İlham Ekonomisi
Geçtiğimiz haftalarda önemli bir konferansa katıldım. Boston’da düzenlenen etkinliğin ismi “Front End of Innovation”. 2003’ten beri her sene tekrarlanan buluşmada inovasyona gönül vermiş şirketler, profesyoneller bir araya geliyor. Bu yılın ana teması “Inspiration needs Execution” idi. Güzel slogan… Hayata geçirmedikten sonra ilham gelmiş neye yarar?
Boston’da dolu dolu üç gün geçirdik. Bunca iddialı insanı bir araya getirip tatmin edebilmek, mutlu göndermek zor zanaat. İçerik, ortam, etkileşim, konuşmacılar, kaynaşma, çalıştaylar… Her biri çok iyi planlanmıştı. FEI sonrasında sıcağı sıcağına sizler için kısa bir derleme yapmak istedim.
Noktaları Birleştirmek
Hemen her sunumda değinilen bir konuydu “noktaları birleştirmek”. Yaratıcılığın, tasarımın ve inovasyonun özünde farklı dünyaları ilişkilendirebilmek yatıyor. İlham dediğimiz de noktaları birleştirmenin ta kendisi zaten. Aradığınız çare, çözüm, fikir kimi zaman bir kuşun kanadında, kimi zaman bir radyo kanalında, doğada, trafikte, bahçede, komşuda, sohbette…
Kuşun kanadında derken lafın gelişi söylemiyorum bu arada. McLaren’in Chief Design Officer’i sunumunda yarış arabalarını tasarlarken ilham aldığı kaynakların başında doğa olduğunu anlattı. Bir şahinin, doğanın kanat yapısı dönüp dolaşıp arabanın manevra kabiliyetine katkıda bulunabiliyor, yelken balığının bombeleri yarış arabasında yer bulabiliyor.
Doğal dünyadan kayıt dışı, kural dışı, sistem dışı dünyaya geçelim hızlıca. Korsanlardan, kalpazanlardan, berduşlardan, kaçakçılardan ilham almak mümkün mü? Neden olmasın? Sonuçta her biri yaşayabilmek, hayata devam edebilmek için kendi alternatif dünyalarını kuruyor. “Misfit” temalı sunumda sıra dışı alt kültürlerle yapılmış renkli bir çalışma sunuldu.
Noktaları birleştirmenin bir yöntemi T-tipi liderlik. Kendi alanınıza derinlemesine hâkimken (T harfinin bacağı ‘|’), aynı zamanda hemen her konudan az da olsa anlamanız (T harfinin üstü ‘—‘) gerekiyor. Steve Jobs’ın o ünlü “Stay Hungry, Stay Foolish” sözüne de gönderme yapalım bu noktada. Sadece şirket içindeki gelişmelere değil, tüm dünyada olan bitene, fikirlere açık olmak; trendleri takip etmek ve elbette entelektüel gelişim, ilham kapılarını aralıyor. “Öğrenme”nin en önemli düşmanı “bilmek” zira… Olaylara tekrar tekrar farklı açılardan bakabilmek, kendini sürekli geliştirmek yeni noktalar ekliyor hafızalarımıza. Noktalar arasında köprüler kurabilmek önemli bir yetenek.
Dün, Bugün, Yarın
İnovasyon ve strateji arasında sağlam bir ilişki var. Her ikisinde de zaman kipi “gelecek” ne de olsa. Her iki yolculuk da 5 sene, 10 sene, 20 sene sonra nerede olacağımızın hayalini kurarak başlıyor. Sonra geriye sarıp, bugün neler yapmak gerektiğine karar vermek ve aksiyona geçmek gerekiyor. Bu açıdan baktığımızda inovasyon dediğimiz stratejinin ta kendisi… Yarın aslında bugün o yüzden. Şimdi atılacak tohumlar dört beş sene içinde verecek meyvelerini.
