Tüm dünyada uygulanan Hilton’a “hoş geldin kahvesinin” hikayesi
Yıl 1955. Conrad Hilton Amerika’daki 36 yıllık markasını dünyaya açmaya karar verdiğinde seçtiği ilk şehir İstanbul olur. Her ne kadar Osman Tamburacı bir yazısında İstanbul’un seçilmesinde bir aşk hikâyesinin etkin olduğunu söylese de Conrad Hilton otelin açılışında yaptığı konuşmada seçim nedenini şu cümlelerle dile getirir, “Hiçbir şehir bu ünlü antik kentin büyüsüyle boy ölçüşemez.”
Hilton markası için İstanbul, İstanbul için Hilton her zaman önemli olmuştur. O dönem kent mimarları yeşil hattı bozuyor diye yapımına itiraz etse de sosyalleşmenin odak noktasıdır bu güzel yapı. Ve ne garip bir durumdur ki yeşil hattı kestiği söylenen bina bugün o hatta yeşil kalmış tek alandır.
O yıllarda Hilton’da olmak, buluşmak ve hele evlenmek çok önemlidir. Dönemin elitleri düğünlerini mutlaka Hilton’da yapar. Hilton bazen geleneklere uyup gelinini atla otele getirenler nedeniyle taşınır manşetlere bazen de filmlerde görürüz İstanbul’u Hilton’un roof’undan.
Tüm çiftlerin resim çektirdiği Teras restorana çıkan merdiven ise çok ünlü olmalı. Eski İstanbulluların fotoğraf albümünde Hilton’un bu bölümünde çekilmiş bir kareye rastlamak mümkün. Ayak izi şeklinde tasarlanan havuz ise metaforik olarak Conrad Hilton’un Amerika dışındaki ilk yatırımını işaret ediyor. 1957 yılında kaleme aldığı “Be My Guest” adlı kitabında Conrad Hilton bugün tüm dünyada uygulanan hoş geldin kahvesinin hikayesini şöyle anlatır, “Türkiye’de bir fincan kahve içmenin özel bir önemi vardır. Bu bana yerli bir kahvecide ufak bir fincan kahve ikram edilirken açıklandı. ‘Benimle bir fincan kahve içtikten sonra’ dedi beni ağırlayan kişi ‘kırk yıllık bir arkadaşlık sözü vermiş olursun.” Kahve ve arkadaşlık arasında kurulan bu bağ Conrad Hilton’un o kadar hoşuna gitti ki, o günden sonra İstanbul Hilton’da başlayan “Hoş geldiniz kahvesi” uygulaması zamanla dünyanın dört bir yanındaki Hiltonlara yayıldı.
Hatır 40 yılı geçti 64 yıl oldu
Bugün Hilton markası 100’üncü, İstanbul Hilton Bosphorus 64’üncü yaşını kutlarken Hilton Üst Sınıf Otellerden Sorumlu Türkiye Bölge Müdürü Armin Zerunyan ile eski günleri de yad eden bir yuvarlak masada haberci dostlarla beraberiz. Yemek menüsü de ilginç, 64 yıl öncesinde sunulan yemeklerin yeni yorumu geliyor önümüze hem de o yıllardan kalma basılı menüsüyle beraber.
Armin Zerunyan, Hilton’un dünyadaki büyüklüğüne ilişkin bilgiler veriyor ve devam ediyor, ”Geride bıraktığımız yüzyılda tek bir otelden 5 bin 700’den fazla otel sayısına ulaşılmış. 113 ülkede 17 alt markasıyla hizmet veren Hilton, İstanbul’da da 1955 yılından beri hizmet veriyor. İstanbul Hilton, daha ilk yılında Türkiye’ye gelen yabancı turistin artmasını sağlamış. Geçen yıllar içinde Hilton ve Türkiye arasında özel bir bağ oluşmuş. Otel şehrin sosyal hayatını ve alışkanlıklarını da değiştirerek buluşma noktası olmuş.
Hilton bugün kadın istihdamının artmasına oldukça önem veriyor. HiltonShe, Women in Leadership gibi birçok program ve eğitim modülüyle kadın çalışanların ve kadın yöneticilerin arttırılması hedefleniyor.”
Hilton deyince akla gelen ilkler
Hilton deyince akla gelen ve pek çoğu İstanbul için de ilk olan düğünler, defileler, balolar, yuvarlak masa toplantıları, fuarlar ve güzellik yarışmaları bu binada yapılmış.
“Happy Hour” uygulaması da ilk kez Hilton Bosphorus’ta gerçekleştirilmiş. Bugün hala şık hanımefendiler saat 5’de lobid çay saati aynı geleneğini sürdürüyorlar.
İstanbul’a yıllar içinde hem pek çok yeni otel yapıldı hem de Hilton’un alt markaları şehrin pek çok yerinde boy gösterdi. Son dönemde Hilton denilince akla markanın Bomonti’deki en büyüğü gelse de Hilton Bosphorus zarif siluetiyle İstanbul’un ikonik binalarından biri olmaya devam ediyor.
Kent dokusunun hızla bozulduğu bir dönemde hala nostalji yapabileceğimiz ender mekanlardan biri olarak sen çok yaşa Hilton Bosphorus!