Reklam sektöründe 22’nci yılını dolduran Grey Group CEO’su ve Reklamcılar Derneği’nin yeni Başkanı Alper Üner, reklam dünyasını bir çatı altında toplamak için kolları sıvadı… İlk iş olarak Kristal Elma Reklamcılık Yarışması’nın formatını değiştirdi ve uzun yıllar etkinliğe adımını dahi atmayan Ali Taran’ı ikna edip jüri başkanlığı koltuğuna oturttu. Sektördeki herkesin aynı çatı altında toplanması gerektiğini söyleyen Üner, bu anlamda Ali Taran’ın çok doğru bir isim olduğunu düşünüyor ve “Bu vesileyle Kristal Elma’ya katılmayan diğer isimlerle de konuşacağım” diyor.
Öncelikle kariyerinize değinerek başlayalım. Reklam sektöründe kaçıncı yılınız?
Reklam sektöründe 22’nci yılımı dolduracağım. Kariyerim nasıl şekillendi diye bakacak olursak, Galatasaray Lisesi yılları hayatımda önemli bir yer kaplar. Galatasaray Lisesi’nden sonra ise sırada Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü var. İktisat üçüncü sınıfta okurken, staj dönemleri başladı. “Gidelim bakalım, finans dünyasında neler oluyor, en azından okuduğumuz şeyin karşılığını görelim” dedim ve bir ay staj yaptım. Hayatımın en sıkıcı bir ayını geçirdim. Sonra arkasından çok yakın aile dostumuz, sevgili Mehmet Ural bana “Sen reklamcı olmalısın” dedi ve 1992 yılının yazı Yorum’da işe başladım. Reklamla ilgili gerçek maceram ise “Renault kampı” ile başladı diyebilirim. Galatasaray Lisesi’nin verdiği kültür ve Fransızca diline hakim olmam, beni Renault kampına götürdü. Ardından gerisi geldi ve o dönem otomotiv sektörünün Türkiye’ye gelen tüm yabancı temsilcileriyle bağlantıya geçtik. Bu sırada muzzam bir tecrübe edindim. Orada aşağı yukarı bir iki yıl kaldıktan sonra Güzel Sanatlar Saatchi&Saatchi’ye geçtim. Güzel Sanatlar o dönem TOFAŞ markasıyla el sıkışmıştı. Otomotiv sektörüyle başlayan kariyerim, yine otomotiv sektörüyle devam etti. 1999’un sonunda Cenajans Grey’e geçtim. Burada da bir buçuk sene kaldıktan sonra Cenajans Grey dağıldı. Bu kararın ardından Grey Network’ün kurulma kararı alındı ve bana da teklif geldi. 2011’in Eylül ayında biz yeni ajansın ilk sandalyelerini aldık. O gün bugündür Grey’de hayat devam ediyor…
Gençliğinizde nasıl biriydiniz ki size “sen reklamcı olmalısın” denildi…
Her şeyden önce eğlenceliydik. Galatasaray Lisesi kültürünün getirdiği neşeli bir okul ortamı ve yaratıcılık vardı. Aile etrafında sanat dünyasından, özellikle müzik dünyasından bir takım insanların olmasının getirileri vardı. 2-3 yaşında kırdığımız plaklar, bozduğumuz pikaplar, ilkokul, ortaokul yıllarında hasbelkader çalınmış birkaç enstrüman ve hiçbir zaman bırakmadığım bir müzik arşivi beni o yıllarda özetleyebilir… Bugün bile hali hazırda yine amatör DJ’lerin içinde bulunuyorum. Görsel tarafta da sinema alanını çok uzun yıllar takip etmişliğim var. Bunların hepsini bir araya getirdiğiniz zaman aşağı yukarı 3-4 yaşından beri audiovisual dünyanın içinde olup, yıllar içinde kendinizi beslediğiniz ortamlarda “Sen reklamcı olmalısın” algısını uyandırabiliyorsunuz. Hiçbir zaman resmi yaratıcı şapkam olmamasına rağmen, tüm eğilimlerim Mehmet Ural’ın bu yorumu yapmasına neden olmuş olabilir. İyi ki de bu saptamada bulunmuş. Çünkü o sıkıcı bir aylık banka stajı beni bugün hâlâ bir yerlerde, bir şekilde sürüklüyor olabilirdi…
O dönemki reklam dünyası nasıldı? Sizce Türkiye’de de bir “Mad Men” dönemi yaşandı mı?
