Farklılaşmak mavi okyanus, aynılaşmak ise kanlı bir denizdir
Farklılık yaratan şirketler kendilerine “mavi bir okyanus” yaratmış olsalar da rekabet onların bulunduğu sulara gelip, kanlı savaşları başlatır. Ekonominin kanunu budur.
İş hayatında herkes farklılaşmanın şart olduğunu söylese de bunu gerçekten yapan markalar çok azdır. Bazı markalar farklı olduklarını iddia ederler ama aslında rakiplerinden hiçbir farkları yoktur. Çoğunluk ise farklılaşmaktan korkar. Farklılaşmaya cesaret edemez. Cesaret edemediği için de her gün kârının azaldığından şikayet eder.
Oysa farklılaşma pazarlamanın temel kanunudur. Farklılaşmadan iş yapmak akıntıya karşı kürek çekmektir. Elimizden bıraktığımız bir nesnenin yere düşmesinin ardında nasıl “yer çekimi” kanunu varsa, marka olmuş bütün ürün ve hizmetlerin de arkasında pazarlamanın temel kanunu “farklılaşma” vardır. Farklı olmayı başaramayan ürün ve hizmetler marka olamazlar.
Ries ve Trout’a göre, farklılaşmak bir zorunluluktur. İletişim bombardımanı ve yoğun rekabet ortamında, markaların var olabilmek için farklılaşmaktan başka çareleri yoktur. Ries ve Trout: “Farklılıktan kasıt, ürün farklılığı değil, markanın zihinlerde yarattığı algı farkıdır” derler. Farklılaşmak demek, markanın tüketicilerin zihninde özel bir yere (konuma) sahip olması demektir. Tüketicilerin zihninde farklı bir yer edinip, kalabalık rekabetten sıyrılabilen markalar hayatta kalırlar.
Michael Porter’ın rekabet stratejisine göre, farklılaşmak bir zorunluluktur. Porter’a göre şirketler ya en ucuza üretme yetkinliğine sahip olmalı ya da farklılaşmalıdırlar. Hayatta kalmak için başka yol yoktur. Michael Porter, “Farklılaşmak, rekabetten daha hızlı koşmak değil, rakiplerden farklı bir yarışı koşmaktır” der.
Fark yaratmayan mükemmellik işe yaramıyor
Seth Godin’e göre ise farklılaşmak bir zorunluluktur. Amazon’da en çok satan beşinci kitap olan “Mor İnek”in yazarı Seth Godin’in söylediği gibi “Siyah-beyaz ineklerin arasında mor bir inek olmak başarının anahtarıdır.” Godin’e göre, ne kadar mükemmel olursanız olun, farklılaşamadığınız taktirde mükemmelliğin bir anlamı kalmaz.
“Mavi Okyanus” stratejisine göre de farklılaşmak bir zorunluluktur. Kim ve Mau pastadan pay almak” için söz konusu şirketin yaptığının aynısını yaparlar. Kısa bir süre sonra pazarda birbirine “benzeyen” ürün ve hizmetler artmaya başlar. Yeni gelenler rekabeti artırır. Aynılaşmanın yarattığı bolluk, fiyatları düşürür. Bu durumdan tüketiciler fayda sağlarlar ama şirketler düşük kârlılıkla mücadele etmek zorunda kalırlar.
Bu süreçte bazı şirketler farklılık yaratarak kendilerini rekabetten ayrıştırmayı başarırlar. Sınırlı bir süre için de olsa, farklılıklarının meyvesini yemeye başlarlar. Ama rekabet onları yalnız bırakmaz. Farklılık yaratan şirketler kendilerine “mavi bir okyanus” yaratmış olsalar da rekabet onların bulunduğu sulara gelip, kanlı savaşları başlatır. Ekonominin kanunu budur.
İş dünyasında başarılı olmanın en önemli şartı, sürüden ayrılmaktır. Sürüden ayrılıp bir ürün veya hizmeti farklılaştırmak “yüzeysel” işler yapmakla başarılacak bir iş değildir. Gerçek farklılığın stratejik temelleri olmalıdır. Farklılaşma stratejileri şirketin felsefesini ve hayat görüşünü yansıtmalıdır. Bir şirketin yönetenlerinin inanmadıkları bir farklılaşma iddiasına müşteriler ve tüketiciler hiç inanmaz.
borgne, “kanlı rekabetten” kurtulmanın yolunun rekabetin olmayacağı yeni denizlere yani mavi okyanuslara açılmak olduğunu söylerler. Farklılaşmak mavi okyanustur; aynılaşmak ise kanlı bir denizdir.
