Yapay zeka kavramı kolektif sözlüğümüze girdi gireli her şeyin çaresi olarak da tanımlandı, işlerimizi elimizden alacak kötü adam olarak da… Bu denli zıt bir görüş ayrılığının nedeninin yapay zeka kavramının yanlış tanımlanması ve anlaşılması olduğunu belirten WPP Chief AI Officer ve Satalia CEO’su Daniel Hulme, işe “zeka”nın tanımından başlamak gerektiğini söylüyor. Günümüzde her bir organizasyonun veri konusunda bolca kaynağı olduğunu belirten Hulme, çözümün veri toplama yöntemlerinde değil, uyarlanabilir karar verme mekanizmalarını geliştirmekte olduğunu vurguluyor. Cannes Lions 2022 “Gelecek Şimdi” Söyleşi Serisi’nde WPP, GroupM Chief Product & Innovation Officer Berk Üder eşliğinde bu sefer doğru yönetilmiş bir AI teknolojileri entegrasyonunun yaratabileceği geleceği Daniel Hulme’dan dinledik.
D.S.O: Birçok alan üzerinde çalışıyorsunuz, birçok da şapkanız var. Bizimle yaptıklarınızı ve yapageldiklerinizi kısaca paylaşır mısınız?
D.H: Üç şapkam var diyebilirim. 20 yıllık tüm akademik geçmişim AI üzerine. Dünyanın AI konusunda öncü üniversitelerinden UCL’de bir master programı sürdürüyorum. Yine UCL’de Entrepreneur in Residence programı kapsamında bilgisayar teknolojilerinin derinlemesine incelenip dünya üzerinde nasıl bir etki yaratabilecekleri üzerine çalışıyorum.
İkinci şapkam WPP’nin 9 ay önce çatısı altına aldığı Satalia’nın CEO’luğu. Bununla birlikte WPP’nin Chief AI Officer’lığını üstleniyorum. Sorumluluğum çalışmalarımızda yapay zekayı geliştirmek, artırmak. Üçüncü şapkam ise AI ve teknoloji başlıkları altında toplumu buluşturmamı kapsıyor.
D.S.O: Yapay zekâ uzunca bir zamandır gündemimizde olsa da görünen o ki henüz bugünlerde ana akımın ve dolayısıyla iş dünyasının sözlüğüne, planlarına girdi. Sizin bu konudaki gözlemleriniz neler? İş ve pazarlama dünyasında yapay zekanın yakın gelecekteki entegrasyonuyla ilgili düşünceleriniz neler?
İnsanlara AI nedir diye sorduğunuzda birden çok yanıt alırsınız. Burada bu konuya açıklık getirmek adına geçtiğimiz 10 yıl boyunca gelişen ve AI olarak hitap edilen farklı teknolojileri dile getirebiliriz. Bazı yapay zeka teknolojileri tarihte insanların yapageldiği görevleri yapıyor, obje ve görselleri tanıyabilen chatbox’lar gibi. Yapay zekada amaç, evrendeki en zeki varlık olarak kabul ettiğimiz insanın anlayış seviyesine ulaşmak. Her ne kadar bu görüşe katılmayanlar olsa da yapay zekayla son 10 yıldır yapılan bu. Ancak bu yapay zekanın sadece bir türü ve kendi içinde sınırlı. Öyle ki bu teknolojiye sadece belli sektörlerde ve alanlarda faaliyet gösteren kurumlar ihtiyaç duyuyor.
Yapay zekayla karıştırılan ikinci bir teknolojiyse makine öğrenimi. Makine öğrenimiyle verinin içindeki içgörü hiçbir insanın yapamadığı kadar etkili bir şekilde bulunabiliyor. Artık komplike korelasyonları anlayabiliyor ve dünyayı daha önce yetilerimiz arasında bulunmayan şekillerde anlamlandırabiliyoruz. Ancak makine öğreniminde de bir tür sınırlama olduğu düşünüyorum. Çünkü şirketlerin sorunu aslında bir içgörü sorunu değil; karar verme sorunu. İş dünyası genel süreçleri kapsamında sayısız veriyi toplayıp analitik araçlar veya makine öğrenimi gibi teknolojilerle bu verideki içgörüyü çıkarıp insanların daha iyi kararlar vermelerini sağlamaya çalışıyor. Oysa insanlar karar verme yetileri konusunda oldukça sınırlı… Karar verme mekanizmaları bilgisayar biliminden apayrı bir dal. Eski adları arasında operasyon araştırması, ayrık matematik, optimizasyon bulunuyor. Karar vermeyi mümkün kılan teknolojiler akademide yirmi yıldır gelişmeye devam ediyor ve şirketler yakında veri bilimcilerini ve makine öğrenimi uzmanlarını karar verme sorunlarını çözmek için işe aldıklarını fark edecekler. Oysa onlar bu iş için doğru kişiler değiller.
