 fotoğraf garantisi var.
Yeni nesil gereksiz para harcamayı sevmiyor
Bildiğimiz ekonomi değişiyor. Biz bu değişimin yavaş olduğunu sanıyoruz ya da ekonomik buhranlara bağlıyoruz kapanan mağazaları. İflas eden markaları kötü yönetim sonucu olduğunu hayal ediyoruz. Ama gerçek öyle değil. Gerçek ve anladığımız zaman çok geç olabilecek bir tehdit. Tam da Kodak’ın “İnsanlar cep telefonuyla çektiği fotoğrafları ne yapsın? Her zaman analog fotoğrafçılık yaşayacak.” algısının sonunu getirmesi gibi bir yanlış analiz. Tam da televizyon ve geleneksel medyanın “İnsanlar her zaman TV izler ya da gazetesini, dergisini basılı olarak elinde tutmak ister” algısındaki yanlış gibi… Sıra mağazacılık ve bildiğimiz geleneksel satışta. Empati yaparken sadece aynaya bakmayın. Biz de eski jenerasyonuz artık alttan gelen nesiller çok çok daha farklılar. Her şeyi paylaşıyorlar, gereksiz para harcamayı sevmiyorlar, mağaza mağaza dolaşmayı değil deneyimi seviyorlar. O nedenle mağazacılık devleri iflası tatmaya başlıyor. Tamam, Türkiye’de ekonomi kötü biz bunun arkasına saklanıyoruz. AVM’de kapanan mağazalarda… ABD’de ekonomi olması gerektiğinden çok daha iyi ki faiz indiriyorlar. Ama gene de mağazalar kapanıyor. Çünkü mağazalar kapanırken mobil uygulamalar yükseliyor, Amazon dünyanın en büyük firması oluyor. Tıpkı geleneksel sinemaların seyirci kaybederek kapanırken, herkesin evde Netflix izlemesi gibi. Geleneksel mağazaların da ömrü çok uzun değil. Ancak ömrü uzun olan bir sektör var. O da deneyimsel mağazacılık!