Biz Mad Men kuşağını yakalayamadık. Mad Men kuşağını yakalayanlar, bizden birbuçuk jenarasyon önceki dönemdi. 1992’de Med Men kuşağı bitmişti. 1994 yılı, uluslararası markaların Türkiye’ye gelmeye başladığı, bu network’lerin Türkiye’deki ajanslara daha fazla ilgi duyduğu, bir takım birleşmelerin yapıldığı bir dönemdi. Aslında 1990’lar reklamcılığın iyi bir dönemiydi diyebiliriz. Çünkü 1995-1996 yıllarında medya şirketleri reklam ajanslarından ayrıldı. Birçok yaratıcı ajans medya gücünden yoksun kalınca tüm dengeler değişti. Dolayısıyla 1996’dan sonra reklamcılık biraz daha farklı bir formata kavuştu. Bunu takip eden 2001 krizi, sonra da dijital büyüme ve dijitalleşme derken, o günkü reklamcılıkla bugünkü reklamcılık arasındaki köprüyü biraz biz oluşturduk diyebiliriz. Bizden bir önceki jenerasyon daha farklı bir kültürün reklamcısı olarak kaldı. Ama biz şu an aradaki köprü gibiyiz. 1990 ve 2000’li yılları bağlayan jenerasyon bizim yaş grubu. O yüzden şimdi Kristal Elma’nın festivalleştiği bir ortamda önceki jenerasyonlar ve bizden sonra gelen jenerasyonları bir araya getireceğiz.
Peki günümüze dönecek olursak, Grey’deki CEO’luk ve Reklamcılar Derneği’ndeki başkanlık bir hayli vaktinizi alıyor olmalı. Bu iki görev nasıl beraber yürüyor?
Dernekteki sistem başkandan, asbaşkana geçen bir sistem. Daha önce 2 sene asbaşkanlık yaptım. Ondan önceki iki dönemde de yönetim kurulunda yer aldım. Bu sebeple sistemin nasıl işlediğine dair analiz yapmaya vaktim oldu. Geçmişte vaktimin belli bir bölümünü dernek için kullandığım için, ajans tarafında da belli bir sistem oturdu. Bu çalışma temposuna göre ajansın genel idari işlerini götürecek COO’su ve iş geliştirmelerle ilgili çalışmaları yapacak arkadaşlar belirlendi. Başka bir deyişle ajans tarafında bu hazırlık iki seneden beri sürüyordu. Yoksa birden bire “Öteki tarafta başkanlık başladı, ajans ne olacak?” gibi bir durum söz konusu olmadı. Diğer taraftan bakacak olursak ajans tarafında başta Ayşegül Molu olmak üzere profesyonel arkadaşlarımız var. Her biri inanılmaz bir bilgi birikimine ve tecrübeye sahip. Hemen hemen 3 ay oldu dernek başkanlığına başlayalı ve şuana kadar her iki tarafta da belli bir denge tutturabildik diyebiliriz.
Peki, bu iki görev sizi işin mutfağından uzaklaştırdı mı?
Tam aksine, işin daha özündeyim ve daha efektif bir şekilde çalışıyorum. Bu anlamda işleri filtre ettik diyelim. Hatta eskiye göre daha etkin bir çalışma ritmi içerisine girdiğimi hissediyorum. Ayrıca çok fazla uyuyan bir insan değilim. Benim günlük maksimum uykum 56 saat. Şimdilik çalışma ritmim böyle, bundan sonrası için nasıl olur bilemiyorum… Sorun olduğu takdirde gerekli insan kaynağı düşünülür herhalde.
