Yaratıcı işleriyle sektörde fark yaratan Titrifikir bu farkındalığı yeni iş modeliyle de perçinliyor. “Titrifikir 2.0” olarak isimlendirilen yeni yapılanma sektörde ses getireceğe benziyor. Reklamcılara “hayatı yaşayabilecekleri bir çalışma şekli” vadeden “Titrifikir 2.0” reklemverene de insani “deadline”lar telkin ediyor. Yeni yapının detaylarını konuşmak için bir araya geldiğimiz Titrifikir Kurucu Ortağı ve CCO’su Kerem Kanık konuyu şöyle özetliyor: “Alet çantamız hayat bilgimiz kadar… Markalara yaratıcı çıktılar sağlamak için yaşamamız, görmemiz lazım…”
Sektörün “normalinde” sorun var
✓ Sektörün insight dediği şeye ben hayat bilgisi diyorum. Reklamcının alet çantası tamamen hayat bilgisi kadar. Bu hayat bilgisini geliştirmek için hayatı yaşayıp, içinde olmalısın. En doğru içgörüler hayat bilgisinden doğan içgörüler oluyor. Marka, yaratıcı çıktısını sağlayacak insanların o çıktıyı sağlarken kullanacakları hayat bilgisinden mahrum kılacak oranda çalışmasını beklerse bindiği dalı keser.
✓ Reklamverenlere yılbaşında bir mektup yazarak Titrifikir 2.0’ı anlattım ve onlardan izin istedim. “Hafta sonu çalışıp pazartesi sabah 9’a iş yetiştirmeye çalışan reklamcı bugüne kadar biriktirdiği hayat bilgisinden yararlanıyor ama hayat her gün güncelleniyor. Onlara biraz nefes aldırmamız gerekiyor” dedim. Zamanlamaları daha doğru kullanmaya çalışacağımızı söyledim. Sağ olsunlar bu kararımızı heyecanla karşıladılar.
✓ Titrifikir yeni yıl itibarıyla hayat bilgisini çalışma şekline daha çok katacak. Şu ana kadar bu çalışma şeklinin bir zararını görmedim. Hem müşteri direktörlerimiz ve müşteri temsilcilerimiz hem de reklamverenler doğru zamanlamalar vermeyi öğreniyor.
✓ Bir müşterinin cuma akşamı mail atıp pazartesi sabaha işi teslim etmemizi istemesini iş bilmezlik olarak görüyorum ama onları suçlamıyorum. Çünkü o da işi öyle öğrenmiş. Diyor ki bu normal. Oysaki değil!
✓ “Hastalandım ya da bankaya gitmem lazım” yalanlarına artık kimse inanmıyor. Her gün “Bankaya gitmenize gerek yok” diyen dijital reklamlar yaparken “Bankaya gideceğim” bahanesiyle izin istemek abes geliyor. Dürüstlüğe çok önem veriyorum. Bu tür yalanlar samimiyeti öldürüyor ki bu işe de yansıyor. O nedenle bizim sektörde de yer alan “CGI” kavramına gönderme yaparak “CGI” (Canım Gelmek İstemedi) iznini hayata geçirdik.
✓ Çalışma arkadaşlarımızın yıllık izinlerinden düşmeyecek şekilde yılda üç gün CGI izni verdim. İşe yeni başlayanlar da dahil. Üç günde hiç kimse hiçbir şey kaybetmez. Ama benim çalışma arkadaşlarım için çok büyük kazanç.
✓ “Happy hour” yerine “ÇukurCuma” dediğimiz partileri yapıyoruz. Yeni dünyamızda eğitimlere çok önem veriyoruz. Burası bir okul. Birileri bundan 5-10 yıl sonra “Ben bunu Titrifikir’de gittiğim bir eğitimden öğrenmiştim” desin istiyorum. Arkadaşlarımıza emanet edeceğimiz birtakım miraslar olsun istiyoruz.
✓ Ben 08.30’da işe başlanması gerektiğini düşünen bir adamım. Benim asıl devrimim kendi içimde oldu. Titfikir 09.00’da işe başlıyordu. Ve arkadaşlarımız epey zorlanıyordu. Şimdi işe başlama saatimiz 09:30. Arkadaşlarımız için mesainin yarım saat geç başlaması bazen 50 saat değerindeki bir mutluluğa sebep oluyor.
Reklamverenin sürreal beklentileri var
✓ Reklamverenlerin, farkında olmasalar da sürreal beklentiler içinde olduğunu düşünüyorum. Ancak bu konuda reklamverenlerin bir suçu olmadığına da yürekten inanıyorum. Zira hepimiz ustalarımızdan gördüklerimizi yapıyoruz.
