Şehirlerin Geleceği
Şehirdeki ihtiyaçlara akılcı çözümler üretmek için tüm dünyada kabul gören “Akıllı Şehir” kavramı hiçbir zaman bitmeyecek bir inovasyon yolculuğunu anlatıyor. “Akıllı Şehir” kavramını üç temel üzerine oturuyor: “İnsan”, “Çevre” ve “Kalkınma”
Yeni Dünya
Yiğit Kulabaş
2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 70’i şehirlerde yaşıyor olacak. Türkiye için de durum farklı değil. Her geçen gün şehir nüfusu kalabalıklaşıyor. Ancak beklentiler açısından herhangi bir feragat söz konusu değil. Temel ihtiyaçlar için kesintisiz ve kaliteli bir servis olmazsa olmazlar arasında… Sağlık, eğitim, ulaşım, enerji, su, kanalizasyon, çevre, sosyal hizmetler, güvenlik ve daha nice alanda şehrin, insanların talepleri bitmek bilmiyor. Böylesine yoğun göç devam ederken bırakın beklentileri karşılamayı, mevcut standartları korumak bile her geçen gün zorlaşıyor.
“Akıllı Şehir” teknoloji dünyasındaki gelişmelere paralel bir şekilde bütün bu ihtiyaçlara cevap verebilmek için geliştirilmiş bir kavram. Bugün dünyanın farklı coğrafyalarında yoktan var edilen, sıfırdan inşa edilen “akıllı şehirler” yükselmeye başladı. Belki böylesi daha kolay, ancak bu şehirlerin bir İstanbul, Paris, New York olamayacağının farkındayız. Tarihi ve ruhu olan, yaşayan şehirlerin de akıllı hale gelmesi, dönüşmesi gerekiyor.
“-sızlık” üzerine
Bugün akıllı şehir kavramı dünyadaki pek çok yöneticinin ajandasına girmiş bulunuyor. Ancak unutulmaması gereken bir nokta var – bir hedeften değil, bir yolculuktan bahsediyoruz. Hem de hiç bitmeyecek bir inovasyon yolculuğundan… Ne de olsa sorunlarımıza biz çare buldukça yenileri eklenecek, yeni çözümler yeni gelişim alanlarını ortaya çıkacak.
Bu çözümlerin pek çoğu aslında alışageldiğimiz kurguları tamamen sıfırdan ele alınarak sağlanıyor. Teknoloji sayesinde her şey gibi şehircilik de değişiyor. Birbirinden ayrılmayacağı düşünülen kavramlar yeni baştan tasarlanıyor ve “-sızlık” üzerine kurulu yeni sistemler ortaya çıkıveriyor. Polissiz trafik, hastanesiz sağlık, sınıfsız eğitim sıkça bahsi geçen “-sız” örnekler arasında yer alıyor. Bu yeni tamlamalar o kadar sıra dışı ki ilk duyduğumuzda hemen itiraz ediyoruz – hastane olmadan sağlık hizmeti mi verilirmiş hiç… Aslında bahsedilen kurguda kişilerin hasta olduklarında [bir başka deyişle en fazla evlerinde durmaları gerektiği sırada] evlerinden hiç çıkmadan hizmet almaları, telekonferans sistemleri sayesinde konunun uzmanı doktorlarla görüşmeleri, hemen her evde bulunabilecek sağlık ekipmanları ile belli tahlilleri yapabilmeleri, gerektiğinde gezici sağlık ekipleri tarafından ziyaret edilmeleri, mücbir durumlar dışında hastaneye gelmemeleri öngörülüyor. Polissiz trafikte de yine aynı şekilde trafik kurallarına uymayanların tespiti, cezalandırılması ve takibi nesneler tarafından yapılıyor. Ne de olsa kırmızı ışıkta geçeni trafik lambasından daha iyi tespit edebilecek bir şahit yok. Ya da hatalı sollama yapıldığını en hızlı fark edebilecek iki “şey” var aslında: Arabanın kendisi ya da emniyet şeridi.
Örnekleri çeşitlendirmek, felsefeyi daha da derinleştirmek mümkün… Ancak konuyu ütopya olmaktan çıkarıp, gelecekte böyle olacak demek yerine, pragmatik çözümlerle bugüne odaklanmak ve bu hiç bitmeyecek inovasyon yolculuğuna bir an önce çıkmak gerekiyor. Akıllı şehirlere giden yolculukta çok basit bir formülümüz var: insan odaklılık, çevre odaklılık ve kalkınma odaklılık.
Akıllı şehirler dediğimizde elbette geri planda hep teknoloji var. Şehirlerin uçtan uca hızlı genişbant teknoloji ile donatılması gerekiyor. Yeni süreçlerden, sistemlerden, kurgulardan bahsediyoruz. Ve illa ki makineler, nesneler konuşuyor bu yeni düzende. Ancak teknoloji sadece bir araç… Başarının formülü “insan odaklı”, “çevre odaklı” ve “kalkınma odaklı” düşünmekte saklı.
İnsan odaklılık
Her türlü “-sız” kurguyu hayal etmek mümkün ama “insansız şehir” deyince akla ancak terk edilmiş virane mekânlar geliyor. İnsansız olmuyor. Şehir denince her şeyin ortak paydasında insan var. Hemen her çözüm, her detay insan yaşamına değer katmak, insan ihtiyaçlarına cevap verebilmek, onun yaşamında fark yaratmak üzerine kurulu. Teknolojinin, inovasyonun, akıllı şehirlerin gündelik hayatı kolaylaştırması; zaman yaratması; hayat kalitesini artırması en önemli beklentiler arasında.