Reklamcılar Derneği’nde sizinle beraber yeni bir dönem başladı diyebilir miyiz? Sizin farkınız nasıl hayat bulacak derneğin çalışmalarında?
Bugüne kadar bu işi çok değerli meslektaşlarımız götürdü. Ben Reklamcılar Derneği’nde yaklaşık altıncı senemi dolduruyorum. Her dönemin bir gündemi vardı. Bir önceki dönem medya gündeminin ağırlık bulduğu bir periyottu. TİAK, RİAK ve ölçümlemeler ana konulardı. Bu nedenle bu konulara yoğunlaşılma gereksimi bulunuyordu. Benimle birlikte yeni bir uygulamaya gittik. Yönetim Kurulu yapısında bulunan tek asbaşkan sayısını ikiye çıkardık. Her zaman medya gündemi ve Ankara bağlantıları olacak ama bunun yanı sıra yaratıcı ajanslar tarafında çalışma koşulları ve konkur prensipleri hakkında ciddi problemler bulunuyor. İkiye çıkan asbaşkan sayısı bu konuları kendi arasında paylaşıyor olacak. Önümüzdeki dönemde yaratıcı ajansların yanı sıra medya ve dijital ajansların günlük ve verimli çalışmalarına yönelik dengeyi tekrar sağlayabilmesi için gerekli çalışmaları yapıyor olacağız. Ayrıca Reklamverenler Derneği’yle de bir araya gelerek ortak çözümler oluşturmak istiyoruz. Bir de yönetim kurulu yapılanmasında bir takım komitelerimiz mevcut. Günlük ajans dertlerini dinleyen ve çözüm üretmeye çalışan Verimli İşler Komitemiz, her gün biraz daha büyüyen dijital sektörün ve bu alanda hizmet veren dijital ajansların sorunlarıyla ilgilenen Dijital Komitemiz ve Medya Komitemiz çalışmalarını sürdürüyor. Diğer taraftan RİAK ve TİAK oluşumları gibi devam etmekte olan süreçler var. Bu kollarda temsilimiz bulunuyor. IAB tarafında ve RTÜK ile olan ilişkilerimizde alınacak kararlarda karşılıklı müzakerelerle ilerliyoruz. Aytül Özkan bizi Ankara tarafında çok iyi temsil ediyor. Bu dönemde bu ilişkiler devam ediyor olacak. Tüm bu gelişmelerin yanında bir de Kristal Elma’nın dönüşümü söz konusu.
Dernek uzun zamandır düzenlediği yarışmalarla öne çıkıyor. Sizce bu sağlıklı bir durum mu? Yarışmaların popülaritesi yapılan diğer işleri gölgede bırakmıyor mu?
Aslında bünyemizde topu topu iki tane yarışma var. Effie iki senede bir yapılıyordu artık her sene yapılacak. Kristal Elma’nın ise 25’inci yılı ve Kristal Elma’nın zamanı, mekanı, süresi, iş yapma metodu bu yıl değişiyor… Evet, Kristal Elma’yı fıraklı, smokinli, kırmızı halılı durumuna getirmek bir başarı ama bugün Türkiye’nin yükselen ekonomik değerlerini düşününce daha fazlasını yapacak güçteyiz. Tüm bunları iyi organize edebiliyor olmak gerekiyor. Çok fazla alt detay var, ama çok da ciddi bir kadro bu yarışmalar için çalışıyor. Eskiden yarışmaların organizasyonunu sadece biz yapıyorduk. Bugün bu işi sadece biz yapmıyoruz. Bu iş kısmi ihale gibi bir oluşumun içinden çıktığı vakit, içinde dörtlü-beşli bir konsorsiyumu barındırıyor. Onlarca insan bu iş için kafa yoruyor olacak.