✓ Hayattan aldıklarımızı deneyimlerimize ve öğrendiklerimize katıp çıkardığımız sentezle yaşamaya, çalışmaya başlıyoruz. Fakat bu gidişat asla doğru bir gidişat değil. Sen yaratıcılık beklediğin tarafa yaratıcılığı üretecek zamanı vermeden iyi iş bekleyemezsin. Denize girip ıslanmamak olmaz…
✓ Bazı reklamverenler iki ya da üç yıl sürecek bir kampanyayı bir hafta içinde yaratmamızı istiyor. Reklamverenin en az bir yıl bineceği gemiyi bir haftada yapabilir miyim? Batacaksın çok belli! Ben de o gemiyi yaparım diyen ajanslardan biriydim. İnanılmaz yaratıcı, uygun fiyatlı, çok da hızlı yapılabilir işler ama bu sürdürülebilir değil.
Vasat işler çok fazla
✓ Kristal Elma’da bir hafta boyunca bütün işleri izledik. Bir yerden sonra yaratıcı işlerin ödüllendirileceği bir yarışmanın jürisinde değilim de reklam kuşağını izliyorum gibi hissettim. Bizim ajansta “Bunu göndermeyin” dediğim işler için üzüldüm. Bu olmaz dediklerimin bile çok daha fenalarının paraları ödenerek yarışmaya dahil olduğunu gördüm. Tabii ki gözümü alan işler de vardı. Ve çok iyi bir jüriyle o parıldayan işlere ödül vermeyi becerdik. Sektörde çok fazla vasat iş var.
✓ Dünyadaki yaratıcı işlere baktığımız zaman sürekli “Vay be!” diyoruz. Reklamveren de reklamcı da Cannes’a gider gaza gelir döner. Bir hafta onun heyecanı yaşanır. Sonra yavaş yavaş “Logoyu bir tık daha büyütelim”ler başlar. Cannes’da beğendiği işte logo gözükmüyorken hem de. Hem reklamveren olarak hem de ajans olarak cesur davranmayı becermeliyiz.
Dışarıdan bakmadığın konuyu cezbedici bir şekilde anlatamazsın
✓ Bazı markaların inhouse’a kaymasını doğru buluyorum. Talep edilen iş vasatlaşmaya başladıkça o talebi karşılayacak olan kurumun da aslında içeride kurulabileceği fikri doğdu. Reklamverenin vasata olan düşkünlüğü bu. Neyi vasat olarak üretmek, neyi vasat olarak üretmemek gerektiğinin de kararını vermesi gerekiyor reklamverenin. Bunu yapmayı becerdikleri sürece ben inhouse’un ajanslar üzerindeki o perişan yükü azaltacağına eminim.
✓ Ama dışarıdan bakmadığınız hiçbir konuyu, dışarıdaki insanları cezbedecek şekilde işleyemezsiniz. Birinin markaya dışarıdaki insanlar gözüyle bakmayı becermesi lazım.
✓ Türkiye’de hiçbir marka için “Inhouse’a geçti ve o günden beri yaptıkları her iş çok iyi oldu” diyemem. Ama daha hızlı iş yaptıklarını söyleyebiliriz. Reklamveren sadece onlara adayabileceğim bir ekip için parayı versin ben de daha hızlı iş yaparım. İyi ve ucuz iş hızlı olmaz. Hızlı ve iyi iş ucuz olmaz. Ucuz ve hızlı iş olmaz.
Emekçi kadının kaldırdığı yumruğu konuşalım
✓ Ben reklam denilen hiçbir şeyin samimi olduğuna inanmıyorum. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü de buna dahil… Hiç 23 Nisan’da çocuk tecavüzlerini anlatan, çocuklara şiddeti dile getiren bir reklam gördük mü? Ya da yılbaşında dayak yiyen Noel Baba’larla ilgili bir reklam? Bu Emekçi Kadınlar Günü’nde ne oldu da 8 Mart bir anda kadın hakları, kadına uygulanan şiddet, kadına tanınmayan fırsat eşitliği dile getiriliyor.
✓ Markalara şunu sormak gerekiyor: Neden 8 Mart dışında herhangi bir şey yapmıyorsun. Markaların elini tutan bir şey mi var? Derdin gerçekten Kadınlar Günü ise neden farklı günlerde bir şey yapmıyorsun? 8 Mart’ta konuşmayalım bu meseleleri, 8 Mart’ı kutlayalım. Gençler 8 Mart partileri yapsın, eğlensin. Emekçi kadının yediği yumruğu değil, kaldırdığı yumruğu konuşalım. Çıkan işlerin kalitesiyle ilgili söylemiyorum bunları. Ama o işler keşke 8 Mart dışında yapılsa…
Bu söyleşi Marketing Türkiye Mart sayısında yayımlanmıştır.