Ancak şöyle yaman bir çelişki var. Şirketler 10 sene sonrasıyla ilgili bir çalıştaya girdiklerinde daha inovatif, daha yaratıcı oluyor. Varsayımlarla uçmak, yeni fikirler üretmek hem heyecanlı hem zevkli çünkü… Üstelik üzerinizdeki sorumluluk da neredeyse yok denecek kadar az. O zamana kadar kim öle, kim kala… Hem varsayımlar üzerine konuşuyoruz, nasıl emin olabiliriz ki? Fakat konu üç sene sonrasıyla ilgili bir çalıştay olunca, yaratıcılık hızla törpüleniyor. İnovasyon ruhu yerini planlamanın muhafazakâr dünyasına bırakıyor. Temkinli ve sıkıcı süreç genelde bu seneki rakamların yüzdelerle artırıldığı bir sisteme dönüşüveriyor. “Yarın için bugün” fırsatı kaçıyor excel tablolarının arasında…
Başarının formülünde üç temel “kutu” var. Birinci Kutu: Bugünü Yönet + İkinci Kutu: Geçmişi Unut (Ama Seçerek) + Üçüncü Kutu: Geleceği yarat. Bugünü iyi bir şekilde yönetmediğiniz durumda diğer kutulara zaman, kaynak, yaratıcılık ayırabilmeniz çok zor. İnovasyon ve strateji daha çok ikinci ve üçüncü kutunun etkili yönetiminde gizli. Çoğu şirket gelecekle ilgili kafa yorsa da, ikinci kutuya hemen hiç zaman ayırmıyor. Konfor alanlarını terk etmek zor oluyor genelde. Hâlbuki dev şirketleri bile yerle bir eden bir kutu “geçmiş” kutusu. “Biz bugünlere bu şekilde geldik” yaklaşımı değişen dünyaya ayak uydurabilme yeteneğini köreltiyor, geleceği yaratmayı engelliyor, kelepçeye dönüşüyor. Başarının sırrı biraz da geçmişi temkinli bir şekilde, seçerek, nokta atışıyla unutabilmekte yatıyor.
Liderlik ve İletişim
İnovasyon demek değişim demek. Değişim ise zor zanaat. Konfor alanlarını alt üst eden, rahat bozan bir süreçten bahsediyoruz. İnsanoğlu kolay kabullenmiyor değişimi. O yüzden direnç gösteriyor. Sığınılacak bolca kalıp var: “Bu bizi güçlü geçmişimizden koparacak”; “Hayal kurmak güzeldi ama biraz da realist olalım”; “Kredi başkasına yazacak, biz çalışmışlığımızla kalacağız”; “Fikri çok beğendim, beni ve ekibimi etkilemediği sürece varım”; “Toplum buna hazır değil henüz”; “Kaynağımız yok”.
İnovasyon üzerine düzenlenen bir kongrede hemen her sunumda liderliğe ve iletişime değinilmesi çok da şaşırtıcı değil bu yüzden. Her sunumda farklı kelimeler, jargonlar kullanılsa da gelinen nokta hep aynı. İnsan beyni iki sistem tarafından yönetiliyor: rasyonel sistem ve duygusal sistem. Çoğu kararda duygusal sistem etkili. Duygusal sistem de ancak etkili iletişimle ikna edilebiliyor. Liderin en önemli görevi ilham verebilmek. Şirketin vizyonunu çerçevelenmiş slaytlardan kurtarıp, çalışanlara, ekosisteme, müşterilere indirebilmek gerekiyor. Zor zanaat. Sözler yetersiz kalıyor bazen, göstermek, nesneleştirmek gerekiyor.
Sunumlardan birinin odak noktası “Bulaşıcılık” idi, bir fikri bulaşıcı kılmanın, insandan insana geçirmenin yöntemleri üzerine kafa yorulmuştu. “Kolektif Zekâ” isimli sunumda şirket içindeki farklı cevherleri keşfetmek ve birbirlerini tamamlamaları anlatılırken, aynı temaya bir orkestra şefi “Solodan senfoniye” başlığıyla yaklaştı. Bir başkası “Hikayecilik”ten çıkmıştı yola, diğeri “Basitlik”ten. Gidilecek, izlenecek yol bir sunumda “Stratejik Niyet” diye adlandırılırken, bir başka keynote’da “Patika” denmişti. İsimler, jargonlar farklı olsa da sonuç hep aynı. İnovasyon için motivasyon şart. Hedef koymak, hedefe ulaşmak için hep birlikte hayaller kurabilmek ve hayalleri gerçek kılabilmek için motive olmak, inanmak, ilham kapmak, ilham vermek, birbirini desteklemek şart.
Marketing Türkiye’de 8 Sene
Bu ay Marketing Türkiye’deki 96. yazım. Bir başka deyişle sekiz senedir birlikteyiz sizlerle. Dergi 26 yaşında, yolculuğun neredeyse üçte birine eşlik etmek gurur verici…