Önümüzdeki 10 yılda ortadan kalkacak bir sınırlama, şirketlerin değer üretmesi dileği ve hedefiyle dijital dönüşüme yapılan yatırımın miktarının değişmesi olacak. Ancak bu şekilde değer üretmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Karar verme sorunlarını çözmek veri bilimcilerin görevi değil. Yapay zekanın tanımının, zekanın tanımıyla mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu anlayış doğrultusunda zekanın hedefini insan zekasıyla sınırlandırmaktansa hedef odaklı, kendini bu hedef doğrultusunda uyarlayabilen davranışı tanım olarak almalıyız. Bu yaklaşımın örneklerinden birkaçı en çok kargoyu en az araçla adreslerine ulaştırmak, en çok faydayı en doğru çalışan görevlendirmesiyle elde etmek ve pazarlama bütçelerini en çok geri dönüş sağlayacak şekilde kullanmak.
Benim bir hedefim, bir amacım var. Buradaki anahtar kelime “uyarlanabilir” (adaptive). Karar verebilen sistemler inşa etmeli, bu sistemlerin verdiği kararların sonuçlarından öğrenmeye devam etmesini ve kendini bu öğrenim sonucunda yeniden uyarlayabilmesini sağlamalıyız. Böylece bir dahakinde daha iyi kararlar verebilecekler. Günümüzde kurumların birçoğunun sistemleri adaptasyona açık değil. Bu nedenle AI hakkında birden çok hayal kırıklığı alanı olacak diyebilirim, çünkü insanlar bu teknolojilerin ne olduğunu ve ne için kullanılıp kullanılamayacağını yanlış anlıyor. Kendilerini adaptasyona açık, her bir adımın sonunda yeni sistemleri uyarlayabilir hale getiren ve bu sürece karar verme mekanizmalarıyla başlayan kurumlar kazanacaklar.
Daniel Hulme: “Kendilerini adaptasyona açık, her bir adımın sonunda yeni sistemleri uyarlayabilir hale getiren ve bu sürece karar verme mekanizmalarıyla başlayan kurumlar kazanacaklar.”
B.U: Sence AI insanların geleceğinde nasıl bir rol oynayacak?
D.H: Organizasyonlar artık sadece iyi bir gelirin yeterli olmadığını, bir amaçlarının da olması gerektiğini anlamaya başladı ve teknoloji bu amacın nasıl hayata geçirildiğini anlamalarında kurumlara destek olacak. Bu amacın inceliklerinin ne olduğunu, müşterilerinin ne tür değerlere sahip olduğunu bu teknoloji sayesinde anlayabilecekler. Kurumlar eskiden “daha hızlı, daha iyi, daha ucuz” ürünler sunmakla yetiniyordu. İnsanların değer verdiği bağlılık, iyi yaşam, kendini gerçekleştirme ve toplumsallık gibi kavramlar AI sayesinde daha net anlaşılacak. Böylece sadece “daha hızlı, daha iyi, daha ucuz” ürünler ve hizmetler sunmaktansa müşterilerin değerlerine hitap eden süreçler yaratabilecekler.
Geçtiğimiz yıl bu teknolojilerin makro etkilerine dair bir TEDx konuşması yaptım. İşletme okumuş herkes “PESTEL” deyimini duymuştur: Politik (political), ekonomik (economical), sosyal (social), teknolojik (technological), çevresel (environmental) ve yasal (legal)… AI’yı düşünürken PESTEL başlıklarına bakarak ilerlemeye çalışıyorum. Doğru yapıldığında insanlık için harika gelişmelere yol açabileceği gibi yanlış yapıldığında sosyal kaosa sebep olacak bu süreçleri detaylandırmak isterim.
- Politik başlıkta neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmediğimiz bir dönemde olduğumuz gerçeğine bakıyorum. Bot’lar ve yapay zeka içerik üretmeye devam ettikçe hangi içeriklerin bir insan tarafından kaleme alındığını ayırt etmek zorlaşıyor. Yanlış bilgi botları (misinformation bots) sahte ve gerçek haber arasındaki ayrımı net yapamayan insanları AI aracılığıyla bulup yanlış bilgi yayıyor. Bu gidişatın sonunda insanlar tükettikleri içeriklerin gerçekliğine inanmaktan vazgeçebilir ve sonunda olmasak dahi etkilerini politik temellerimizde görmeye başladık. Botlar gerçekliğin dokusuna etki ediyor ve bu süreç metaverse’le birlikte daha da hızlanıyor.