Farklılaşmak, canlılar dünyasında da hayatta kalabilmek için bir zorunluluktur. 1930’larda Sovyet bilim adamı Georgy Gause’un tek hücreli organizmalar üzerinde yaptığı deney bunu kanıtlamıştır. Gause, cam kavanoza, aynı türden iki tane tek hücreli organizma ve onlara yetecek kadar yiyecek koyduğunda, bir süre sonra bu tek hücrelilerden birinin hayatta kalmak için diğerini öldürdüğünü gözlemler. Fakat aynı kavanoza, “farklı” türlerden iki tek hücreli koyduğu zaman ise aynı miktarda yiyecekle her iki canlının çok uzun süre birlikte yaşayabildiğini görür. Gause’a göre, sınırlı kaynaklar için rekabet edenler, ancak birbirlerinden farklılaşırlarsa hayatta kalabilirler. Gause’un teorisine göre, aynılaşma ölüm; farklılaşma hayatta kalmak demektir.
Farklılaşmak, insanlar için de bir zorunluluktur. Maslow’un da söylediği gibi, ait olmak insanları bir arada tutan “çimentodur.” Ancak hiçbirimiz, “herkes” gibi olmak istemeyiz. Bir topluluğa ait olup kendimizi güvende hissettiğimiz andan itibaren ait olduğumuz yerde nasıl farklılaşacağımızı düşünmeye başlarız. Bunun en güzel örneği moda sektörüdür. Moda sektörü “ait olmak-farklı olmak” dinamiği üzerine kuruludur. İnsanlar bir taraftan zamanın modasını takip edip herkesle benzer tercihleri yapmak, diğer taraftan da güncel olup kendi çizgilerini vurgulamak, farklı olmak isterler.
Sürüden ayrılın!
Rekabet dediğimiz şey, benzeşme ve ayrışma üzerine kurulu bir düzendir. Bir sektörde bir girişimci, kendi farklılığını gösterip iyi bir iş yaptığı zaman yani kâr etmeye başladığı zaman hemen girişimciler “pastadan pay almak” için söz konusu şirketin yaptığının aynısını yaparlar. Kısa bir süre sonra pazarda birbirine “benzeyen” ürün ve hizmetler artmaya başlar. Yeni gelenler rekabeti artırır. Aynılaşmanın yarattığı bolluk, fiyatları düşürür. Bu durumdan tüketiciler fayda sağlarlar ama şirketler düşük kârlılıkla mücadele etmek zorunda kalırlar.
Bu süreçte bazı şirketler farklılık yaratarak kendilerini rekabetten ayrıştırmayı başarırlar. Sınırlı bir süre için de olsa, farklılıklarının meyvesini yemeye başlarlar. Ama rekabet onları yalnız bırakmaz. Farklılık yaratan şirketler kendilerine “mavi bir okyanus” yaratmış olsalar da rekabet onların bulunduğu sulara gelip, kanlı savaşları başlatır. Ekonominin kanunu budur.
İş dünyasında başarılı olmanın en önemli şartı, sürüden ayrılmaktır. Sürüden ayrılıp bir ürün veya hizmeti farklılaştırmak “yüzeysel” işler yapmakla başarılacak bir iş değildir. Gerçek farklılığın stratejik temelleri olmalıdır. Farklılaşma stratejileri şirketin felsefesini ve hayat görüşünü yansıtmalıdır. Bir şirketin yönetenlerinin inanmadıkları bir farklılaşma iddiasına müşteriler ve tüketiciler hiç inanmaz.
Sıradanlığa teslim olmak…
Farklı olmayı başarmak için, kolaya kaçmamak, kestirme yolları seçmemek, ezberlere teslim olmamak gerekir. Farklı olmak için bir stratejide karar kılmak ve sonra bu stratejiyi uzun süre uygulama kararlılığını göstermek gerekir.
Bugün pek çok şirket farklılaşmayı istese de buna cesaret edemiyor. Farklılaşmayı zor, karmaşık ve riskli buluyor. Daha önce başkalarının gittiği yoldan gitmenin kolaylığını tercih ediyor.
Şirketler için de insanlar için de farklı olmak cesaret ve disiplin gerektirir. Harvard Business School profesörlerinden Youngme Moon’un da söylediği gibi bir şirketin önce farklı olmaya karar vermesi, zihinsel olarak kendini buna hazırlanması sonra da gerçek bir farklılığı yakalayabilmek için, mevcut alışkanlıklarını ve iş yapma biçimini değiştirmesi gerekir.
Her şeyden önemlisi, marka olmak için, şirketlerin seçtikleri farklılaşma stratejilerini hiç yılmadan uygulama basireti göstermeleri gerekir. Gelip geçici zorluklar karşısında bir markanın uygulamakta olduğu stratejide tereddüt etmesi, marka olma yolundan geri adım atması, sıradanlığa teslim olması demektir.