Örneğin şehir imkânlarından yeterince faydalanamayan, ayrıcalıklı hizmeti almayı hak eden engelli ya da yaşlı vatandaşlarımızın şehir yaşamına adaptasyonlarında çeşitli teknolojilerin fayda sağlayabileceğini öngörüyoruz. Şehirlerimiz görüntü, ses, hareket ayarlı sensörlerle zenginleştirildiğinde engeller de yavaşça ortadan kalkıyor. Yeni fikirler, ulaşımdan sağlığa eğitimden eğlenceye engelsiz bir şehir için seferber edildiğinde şehir daha yaşanılabilir bir şehir haline geliyor.
Bir başka örneğe bakalım… İki üç sene öncesine kadar havsalamızın alamayacağı kurgular bugün dünyayı kasıp kavuruyor. Airbnb sayesinde hiç tanımadığınız bir kişiye evinizin anahtarlarını birkaç günlüğüne bırakıp para kazanabiliyorsunuz mesela. Yine aynı sistem sayesinde, başka bir şehre, ülkeye gittiğinizde tanımadığınız birinin misafir odasında konaklayabiliyorsunuz. Uber sayesinde arabanızı başkalarının emrine sokabiliyorsunuz. Eskiden daha küçük şehirlerde, köylerde, mahallelerde yaşarken, ulaşım ve iş saatleri sosyalleşmeye daha fazla izin veriyorken aile, komşuluk, arkadaşlık ilişkileri daha fazla paylaşıma dayanıyordu. Şehirlerin gelişmesi, hayatın hızlanması, binaların yükselmesi ile bu paylaşımlar zamanla azaldı. Ancak paylaşım ekonomisi çok önemli bir dalga olarak bütün dünyayı fethetmeye başladı. Akıllı şehirler de paylaşıma kucak açmak durumunda. Yine teknoloji, internet, sosyal medya ve konuşan nesneler sayesinde… Tabii ki paylaşmanın yarattığı tasarruf da kaynakların etkin yönetimi anlamında göz ardı edilmemeli. Paylaşan şehirler sadece insan odaklılığa değil çevre odaklılığa da güzel bir örnek.
Çevre odaklılık
Yaşadığımız ekosistem bizim gerçek evimiz, yaşam kaynağımız. Akıllı şehirlerle ekosistemimizi sürdürülebilir bir şekilde korumak ve gelecek nesillere temiz bir çevre bırakmak en temel ihtiyaçlar arasında yer alıyor. Kaynaklarımızın daha etkin kullanılması, karbon ayak izimizin azalması, her geçen gün azalan yeşilin etkin bir şekilde korunması, insan dışındaki bütün canlıların da faydalandığı bir ortamın sağlanmasından bahsediyoruz.
Bugün Türkiye’de yaklaşık 700 bin araç makineler arası iletişim sayesinde ulaşmak istediği noktaya en kısa rotadan ulaşıyor. Ortalamada yüzde 25 daha az benzin tüketiliyor. Bu sayede elde edilen tasarruf milyar liralar seviyesinde. Karbon yayılımında da çok önemli bir düşüş elde ediliyor. Türkiye’deki bütün ticari araçlar bu sisteme geçse tasarruf edilecek rakamların 10 milyar TL’ye ulaşması söz konusu…
Enerji kaynaklarıyla devam edelim. Bugün 200 bin civarında sayaç ile ülkemiz 300 milyon TL civarında tasarruf ediyor. Kayıp, kaçak oranı çok aşağılara iniyor. Makineler arası iletişim (M2M) destekli Akıllı Enerji çözümleri 200 bin ile sınırlı kalmayıp Türkiye’deki tüm sayaçlara yayılmış olsaydı İzmir’in yıllık elektrik ihtiyacı kadar tasarruf sağlanması mümkündü. Su sayaçları konusunda ise daha yolun çok başındayız. Türkiye’de çok az sayıda su sayacında akıllı takip sistemleri kullanılıyor ve ne yazık ki suyun dağıtımı esnasında kayıp oranları tahmin edilenin çok ötesinde. M2M destekli Akıllı Su Yönetimi çözümleri yayılsa, her yıl bir Sapanca Gölü kadar suyu kurtarılması söz konusu…
Kalkınma odaklılık
Bir şehrin sosyal ve ekonomik kalkınmışlığının o şehrin bilişim teknolojileri altyapısı ile ilişkili olduğunu dünya şehirlerinde yapılan araştırmalar gösteriyor. Teknolojinin önemli bir kaldıraç etkisi var. Kalkınmanın özünde kaynakların etkin kullanımı, istihdamın artması ve şehrin potansiyelini keşfetmesi, büyümesi yer alıyor. Önce Türkiye sonra dünya çapında bir oyuncu halini almak ve tabii ki dünya şehirleri ile rekabet… Doğal stratejik avantajlarımız dinamik nüfusumuzla birleşince, nasıl bir potansiyele sahip olduğumuzun hepimiz farkındayız. Ülkemizin her bir şehrinin o şehri dünyada ayrıştıracak çok temel karakteristik özellikleri bulunuyor. Bu avantajların üzerine bilimin ve teknolojinin kaldıraç etkisini doğru kullandığımızda dünyanın kalkınmış önde gelen ülkeleri arasında kalıcı yerimizi alacağımıza hiç şüphe yok. Teknoloji ve inovasyon desteğiyle dünyada ilgili pazarların öncüsü pek çok şehre sahip olmamız işten değil.
Evet, şehirlerin geleceğini de teknoloji ve inovasyon değiştirecek. Yarın için şimdiden harekete geçmek gerekiyor.
* Bu yazı “İleri Görüş” programı için hazırlanan “Şehirlerin Geleceği” raporu için yazdığım önsözden uyarlanmıştır. Konuyla ilgiliyseniz 36 sayfalık raporu paylaşabilirim. Bir e-posta atmanız yeterli.