Bu yıl Kristal Elma’da ciddi değişimlerin yaşanacağı bir yıl olacak gibi görünüyor. Nedir bu değişimler? Nasıl bir Kristal Elma göreceğiz yeni dönemde?
Ödül töreni gecesi hariç, her şey yeni… Bunu neden yapıyoruz? Kristal Elma sadece reklamcıların bir gecesi olmaktan öteye geçti. Sektöre, Türkiye’ye ve İstanbul’a ilgi var… Bütün bunlara paralel olarak, Kristal Elma ile biz İstanbul’u “Yaratıcılığın Davos’u” ilan ettik. Bununda altını doldurmamız gerekiyor. 25-28 Eylül arası Kristal Elma 3 gün artı 1 güne yayılacak. Kristal Elma; seminerler, paneller, workshop’lar, özel gösterimler ile başlayacak. Uluslararası bir takım konuşmacıları, global ve Türkiye ölçeğindeki markaların temsilcilerini ve sektörün önemli duayenlerini bir araya getireceğiz. İkinci gecenin akşamında bir ödül töreni ve ardından bir kapanış event’i gerçekleşecek. 3 bine yakın girişin yapılacağını düşünüyoruz. Bu güne kadar bölgede ve Türkiye’de bir araya gelmemiş bir karma İstanbul’a taşımak için yola çıktık. Bundan sonraki dönemlerde İstanbul’u yaratıcılığın çekim merkezi olarak konumlayabilirsek hem sektörümüze hem pazarlama dünyasına ciddi bir katkı sağlayacağımızı düşünüyorum. Sadece yaratıcılığın ön plana çıktığı bir düzenleme yerine pazarlama ve iletişim dünyasının bir araya geldiği ve bu alanların geleceğinin tartışıldığı yeni bir Kristal Elma sizleri bekliyor.
Yıllardır Kristal Elma’ya katılmayan Ali Taran’ın bu yıl Jüri Başkanı olacağını duyurdunuz. Ali Bey’i jüri başkanı olması için nasıl ikna ettiniz?
Ali Bey’e keyifli bir yemek yaptık. 25’inci yılında Kristal Elma Jürisi’nin sektördeki en üst düzey yaratıcılardan oluşmasını istedik. Derneğin yapısı içinde yer alan Kristal Elma Komitesi zaten bu üst düzey yaratıcılardan oluşuyor. Bu üyelerin kiminin kendi şirketi var, kimi reklam ajanslarının başkanı olarak görev yapıyor… Bugün kimsenin bu ekibe “hayır” diyeceğini sanmıyorum. Sektörün en üst düzey yaratıcılarının jüri üyesi olması kararını aldıktan sonra ise “Jüri Başkanı kim olacak?” diye düşündük. Bu sorunun cevabını düşündüğünüz zaman da aslında aklınıza onlarca isim gelmiyor. Ali Taran, bugün sektörün en önemli beyinlerinden biri. Sektörde çok büyük emeği var. Bugün Ali Taran’ın dışarıda kalmasını gerektirecek hiçbir durum yok. Böyle bir değişimin içinde kendi bilgi birikimini ve “ağabeyliğini” bizimle paylaşıp paylaşamayacağını Ali Taran’a sorduğumuzda, neredeyse hiçbir tereddüt anı yaşamadık. Ali Taran’ı ikna etmek dediğimiz şey; aslında bir iknadan çok, gerekli ve pozitif bir konuşma sonucunda; onun bu teklifi seve seve kabul ettiği bir durum. Önümüzdeki günlerde kendisiyle buluşup, jüri alt detaylarını konuşacağız. Ben de sizin vasıtanızla kendisine tekrar teşekkür ediyorum. Ali Taran’ın Jüri Başkanı olacağı bir yarışmanın son derece keyifli olacağı kanısındayım, hatta değerlendirme anını video’ya alıp, bunu daha sonra bir ürün olarak ortaya çıkarabiliriz…