Prof. Dr. Alâeddin Asna anısına düzenlenen ve iş dünyasıyla üniversiteyi yakınlaştırmayı amaçlayan “Yeni Zamanlar ve Halkla İlişkiler Sempozyumu” bu yıl “Post-truth” temasıyla 25-26 Nisan 2019’da Anadolu Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek. Etkinlik öncesinde hem sempozyumun içeriğini hemen de Prof. Dr. Alâeddin Asna’nın halkla ilişkiler mesleğine kazandırdıklarını konuşmak üzere bir araya geldiğimiz A&B İletişim Yönetim Kurulu Başkanı Sibel Asna, sektörün duayen isminin söylemleri üzerinden sektöre çarpıcı mesajlar veriyor: “Düzenden beslenen özgür olamaz.”
Cesur, vizyoner ve çalışkan
✓ Prof. Dr. Alâeddin Asna, her şeyden önce cesur, vizyoner ve çok çalışkan, inatçı, aklına koyduğunu yapan, kalite eşiği çok yüksek, dile çok hakim ve entelektüel bir kişilikti. Hocamız tüm bu nitelikleri öğrencilerine aşılamaya çalıştı
✓ Asna örgütlenmeye, birlikteliğin yarattığı güce de çok inanırdı. Nitekim Halkla İlişkiler Derneği’nin kurulması ve niteliklerinin güçlenmesi için çok uğraştı. Önce kuruluşunda, ardından tökezlediğinde de ayağa kaldırmak için yoğun çaba harcadı ve başardı da. Bugün süregelen pek çok proje onun döneminde başlatılmış çalışmalardır. Başlattığı bazı girişimler de ne yazık ki akim kaldı. Örneğin dergi… Örneğin eğitimler…
Bizlere saygın bir meslek armağan etti
✓ O bu mesleği ülkeye kazandıran kişidir. Başta bunu tüm meslek erbapları olarak minnetle dile getirmeliyiz. Duruşu, müdanasızlığı, bilgisi ve otoritesiyle bizlere çok saygın bir meslek armağan etti. Dalkavukluğun değil doğrucu davutluğun savunuculuğunu üstlendi. Omurgalı olmayı, siyasilerden uzak durulması gereğini, düzenden beslenenin özgür olamayacağını ve en önemlisi, her ne pahasına olursa olsun, basın ve ifade özgürlüğünün savunulması gerektiğini söyledi durdu ve de uyguladı.
✓ Yazdığı 11 kitap ile bilimselliği ve teoriyi savunurken, mesleğin pratikten geldiğini unutmadı. Çok yönlü temel eğitim olmadan bu mesleğin yapılamayacağı bilinciyle dekanlığı döneminde yan dallara büyük önem verdi. Öğrencilerinin ekonomi, tarih, sosyoloji, antropoloji, felsefe alanlarında kendilerini donatmaları gereğini ısrarla savundu.
✓ Başta basın ve gazeteci özgürlüğü, siyasi partilerle çalışmama, haber değeri taşımayan konuları basına aktarmama gibi kurallarımız onun döneminden kalmadır. Biz de o yoldan devam ettik ve sektör kısıtlamaları, çevre kuralları gibi çağın getirdiği uygunsuzlukları etik kurallarımızın çerçevesine kattık. Hocamız bize bu mesleğin temel direğinin “etik” olduğunu öğretti.
“Yeni zamanlar ve halkla ilişkiler sempozyomu” sektörle üniversite arasındaki köprü
✓ Biz uygulamacılar olarak mesleğe adım atan öğrencilerin düzeylerinden eğitimin ne yönde gerilediğini çok net görüyoruz. İşe aldıklarımızın iletişim fakülteleri dışından olmaları bunun somut kanıtı. Önceleri yabancı dil eksikliğinden şikayetçiydik ama zamanla entelektüel sığlık, analitik bakış açısı eksikliği, mesleki bilgi yetersizliklerinden de muzdarip olmaya başladık.
✓ Hocamızın ölümünün ardından, Marmara Üniversitesi’nden öğrencileri Prof. Dr. Ebru Özgen ve Dr. Rafet Akay’ın onun anısına bir konferans yapma talebini, bu eksiklikleri gidermek üzere uygulamacılar ve akademisyenler arasında bir köprü kuracak bir modele evriltmek istedik. Böylece akademiye nelere ihtiyaç duyduğumuzu daha somut anlatabileceğimizi düşündük ve bugünlere geldik.
Sempozyum sektörün geleceğine ışık tutuyor
✓ Doldurduğumuz temel boşluk, “eğitimin arzı ile sektörün ihtiyaçlarının birbirini desteklemediği”nin tespiti konusunda oldu. Yaptığımız görüşmelerde bu konu çok yoğun bir şekilde gündeme geldi. İkinci önemli boşluk ise mesleğin ne yöne evrildiğini irdeleyen, düzenli bir çalışmanın olmamasıydı. Sanırım konferanslar dizisiyle bu konuya da ışık tutabileceğiz.
✓ Toplantıların canlı yayın ile izlenebilmesi, ardından kitap olarak yayınlanması da yarattığı değerin kitlelere ulaşmasına yol açıyor. Bu açıdan da mutluluk duyuyoruz. Temennimiz, sektör- üniversite ilişkilerinin daha da yoğunlaşmasına yol açabilmek. Birbirini duyan, anlayan ve destekleyen bir sistemin oluşmasına vesile olmak.
İletişimcinin rolü” Daha fazla sattırmak” olmamalı
✓ Marketing Türkiye’nin bizim için özel bir yeri var. Kuruluşundan itibaren birlikte yol aldığımız, sektör adına çok önemli bir mecra. Ama artık sadece “marketing” dünyasına seslendiğini düşünmüyorum. İletişim dünyasına daha geniş ölçekte bakan bir mecraya çok ihtiyacımız var. Halkla İlişkiler Derneği’nin de bir yayını olmadığına göre bu görevi de sizler üstleniyorsunuz, iyi de yapıyorsunuz.
✓ İletişimin rolünün de “daha fazla şeffaflaştırma”, “daha fazla gerçekle buluşturma” olması gerektiğine inanıyorum. “Daha fazla sattırma” olmamalı diye düşünüyorum. Kâr maksimizasyonu yerine değer maksimizasyonunu konuşmalıyız biz halkla ilişkilerciler. Bu konuları daha çok konuşmalı, okuyabilmeli ve tartışmalıyız.
✓ Bugün artık, gerek mesleğimiz, gerek gazetecilik açısından yepyeni bir çağa girmiş bulunuyoruz. Bilgi yoğunluğu başa çıkılır gibi değil… Hangisi değerli bilgi, hangisi çöp, hangisi spekülatif veya propaganda bilemiyoruz. Beyin yıkama, manipülasyon dev boyutlarda ve de okuyucuyu, hedef kitleyi koruyacak mekanizmalar çok minimal
Sürat ve yoğunluk, geriye dönüp bakmaya zaman bırakmıyor. Yalanlar da doğrular kadar hafızalarda yerini alıp, kanaat oluşturuyor. Mesleğimiz de bundan nasibini bolca alıyor. Sürekli bir kriz iletişimi alarmı görüyoruz sektörde. Peki, biz bu konuda donanımlı mıyız? Haydi biz değildik, çağımızın gereği… Bugün mezun olanlar bu konuda nasıl bir donanımla yola çıkıyorlar? Bu sempozyumda bunları ve çok daha ötesini dinleyeceğimizi umut ediyoruz