İletişim dünyasında korona sınavından geçenler ve çakanlar
Virüs en çok reklam filmlerini vurdu… Birden hepsi birbirine benzemeye başladı. Tamamına yakına “Ayrı kalsak da beraberiz” odağında filmler. Prodüksiyon yapılamadığı için bütün reklam filmleri, “Shutterstock” videolarını kullandılar.
Şanslı olanlar, eski prodüksiyonlarından yararlandılar ve ofsayta düşmediler ya da daha az düştüler. Ancak büyük kısmı dış kaynaklı stok görüntü kullandıkları için ne kadar özen gösterirlerse göstersinler, hedef kitlelerine “yabancı” kaldılar.
Bir prodüksiyon sorumlusunun, yaptığı iş pek beğenilmediğinde, şöyle sızlandığına bizzat tanık oldum: “İnsanlar kimseyi evlerine almıyor. Kuryeleri, hatta teknik işleri halledecek elemanları bile. Biz nasıl uygun mekân bulup ekiplerle, kameralarla içeri dalıp çekim yapalım. Biz de stüdyo-plato ortamında ancak bu kadarlık bir ev inşa edebildik. Normal zamanda ben de yüzüne bakmam böyle bir prodüksiyonun ancak, idare edeceksin, ne yapalım!”.
Reklam filmi yapımcıları ikmale kaldılar. İnşallah “büt”te halledecekler olayı. Ancak, bana sorarsanız dijital dönüşümü, etkinlikçiler başarıyla çözdüler. Genel Kurullar, Yönetim Kurulları, “webinar”lar (bu kavram beni neden rahatsız ediyor, çözmüş değilim), konferanslar, sürekli aynı şeylerin konuşulduğu TV’lere inat çok sayıda seyirci ve katılımcı çeken her türden sohbet ve tartışma programları, hayatın içine akıp durdu. YouTube kanalları bu dönemin iletişim yıldızı olarak ortaya çıktı.
Yabancı diziler de bayram ettiler tabii… Ve nitelikli yabancı dizilere, filmlere sahip kanallar ile platformlar. Bu sürece önceden yaptıkları anlaşmalarla hazırlıklı giren kuruluşlar çok daha şanlı bir pozisyon aldılar.
PR ajansları da nasiplerini aldılar bu süreçte. “Her türlü haberinizi çıkartırız! Bizde eski gazeteciler var. Ayrıca medyada çok güçlüyüz!” numarasının hükmü giderek ortadan kalkıyor. Sokağa çıkma yasağı olan günlerde gazete bile yok ortalıkta.
Dijital dönüşüm süreçlerinde, “spin doctors” tipi PR’cı da eski sinema filmlerinde kalan yolda hızla ilerliyor (Barefoot Contessa – Çıplak Ayaklı Kontes adlı muhteşem film izlenmeli).
Şu dört alana, yeni anlayışla “yatırım” yapmayan bundan sonra iletişim dünyasında tutunamayacak: 1. İnsan kaynaklarına (Transfer değil, gençleri işe alıp yetiştirme, bunun için çeşitli bireysel gelişim programları devreye alma) 2. Ar-Ge’ye (Ajans içinde kimsenin okumadığı kitapları alıp raflara dizmek için değil, patent alınabilecek modeller geliştirmek için) yatırım. 3. Pazarlamaya yatırım. Ajanslar kendi iletişimlerini, sadece almayanlara dayak atılan ve fazlalığı nedeniyle “kıymet hükmü kalmamış” ödülleri toplayıp ofislerinde teşhir etmekle yönetemeyeceklerini anlayacak ve müşterileri gibi yatırım yapacaklar. Yoksa ayakta kalamayacaklar. 4. Bir de tabii kurumsal yönetim süreçlerini adapte edip hayata geçirmek için yatırım yapmalılar. Dijitalleşme de bu alanın ayrılmaz bir parçasıdır.
“Hiçbir şey eskisi olmayacak” sözünü kendisi dışında her şey için kullanan iletişim dünyası artık takkesini önüne koyup, “Ben nasıl değişeceğim?” diye düşünmeli.
YILIN PR OLAYI OLMAYA NAMZET
23 Nisan günü, 2020 yılının en etkili ve önemli PR çalışması olmaya namzet bir etkinlik yaşadık. İzleyip de duygulanmayana rastlamadım. Projenin sahibi Cumhurbaşkanlığı idi. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Üyesi Fecir Alptekin hanımın yönetiminde ve İletişim Başkanlığı’nın desteğinde yürütülen proje sadece Türkiye’de değil, gösterildiği her yerde büyük ilgi gördü. Projenin adı “7 Tepenin Şehri İstanbul’dan 7 Kıtaya”… Proje şöyle tanıtıldı: “Kıtaların buluştuğu; dinlerin, medeniyetlerin ve kültürlerin iç içe geçtiği; tarihi M.Ö. 7 binlere kadar giden bu kadim şehirden tüm dünyaya sevgi, barış ve kardeşlik mesajı!”
Kaçıranlar için Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın YouTube hesabında bekleyen projede, her birine bir de söz eklenen etkinlik şöyleydi: