Pandemi birçok sektörde derin izler bırakan değişimlere yol açtı. Halkla ilişkiler sektörü bu dönemden büyük dersler çıkardı. “Pandemi ile hem bireyler hem markalar tutum ve davranışlarını sonsuza dek değiştirmiş olabilir” diyen İZ İletişim Ajans Başkanı Nedim Özkan ile Covid-19 salgınını ve ardında bıraktıklarını konuştuk.
Pandeminin en başına dönelim… Salgının ilk şokunda İZ İletişim krizi nasıl yönetti?
Ülkemizdeki ilk vakanın ardından Covid-19 salgınını yakından takip etmeye başladık. Her gün günlük Covid-19 raporları hazırladık. Müşterilerimizi sadece vaka sayısına dair değil; vaka-sektör ve yapılması gereken aksiyonlar konusunda da bilgilendirdik. Örneğin Akbatı, Akasya ve Akmerkez alışveriş merkezlerine daha henüz kapanma kararı verilmemişken dahi toplumsal tehlikeyi fark edip kapatma yönünde tavsiyede bulunduk. Çünkü PR’ın önemli bir parçası da markayı kendi bulunduğu sektör ve günün ihtiyaçlarına göre doğru yönetmek. Biz pandemi döneminde bu tür sorumluluklar aldık. Her markamız için sektör özelinde A planı, B planı yaptık. Ardından olası kötü senaryolara karşı çalışma arkadaşlarımızı bilgilendirdik ve sağlıklarını önceliklendirdik. Zorunlu haller dışında da uzaktan/zaman zaman hibrit çalışma anlayışını tercih ettik. Sadece fiziksel korumaya değil aynı zamanda psikolojik olarak da koruma ve destek tedbirlerini almaya çalıştık. Basit tedbirlerdi bunlar. Örneğin; haftada bir gün tüm çalışma arkadaşlarımızla online olarak, eğitmen eşliğinde spor dersleri aldık. Ayrıca çocuklarıyla aynı ortamda uzun süre çalışmak durumunda kalan arkadaşlarımız için uzman desteği sağladık.
Bu dönemin en yorulan meslek gruplarından biri PR ajansı çalışanları oldu. Neden?
Pandemi bizim tarafta hızla adapte olduğumuz bir dönem olsa da müşteri tarafında, zaman kavramının yok olduğu ve mesaisiz çalışmanın baş gösterdiği bir dönem oldu. Herkesin birbirinin evde olduğunu bildiği bir ortamda talepler artmaya başladı. Bir süre sonra da evde olmak, müsait olmak anlamıyla yer değiştirdi. Dolayısıyla tam olarak zamansız, mesaisiz bir çalışma tarzı ortaya çıktı. Elbette tüm bunlar kişilerin niyetinden bağımsızdı. Ancak korkarım ki hem bireylerin hem de markaların tutum ve davranışlarını sonsuza dek değişti. Kurumsal taleplerin sınırları ortadan kalktı.
Halkla ilişkiler sektörü çalışanları sizce pandemi koşullarına hızlı uyum sağlayabildi mi?
Başta ilgi çekici gelen evden çalışma sistemi çalışanlar tarafından deneyimlendikçe, uzaktan çalışmanın zorlukları görüldü. Çünkü çoğu arkadaşımızın evinde; yeterli internet alt yapısı, bağımsız çalışma alanı gibi imkânlar yoktu. Tüm bunlar, sektör çalışanlarının konsantrasyon ve verimlilik sorunları yaşamalarına sebep oldu. Okulların kapalı olması da Türkiye’ye özgü başka bir deneyimdi.
Pandemi süreci iletişim ajansları, çalışanlar ve müşteri üçlemesine bakıldığında, bu dönemden alnının akıyla çıktı diyebilir miyiz?
Başlangıçta “Nasıl olsa düzensizlik geçer, bir sistem oturur” diyorduk. Ancak Covid-19’un 18’inci ayındayız halâ geçmedi. Doğal olarak çalışan için ofise dönmekle dönmemek arasında büyük bir çelişki var. Evli ve çocuklu olmayan çalışanlar evde devam etmekten memnun gibi görünüyor. Çoluğu çocuğu olan ofise dönmek istiyor. Bu kaos üç tarafın da; çalışanın, halkla ilişkiler şirketinin ve müşterinin bir ortak payda, ortak sorunlar ve ortak çıkarlar oluşturamadığı bir dünya yarattı bize. Oysa birbirimizle ilgilenmemiz gerekirdi.
Müşteriler kendi mesai saatlerini kendileri belirlerken empatiyi eksik bıraktı. Halkla ilişkiler şirketleri, değişen müşteri talepleri ve zamansızlaşma sonucu ortaya çıkan üzerindeki baskıyı yenemedi. Müşteriyle çalışanı arasında kaldı. Bizler de öyle kaldık. Çalışan ise aşırı derecede artan iş yükünü kaldıramayıp; zaten düşmüş olan konsantrasyonu ve derinleşemediği zihinsel aktiviteyi de cebine koyduğunda yorgun, bıkkın ve sürekli çalışır hale geldi. Bu formül maalesef böyle çalıştı.
Bugün geldiğimiz noktada Covid-19’dan bağımsız önemli bir insan kaynağı sorunumuz var. Her bir halkla ilişkiler şirketi; fakir, kurak bir insan kaynağı havuzunda dönüp duruyor. Yurt dışında okumuş ya da Türkiye’de değerli üniversiteleri bitirmiş insanlar, halkla ilişkiler sektörüne girmek istemiyor. Hele ajanslarda çalışmayı hiç istemiyorlar. Ajansları tercih eden bazı yetenekli insanlar ise bir süre sonra hemen kurum tarafına geçiyor. Çünkü kurum tarafında tek bir iş var, daha konforlu çalışıyorlar. Ancak ajans tarafında 24 saat bitmeyen bir meşgale ve iş işgali söz konusu. Ajans tarafının zahmeti de zorluğu da budur. Maalesef ölçek ekonomisi yaratamıyoruz ve sektördeki insan kaynağı eriyor, yeni yetenekler gelişmiyor.
Halkla ilişkiler sektöründe bu durumun değişmesi için sizin önerileriniz neler?
Bunu asla tek başımıza yapamayız. Ben her yeni müşteri alım sürecine girdiğimde şunu söylüyorum: İyi bir ajans kavramı yeterli değildir. İyi bir ajans da yoktur. Olabileceğimiz en iyi şey, müşterilerimiz kadardır. Dolayısıyla kurumsal iletişim kültürüne haiz müşterilerle hayat daha kolay ilerleyecek. Olmayanları da ya da eksik kalanları da bir potada bir yere taşıyacağız. Halkla ilişkiler şirketleriyle bir reform dönemi geçireceğiz ve onlarla birlikte iyileşeceğiz, iyi olacağız. Temel yetkinliklerimizi ve yeteneklerimizi birlikte geliştireceğiz. Bir diğer seçenek de müşterinin pandemiyle birlikte yarattığı kaotik, zamansız ve danışmanlık derinliğinden uzak tavrı ile geriye doğru gidip bir şekilde ölüme doğru sürükleneceğiz… Bu sektör bu kadar sıkışmış ve zor bir durumda. Müşteriler de artık bizi anlamak zorunda. Bize ihtiyaçları var ama insan kaynağımızı eriterek bizi nitelikli danışman olmaktan uzaklaştıran da onlar… Her zorlandıklarında onların yapmak istemedikleri işleri yapan ajanslar olmamalıyız. Danışman niteliğini geri kazanmak zorundayız. Burada İDA’ya, tüm meslektaşlarımıza aynı zamanda KİD’e de görevler düşmektedir. Kurumsal İletişimciler Derneği ile İletişim Danışmanları Derneği’nin bir araya gelip bu sorun üzerine odaklanmasını hayal ediyorum.
İZ İletişim markalarıyla birlikte pandemi dönemini nasıl geçirdi?
Pandeminin ilk haftasında, Red Bull ile #EvdeÇal konserleriyle yeniden iletişime başladık. Kalben, Gaye Su Akyol, Ceylan Ertem, Gökhan Türkmen gibi isimler Red Bull’un Instagram canlı yayınları milyonlarca kişiye ulaştı. OYAK ile OYAK Doktorum uygulamasını geliştirdik ve böylece OYAK ve Grup Şirketleri çalışanları ile onların yakınlarının hastaneye gitmeden ücretsiz sağlık desteği alabilmesini sağladık. DeFacto ile Güvende Kal koleksiyon iletişimine odaklandık. Bu projeyle birlikte Evde Kal söylemini bir adım daha öteye taşıdık. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak şöyle toparlayabilirim hem evde kaldığımız hem sosyal hayata yeniden döndüğümüz tüm dönemleri markalarımız için iletişim fırsatı olarak değerlendirdik.
Türkiye’deki ajansların uygulama uzmanı olarak büyümelerinin 4 yolu