- Ekonomik alanda geleneksel olarak insanların yaptıkları meslek kollarının otomasyonundan bahsediliyor. Bu başlıkta elbette ilk akla gelen insanların işlerini kaybedecekleri endişesi oluyor. AI belli mesleklerde insanların yerini almakta oldukça başarılı. Buna çalışan maliyetinin devreden çıkması da eklenince bu mesleklerin yapay zeka tarafından yapılabileceği noktaya geldiğimizde tereddüt etmeden ilerleyeceğimizi öngörüyorum. Yapay zekayla gelen dönüm noktasının diğer sanayi devrimlerinden farkı insanların gerekli eğitimi alıp bu işleri yapamayacak olması, onlar yerine yapay zeka odaklı iş kolları gelişecek.
Konuyla ilgili endişeler olsa da ben bu geleceğe doğru hızla gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yapay zekayla birlikte ürünlerin üretimi ve dağıtımı konusunda önemli adımlar atabiliriz: Gıda, sağlık, eğitim ve enerji bedava olabilir. İnsanların doğduktan sonra karınlarını doyurmak için değil, hayatta kalmak ve zaruri olmayan ihtiyaçlarını elde etmek için para kazandığı bir dünyada birçok insanın ekonomik özgürlüğü olabilir. Önümüzdeki 40 yıl için hedeflerimden bir tanesi üretim süreçlerini olabildiğince otomatik hale getirip insanları ekonomik olarak özgürleştirmek.
- Sosyal boyuttaysa “ölümü tedavi etmekten” bahsediliyor. Bazı bilim adamları bugün hayatta olan insanların ölmek zorunda olmadığını öne sürüyor. AI sağlık sektörü ve ilaca dair bilgimizi artırıyor ve bu ürünlerin vücutlarımızdaki etkisini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Burada merkezdeki fikir, vücuda gelen zararların önüne geçebilirsek ölmek zorunda kalmayacağımız…
- Teknolojik alandaki örneğimiz düşünülebilecek her haliyle bizden daha akıllı bir yapay zeka üretmek. Bir görüş bu AI’yı önümüzdeki 40-50 yılda inşa edebileceğimizi öne sürüyor. Ancak elbette bu başarıya ulaşılması demek bir daha asla bir şey keşfetmek durumunda kalmayacağımız anlamına geliyor; çünkü bu AI, ya tüm sorunlarımızı ya da insanlığı yok edecek…
- Çevresel örneğimizde yapay zekanın tüketimi arttırdığı ve bu artışın gezegenimiz üzerindeki etkileri var. Buradaki endişe önümüzdeki 10 yıl içinde kontrol edilemez bir ekolojik yıkıma gidiyor olacağımız. Ancak ben teknolojinin bu sorunlardan birçoğunu çözmemize olanak tanıyacağını düşünüyorum. WPP’nin “net zero” taahhüdünde tedarik zinciri boyunca oluşan emisyonları 2030’a kadar sıfırlamaktan bahsediliyor. Bunu başarmak için teknolojik çözümleri inceliyoruz ve içselleştiriyoruz.
- PESTEL’in son başlığı olan yasal boyutta her insanı izleyen kapitalist bir sistemden ve devletlerden bahsediliyor. Bu yapılar sizi sizden de iyi tanıyor ve bu nedenle davranışlarınızı şekillendirebiliyor. Bu çok önemli bir güç. Rivayete göre bu güce sahip yapılar günümüzde mevcut ve bu gücü dengelemek bize düşüyor.
D.S.O: Yapay zekanın nihai hedefini nasıl tanımlıyorsunuz?
D.H: En büyük arzum inovasyonların pazara çok daha hızlı sunulduğu bir platform yaratmak ve böylece insanların yaratıcı kapasitelerinin kapılarını arayabilmek. Dünyanın sorunlarını çözme konusunda sırtımızı sadece devletlere ve teknoloji şirketlerine yaslamamalıyız. Tüm insanlığın bu konularda bir içgörüsü var. Bu kapasiteyi açığa çıkarmak için kaynakların bol ve zaruri ihtiyaçların sorgusuz sağlandığı bir modelle ilerlemeliyiz. İnsanlar gıdalarına, sağlık hizmetlerine ve eğitimlerine karşılıksız ulaşabilmeli. Bu dünyayı yaratmak da teknoloji ve yapay zekayla mümkün.
Duygu Su Ocakoğlu ve Berk Üder
Cannes Lions 2022 “Gelecek Şimdi” Söyleşileri: “Siz teknolojiyi değil, teknoloji sizi takip etsin”